13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1328
Okunma

Çok uzun zamandır gündem ile ilgili hiçbir şey yazmamak için çabalıyorum. Elim hep klavyenin üstünde, bir iki kelime yazıyor, sonrasında vazgeçiyorum. Ne yazmam gerektiğini bilmediğimden değil elimi geri çekişim, düşüncelerimi ve içimde hissetmiş olduğum acıları tam olarak yansıtıp yansıtamayacağım endişesi. Tek bir kelimeden bile binlerce öfke ve nefret kusabilecek durumda oluşumuz benim yazı yazmama mani olan duygu.
Evet, doğru okudunuz. Tek bir kelime, öfke ve kin tohumlarının bir anda, binlerce yüreğe giriverecek kadar, düşünme ve algılama yetilerimizi kaybetmiş olmamız, benim ve benim gibi yazmak isteyip de yazmaktan geri adım attıran.
Elimiz kalem tuttuğundan bu yana, her an her şekilde kardeşlik, birlik, beraberlik çağrıları yapıyor ama bu çağrıların, sanki birliğe değil de, ayrışmaya çağırıyormuş gibi algılanıp, her gün, her an bir başka bölünmüşlüğün ve öfkenin içinde buluveriyoruz kendimizi.
Sanıyorum hepimiz düşünüyoruz “ Neler oluyor bize?” diye. Peki, bu sorunun cevabını verebilecek birini bulabiliyor muyuz? Hayır. Bu sorunun cevabını ben bulamıyorum, bulamadım ve bulamayacağım da.
Ülkem tam bir çıkmaz içinde, Her taraftan kuşatılmışız. Elimizde, avucumuzda kendimizi koruyabilecek hiçbir şeyimiz kalmamış, düşüncelerimiz bile artık satın alınır duruma gelmiş, beynimiz başka düşünürken, bir başka söyler oldu dilimiz. Sokaklar tam bir ateş topu. Hiç kimsenin can güvenliği yok. İnsanlar umutlarını kaybetti. Ne hukuka güveniyoruz, ne polise, ne askere, ne hükümete, ne vekillere. Kendimizden başka güvenecek hiç bir şeyimiz kalmadı derken, kendimize olan güvenimizin de, her gün gittiğini görmek, bir başka acıtıyor canımızı. Hani bir söz vardır “ Sağ gözden, sol gözü sakınmak.” Biz , dilimizle söylediğimizi inkâr ediyor, kulaklarımızla duyduğumuzu, duymazlıktan gelip, bir başka cümle kuruyor, gözlerimizle gördüğümüzü haredir diye aldatmaya çalışıyoruz yüreğimizi ve beynimizi.
Ülkemde, zamlar peş peşe gelirken, ekmeğini kaybetmemek için savaşan insanlar her an dayak yiyip, kış ortasında sular içinde yüzdürülürken, yüzlerine biber gazı sıkılırken, hükümet “ dönün evlerinize” diye çağrı yapıyor. Bir genç kızımız, geleceğini kurtarabilmek için, ailesinin boğazından artırdığı beş, on lirayı, Milli Eğitim okullarının yetersiz eğitim vermesinden dolayı, ticarethane gibi çalışan dershanelere verip, okumak için bindiği toplu taşıma otobüslerinde, kin ve öfke bürümüş yüreklerin, elleri ile atmış oldukları ateş toplarının altında can verirken, yine bizi yönetmeye talip olmuş hükümetlerin sesiz kalışı, başı, bedeninden ayrılmış, kadın erkek cesetleri ile güne uyanıp, yine bu tür vahşetlere çözümsüz kalan güvenlik sistemi, güvenliğimizden sorumlu olan güvenlik güçleri arasındaki savaşı saniye saniye izlemek, özelleştirme adı altında, bütün kurumların, yandaşlara peşkeş çekilirken, işsizler ordusuna yine binlerce insanın girdiğini görmek, iflas eden kurumların kalkındırılması gerekirken, başbakanın “ işini bilmeyen iflas ediyor” diye söylemlerde bulunması, ve bunlara yine halkın sessiz kalışı. Yılda, binlerce çocuğun kayıplara karışıp bulunamaması, sokaklarda çeteleşmeler yüzünden, rahatlıkla dolaşılamaz olması, ülkemde Kürt-Türk-Alevi çatışmasının en üstlere çıkarak bölünmüş duruma gelmemiz, topraklarımın, yabancı ülkelere beş kuruşa satılıyor olması, güvenliğimizi sağlayan kurumların yönetiminde bile yabancıların söz hakkına sahip olması v.s.
Bu örnekler o kadar fazla ki, yazmakla bitmiyor inanın. Ülkemde sahte gündemler yaratılarak, insanların geçim sıkıntının, işsizliğin, açlığın, yokluğun, unutturulmaya çalışıldığını hepimiz biliyor ama bildiğimiz halde yine sessizce oturuyoruz.
Bir kaç ay önce bir arkadaşım ile sohbet ederken “ siyaset artık çamurlaştı. Siyasetle uğraşan insanların üstünde o kadar fazla leke var ki, o lekeleri hiçbir leke çıkarıcı çıkartamaz” demiştim. Bu gün aynı şeyi söylemiyorum. Bu gün " siyaset çamurun içine battı ve o çamuru hiçbir su, hiçbir sabun çıkartamaz ve çıkartamayacak da." Halkın oyları ile seçilip, iş başına gelenler, hükümetin başındakilere, Türkiye Devletine aleni olarak küfürleri savurduğu halde, hükümet yetkilileri bu kadar sessiz ise, bunun bir nedeni olmalı, değil mi? Sanırım bu nedenleri de hepimiz biliyoruz.
ATATÜRK Türkiye’sinde yaratılan korku cumhuriyeti, yavaş yavaş değil, koşar adım amaçlarına ulaştı, Ciğerlerimize kadar pisliğe gömüldük ve bu pisliği temizleyebilecek tek güç halkın yeniden, bin dokuz yüz on dokuz yılında başlatmış olduğu kurtuluş ruhuna erişmesidir. Başka da hiçbir şey bizi temizleyemeyecek ve içimizdeki korkuları yok edemeyecektir.
Artık ATATÜRK çocuklarının silkelenip kendine gelme ve toparlanıp, kurtuluşu başlatma zamanı geldi ve çok daha fazla geç kalınmadan, doğu, batı, güney, kuzey, Türk, Kürt, Alevi, Suni, esmer, sarışın kim varsa tam bir birlik ve yumruk olma zamanıdır. Lütfen hepimiz el ele, kol kola aynı halayın etrafında toplanıp, hep birlikte güneşe ÖZGÜRLLÜK, BARIŞ ve KARDEŞLİK yazmayı başarmalıyız/ başaracağız
Tavandakileri uyarmak ve kendine getirmek, biz tabandakilerin görevidir, bunu unutmayalım. Sevgi, umut, barış ve kardeşliğin gelmesi dileği ile
Sevgi ve saygılar yüreğinize.
Türkan DİNÇER