- 1022 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği(41)
Ertesi günü yine işe gitmiş, Mustafa’nın, Yasemin’i arayıp aramadığını merak etmiş, akşamı zor yapmıştı. Akşam eve geldiğinde, Mustafa’nın gelmediğini öğrenmiş ve çok üzülmüştü. Demek gelmeyecekti, o zaman kendi konuştuklarını anlatmak zorundaydı Yasemin’in ailesine. Doktor Can beyin evini temizleyecekti. Bir gece önce Can Bey, hastanede nöbetçi olduğu için, o gün nöbet iznindeydi. Ayşe’nin evde olacağını biliyordu. Ayşe’yi rahatsız etmemek için, iş çıkışında, hemen eve gelmemiş, biraz dolaşmış, alışveriş yapmış, saat on bire doğru eve gelmişti.
Ayşe, temizliğe başlamıştı. İşlerini çabuk bitirip bir an önce eve gitmek istiyordu. İşe daldığı için, Can bey’in eve girdiğini duymamıştı. Kovasındaki kirlenmiş suyu dökmek için banyoya giderken, Can beyi karşısında görünce irkilmiş;
“Günaydın. Seni korkuttum galiba? Sessiz gelmek istemedim, zile bastım ama duymadın, işe dalmış olmalısın”
“Evet doktor bey, işe daldım. Yatak odanızı temizliyordum. Onun için duymamışım zili. Birden sizi karşımda görünce de korktum”
Can bey, elindeki malzemeleri mutfağa geçirip, filesini boşaltırken, çaydanlığa su koyup, çay yapmak için tüpü açtı. Üstünü değiştirmek için, yattığı odaya geçti. Eşofmanlarını giyip, doğruca mutfağa gidip, çayını demleyip, masaya almış olduğu kahvaltılıkları yerleştirdi. Ayşe’nin de karnı açıkmış olmalıydı. Saat on iki ye geliyordu.
“Ayşe, masayı hazırladım. Benim karnım çok acıktı, sen de acıkmışsındır, işi bırak, gel bir şeyler atıştıralım.”
“Doktor bey, işimi bitirip hemen gitmek istiyorum. Şimdi kahvaltı ile zaman kaybetmeyeyim. Size afiyet olsun”
“Bırak şimdi işi. Ne bu acelen, Yarım saatte yapacağın işi, yapmazsan ne olur. Çok acelen varsa bırakırsın, müsait olduğun bir gün, gelir yaparsın geri kalanını. Gel, yalnız kahvaltı yapmak istemiyorum.”
Ayşe acıkmıştı aslında. Ama doktorun yanına gidip, karşısına oturmak, zor geliyordu ona. Ne zamandan beri, onu çocukluk aşkı Ahmet Can’a benzetiyor, o aklına gelince de yüzü kızarıyor, kalbi küt küt atıyordu. Bu halini, onun görmesini istemiyordu. Doktorun ısrarlarına dayanamayıp, masaya gelmişti.
“Anlat bakalım, bir haftadır nasılsın? Çocuklar nasıl? Hayatında yine olağan dışı olaylar oluyor mu?”
“Bildiğiniz gibi doktor bey. Ne olsun, çocuklar okula gidip geliyor, ben evden işe, işten eve. Hayatımda olağanüstü bir şeyler oluyor galiba.”
“Nasıl galiba? Oluyor mu, olmuyor mu?”
“Size anlatmakta bir sakınca yok biliyorum. Muhtar ağabeyinin kızı Yasemin nişanlıydı biliyorsunuz. Onunla ilgili bir sorun var. Biz, bu sorunu nasıl çözeceğimizi bilmiyoruz”
“Ne oldu, ayrılmak mı istiyor?”
“Yasemin, ailesinden habersiz Mustafa ile nikâh yapmış?”
“Yapsın. O ekmeğini eline almış, belli bir yaşa gelmiş, genç bir kadın. Kendi kararlarını kendisi verebilecek durumda. Sanırım muhtar beyde çok anlayışlı biri. Bir sorun olacağını sanmıyorum”
“Sorun o değil ki zaten doktor bey. Sorun, Mustafa’nın, Yasemini aldatmış olması”
“Aldatmak mı? Nasıl aldatmak? Şunu doğru dürüst anlatsana bana”
“Mustafa, buraya gelebilmek için Yasemin’i kullanmış, Yaşadığı ilde bir kız ile birbirlerini sevmişler. Orada kız hamile kalmış Mustafa’dan. Kız, hamile kaldıktan sonra, yaşadığı yerden kaçarcasına ayrılmış ve buraya yerleşmiş. Mustafa, tayin istemiş ama yaptıramamış. Sonra, Yasemin ile tanışmış. Bekâr ve güzel bir kız. Günlünü kazanmış ve nişan yaptılar. Nişandan sonra, Yasemin’i, buraya gelebilmesi ve düğün yapabilmesi için nikâh yapmalarının şart olduğuna inandırmış ve gidip nikâh yapmışlar. Mustafa, buraya gelmiş eş durumundan. Hamile olan kız doğum yapmış. Mustafa, ona ev tutmuş, onunla yaşıyormuş. Buraya geldikten sonra yasemin’e olan ilgisi azaltmış. Yasemin, Mustafa’nın yalnızca kendini aldattığını sanıyor. Yani, onun çocuğu olduğunu bilmiyor. Mustafa ile tesadüfen karşılaştık. Yanında çocuğunun annesi vardı. O zaman anlattı bana. Bunu benden başkası bilmiyor. Git konuş ve ona gerçeği anlat dedim. Bu gün gelir mi gelmez mi bilmiyorum. Yani Mustafa, Yasemin’i sırf buraya, sevdiği kızın ve çocuğunun yanına gelebilmek için kullanmış. Bunu açık açık söyledi. Ben ne yapacağımı şaşırdım doktor bey.”
“Bu çok ağır ve inanılmaz. Sen hiçbir şey yapamazsın. Yasemin, bu duyduğu gerçekler karşısında farklı tepkiler verebilir. Gerçek anlamda, onda izler bırakacak şoklar yaşayabilir. Muhtar ile konuş. Yasemin’in bir yardım alması söz konusu olabilir. Onu hiç yalnız bırakmamanız gerekiyor. Mustafa, Yasemin ile tek başına konuşmamalı. Eğer yardıma ihtiyacınız olursa, aramanız yeterli. Elimden geleni yaparım. İstersen işi bırak git, kalanını sonra yaparsın ama şimdi karnını doyur.”
“Tamam, karnımı doyuracağım. Çok az işim kaldı zaten doktor bey. Onları bitirip öyle giderim”
“Bir ricam olacak senden. Kalabalık içinde "doktor bey" diye hitap edebilirsin ama yalnızken bana “ sen” diye hitap edersen sevinirim. Senden iki yaş büyüğüm. Aynı yaşta sayılırız. Ben, işveren gibi görülebilirim ama her şeyden önce senin arkadaşınım. Sen de benim arkadaşımsın. Arkadaşlar arasında sizli bizli hitaplar, yalnızken olsun kalkmalı, değil mi Ayşe?”
“Ben size “ sen” diyemem. Çok özür dilerim doktor bey. Alıştım artık size “Doktor bey” demeye. Bırakın öyle hitap edeyim.”
“Tamam. Ama ben sana, Ayşe demeye devam edeceğim.”
Doktorun yüzünden, bakışlarını kaçırmaya çalışıyor, dikkatini başka yere vermek için çabalıyordu. “Off..! kalbim dur, bu kadar hızlı atma, kalp atışlarını duyacak şimdi ve sen rezil olacaksın” diye, kendi kendine söyleniyordu. Çayını bitirmiş ve masadan kalkmak için doğrulmuştu.
“Doydun mu şimdi? Sen ağır bir işçisin. Biraz kendine bakman gerek. Dur, sana vitamin vereyim. Günde bir tane alman yeterli. Bunları da al giderken. Masaya bıraktıklarım da çocuklar için. Onlara da ver her gün birer tane.”
“Bunlar çok pahalı vitaminler doktor bey, bir hafta önce eczaneye sormuştum çocuklar için. Pahalı gelince almadım. Maaşımdan kesersiniz sevinirim bedelini.”
“Bunları para ile almıyorum. İlaç tanıtıcılar var ya, onlar geliyorlar her gün hastaneye. Bak, üstünde “para ile satılmaz” yazıyor. Daha önce, ihtiyacı olanlara veriyordum. Sizin de ihtiyacınız var, bundan sonra size getireceğim. Çocuklara sabahları içir bunlardan, hiçbir zararı, yan etkisi yok, endişe etmeden verebilirsin, tamam mı?”
Kahvaltılarını bitirmişler, Ayşe, masayı toparlamak için, masanın üstündeki kahvaltı tabaklarına uzanmıştı ki;
“Sen bırak, ben masayı toparlarım, sen işlerini bitir. Mutfağı temizlediğin gibi bırakacağım, söz veriyorum.”
“ Doktor bey, siz bırakın, ben toparlarım.”
“Ben işveren değil miyim? O zaman ,benim dediğimi yap.”
Ayşe, mutfaktan çıkıp, yarım kalan işinin başına dönmüştü. Doktor bey, mutfağı toparlamış, salona geçmiş, TV’Yİ açmış, haberleri izliyordu. Ayşe, işleri ne kadar çabuk yaparsa yapsın, yine akşamı bulmuştu işinin bitmesi. Doktor bey’e yemek de hazırlamış, dolabına bırakmıştı.
“Yine akşamı yaptın. Aç kalmazdım. Bir şeyler yapardım ben. Ellerine sağlık, ev yemeği yemeyi çok özlüyorum ve sen bu özlemimi yok ediyorsun haftada bir de olsa. Seni, bırakayım eve. Çok geç kalacaksın”
“ Hiç gerek yok doktor bey, giderim ben”
“Olmaz, bu gün evdeyim. Seni eve kadar bırakacağım, hazır mısın?”
Doktor, Ayşe’den önce evden çıkmış, arabayı çalıştırmıştı. Ayşe, doktorun, yanındaki koltuğa oturduğunda, doktor bey kendi kendine düşünmeye başlamıştı.
Devam Edecek