- 898 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Beyaz Gömlek
Sadece hayal meyal bir siren sesi var, bir de üzerine uzandığım bir yatak… üzerimde ise tarifi imkansız bir ağırlık…Kalkmak istiyorum kalkamıyorum, kollarımı hareket ettiremiyorum. Ben neden kollarımla bedenimi bu denli sıkıca sarmışım onu da anlamıyorum.
Buz gibi bir koridordan ilerliyorum sonra, hatta sadece zorla götürülüyorum Etrafımdaki insanların hepsi bana bakıyor ama yüzlerini seçemiyorum. Kulaklarımda bir çok çığlık yankılanıyor. İnsanların yüzleri sürekli değişiyor… öyle hızlı değişiyor ki acaba başım mı dönüyor diye şüpheleniyorum. Bir rüzgar esiyor… boğazımı hafifçe yakan kokuyla beraber, saçlarımı okşuyor sanki. Bana sakin ol der gibi… sonra soğuk bir oda ve derin bir uyku……
Gözlerimi açıyorum, zaman kavramından haberim yok. Üzerimdeki o ağırlık hala gitmemiş, kollarım hala bedenime çivili…aslında benim hiç beyaz gömleğim yoktu hem ben beyaz sevmem ki. Bu modelde bir gömlek hiç tarzım da değil. Ne zaman aldım onu da bilmiyorum.
Odam çok soğuk…demir bir kapı var anlamsız şekilde duran sonra üzerinde küçücük bir pencere ama demir parmaklıklarla çevrili. Koca odada bir tek yatak var, duvarlar beyaz… tarifi imkansız bir huzur var tam yatağın başucunda. Öylece oturmuş bana bakıyor…
Cam kenarına doğru yürüyorum sonra… pencere biraz tanıdık geliyor ama o da demir parmaklıklarla çevrilmiş. Bahçede bir çok insan, hareketlerinde hiçbir anlam taşımayan… ellerinden birileri tutmuş yürümeye çalışıyorlar. Küçük bir çocuğun yürüme çabası var her birinde. Kimileri tek başlarına banklarda oturmuş, sanki yanlarında birileri varmış gibi durmadan konuşuyorlar. Duymak istiyorum ama kulağıma gelen sesler beynimi tırmalıyor. Kulaklarımı kapamak istiyorum kollarım izin vermiyor bana.
Bahçenin tam ortasında kocaman düşünen bir adamın heykeli… o da galiba birilerinin gelip onu almasını bekliyor. O zaman anlıyorum burası bizim bahçemiz değil… üzerimdeki bu ağırlık bu beyaz gömlekten mi kaynaklanıyor acaba? Kollarım neden sırtıma çivilenmiş? Odanın içinde neden bir ayna yok? Beynimi yiyip bitiren onca soru… hangisinin cevabı hangi köşede acaba? Hiçbir şey bilmiyorum. Bildiğim tek şey önceden pencereden, bahçeye açılan kapıya bakarak beklerdim seni. Şimdi bu pencerede, yine bahçeye açılan kapıya bakarak bekliyorum.
Bunca insan arasından tanıyabilir misin beni bilmiyorum ama üzerimde kolları arkaya bağlanmış bir gömlek… saçım biraz dağınık; ama yine aynı renkte…oda numaramı bilmiyorum. Gelip beni bir gün alırsın umuduyla seni bekliyorum. Sen sadece GEL…
YORUMLAR
yaşam yolu, bir gül dalına benzer; dikenlerle çevrili mis kokulu bir gül.... önemli olan dikenlerin avuçlarınızı ne kadar kanattığı değil; bu acıya rağmen gül kokusunu duyabilmektir.... hissedebilmektir....
yaşamın, her daim mutluluk getirmesi dileğiyle....
sevgiyle kalın
efsun dalya tarafından 12/26/2009 9:10:49 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ben içim acıyarak okudum. Ruhun dalgalanışı değil bu. Şartlanma, yoğunlaşma, bütünleşme hakim. Ama öyle ki; ne olursa olsun fikri de hakim.
Anlatım harika. Anlatım tarzına asla birşey diyemem. Çünkü bu anlatıma hayran kaldım.
Ancak bir yorumcu arkadaşa verilen cevaba şeklen itirazımı da yapmadan geçemeyeceğim.
"yaşamak...
acı çekerek, mutlu olarak, sancılar içinde kıvranarak, ya da bekleyerek... hep güzeldir. "
Mutluluk acı çekerek değil, tatlı yaşayarak olmalı bence. Acı sadece bize emanet olan bedene eziyet verir, ruhu hesaba katmasak bile...
Selamlar...
ruhunuza sağlık. . heyecan ve beğeniyle okudum. kulak tırmalayan,insanların duymazdan geldiği ama sizin duymadan yapamadığınız , ve beklenen insan bekledikçe,daha çok gelmezken düşünen adamla arkadaş olmayı öğreneceğiniz günler gözükmesin size. . kimselere.. bu yüzden iyisi mi o , gelsin . .