- 18252 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DAYAK YİYEN ÇOCUKLAR
DAYAK YİYEN ÇOCUKLAR
İnsanın insanı öldürmesi ne kadar canice bir davranışsa insanın insana hele de orantısız güç kullanmak kapsamında insanın çocuğa şiddet uygulaması canice bir davranıştır. Belki de ölümden sonra şiddet uygulanan kişinin bedeni ve ruhsal acısı sona erdiğinden dayak atmak öldürmekten daha da canicedir. İnsan insana neden şiddet uygular? Karıncayı incitmeyen insan çocuğuna neden dayak atar?
Doğarsınız ağlamanız için ebe dayak atar? Sonra anne baba dayak atar. Okula gider çocuk öğretmen dayak atar. Askere gider insan çavuş dayak atar. Oysa şiddet insanlığın en büyük ayıbıdır. Bunu her insan kabul eder. Ama söz konusu çocuk olunca hiç acımaz dayak yer. Karakola gidersiniz dayak yersiniz. Dayak her yerde vardır. Ama bu doğrumudur. Hiç kimse buna doğrudur demez ama dayak atmaya devam eder. Dayak yiyerek büyüyen insan dayaktan nefret etmesi gerekirken çocuğuna dayak atmaya devam eder. Nedendir bu çelişki. Çünkü insan kendini tanımaz. Kendini tanımayan insan kendini ifade edemez. Kendini çocuğuna ifade edememenin suçunu kendine yüklemez. Çocuğuna kendini dayak atarak ifade etmeye çalışır.
Öfkeli anne-babadan dayak yiyen çocuk, kendisi de öfkelendiğinde dayak atmayı veya şiddete başvurmayı öğrenir! Çocuklar hangi yaşta olurlarsa olsunlar, anne-babalarını öfkelendirecek ya da hayal kırıklığına uğratacak şeyler yapabilirler. Hatta bazen küçük bir bebeğin ağlaması bile anne-babada gerilim, stres ve çaresizlik duygusuna neden olabilir.
Ancak anne-babanın bu öfkesinin çocuğun canını yakacak hareketlere dönüşmemesi önemlidir. Örneğin, bazı kişilere zararsız bir davranış gibi gözükse de, küçük çocukların ve bebeklerin sarsılması beynin önemli zararlar görmesine neden olabilmektedir. Bebek ve çocukların sarsılması beyin kanamalarına ve bunun sonucunda da ölüm, felç, gelişme ve öğrenme bozuklukları gibi çok ciddi sonuçlara yol açabilmektedir. Bu nedenle uzmanlar, özellikle 2 yaşından küçük çocukların, sevme veya oyun amacıyla bile olsa sarsılmaması konusunda uyarıyorlar. Ayrıca bebekleri zıplatarak, atıp-tutarak sevmek de benzer sonuçlara neden olabilmektedir.
Çocuklarını hırpalayan insanların mutlaka kötü insanlar olması gerekmez, ancak bu kişiler genellikle öfkelendiklerinde ve stres altındayken kendini kontrol edemeyen kişilerdir. Anne-baba olmak zor bir iştir. Buna geçim sıkıntıları, işsizlik gibi sorunların eklenmesi de anne-babaların gerilim ve stresini artırır. Bu nedenle anne-babaların öfkelerini kontrol etmeyi ve sağlıklı biçimlerde ifade etmeyi öğrenmeleri büyük bir önem taşımaktadır.
Durun. Herhangi bir hareket yapmadan önce düşünün. Çocuğu odası ya da yatağı gibi güvende olabileceği bir yere bırakın ve sakinleşene kadar çocuğunuza yaklaşmayın. Derin derin nefes alın, kendinizi daha iyi hissedene kadar derin nefes almaya devam edin. Çocuğun yanında kalabilecek başka biri varsa evden çıkın veya sessiz bir odaya geçerek sakinleşmeye çalışın. Bir arkadaşınıza ya da akrabanıza telefon edin. Birşeyler için, ılık bir duşa alın. Sevdiğiniz bir müzik dinleyin. Kendinizi hala öfkeli hissediyorsanız, bir yastığa sarılın veya yastığı yumruklayın. Çocuğun neden yaramazlık yaptığını anlamaya çalışın ve çocuğun davranışlarını çocuğun canını yakmadan düzeltme yollarını araştırın.
Unutmayın, şiddet çocuğa olumlu hiç bir şey öğretmez. Tam tersine öfkeli anne-babadan dayak yiyen çocuk, kendisi de öfkelendiğinde yukarıda da söylediğimiz gibi dayak atmayı veya şiddete başvurmayı öğrenir.
Yapılan bilimsel bir araştırma, disiplin amaçlı da olsa anne babaları tarafından dövülen çocukların, diğer çocuklara göre şiddete çok daha fazla meyilli ve endişeli hale geldiğini ortaya koydu.
ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinde bulunan Duke Ünivesitesi Çocuk ve Aile Politikaları Merkezi arşatırmacıları tarafından farklı kültürel değerlere sahip altı ülkede gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarına göre, hangi kültürel ortamda olursa olsun dayak yiyen çocuklarda şiddet eğilimi daha fazla olurken, endişe oranlarının da arttığı tespit edildi.
Araştırmacılar, çocuklara uygulanan dayak ile çocuklarda şiddet ve endişe bağıntısının, dayağın kültürel olarak genel kabul gördüğü Kenya’da en düşük olduğunu saptarken, bu bağıntıyı en yüksek oranda şiddet karşıtı Budist öğretinin yaygın olduğu Tayland’da tespit ettiler.
Çin, Hindistan, İtalya, Kenya, Filipinler ve Tayland’da ebeveynler ve çocuklarla yapılan mülakatlar yoluyla gerçekleştirilen araştırma, en fazla Kenyalı, en az ise Taylandlı ebeveynlerin çocuklarına fiziksel disiplin yöntemleri uyguladıklarını ortaya koydu.
Sonuçları ’Child Development’ isimli bilimsel derginin Kasım/Aralık sayısında yayınlanan araştırmaya göre, Amerikalı ebevyenlerin yüzde 90’ı da 3-4 yaşlarındayken çocuklarına dayak (poposuna şaplak niteliğinde) attıklarını kabul etti.
Eski çocuk yetiştirme yöntemleri artık yetersiz kalıyor. İşte 21. yüzyılın ’minikleri’yle başa çıkmaya çalışan anne babalara rehberlik edecek en etkili ve sağlıklı yöntemler. Amerikalı ünlü psikolog Dr. Perry W. Buffington’ın Türkçe’ye çevrilen "Çocuk Yetiştirmede Psikolojik Taktikler" adlı kitabı, ebeveynler için kılavuz niteliğinde. Başarılı bir anne baba olabilmek için liderliğin ve otorite kurmanın önemini vurgulayan yazar, "Çocuğunuza sevginizi gösterin. Yanlış bir şey yaptığında da ceza verin. Ama tek çözüm dayak olmamalı" diyor.
Uzmanlar son günlerdeki terör olayları karşısında "Endişelerinizi çocuğunuzla paylaşın ama güvenlik güçlerinin barış ortamı sağlayacaklarını da anlatın" diyor. Pedagog Melda Alantar’a göre de televizyon, çocukların güven hislerinin azalmasının en önemli nedeni. Amerika’da çocuk eğitiminde yeni ufuklar açan psikolog Dr. Perry W. Buffington’ın "Çocuk Yetiştirmede Psikolojik Taktikler" kitabı Türkçe’ye çevrildi. Her ebeveyn okumalı.
Çocuk yetiştirmek gerçekten zorlu ve karmaşık bir süreçtir. Bazı anne babalar öğretmen gibi davranarak çocuklarını disiplin içinde büyütmeyi tercih ederken, bazıları da arkadaşça bir ilişkiyi seçer. Bu ilişki türünde cezalandırmalar yoktur.
Ama her iki yetiştirme tarzının da çocuklar için "ideal" olduğunu söylemek pek mümkün değil. Aşırı disiplin çocuğun kendini ifade etmesini engeller ve baskı altında yetişmesine neden olur. Fazla arkadaşça yetiştirilen bir çocuk da şımarık bir genç olup çıkar. Psikolog, yazar ve öğretim üyesi olan Dr. Perry W. Buffington yazdığı "Çocuk Yetiştirmede Psikolojik Taktikler" adlı kitapta hem fazla disiplin uygulamadan, hem de şımarmasına neden olmadan bir çocuğun nasıl yetiştirilebileceğini anlatıyor. "Günümüzde birçok anne baba, eskilerin zaten bildiği bir şeyi yeniden keşfediyor: Anne babaların eğitici olmasının önemini. Çocuklarla arkadaş olmak elbette önemlidir.
Ama anne babaların, anne baba gibi davranması ve çocuklarını yönlendirmesi çok daha önemlidir.
Sonuç olarak; çocuk yetiştirmedeki en son eğilim yine binlerce yıl başarıyla çalışmış eski bir düşünce üzerine kurulu. Başarılı birer anne baba olabilmek için liderlik yapabilmek ve çocuklara ölçülü bir otorite göstermek gerekir" diyen Dr. Perry W. Buffington kitabında dayaktan yemek yeme alışkanlığına kadar pek çok konuya yer veriyor. İşte bunlardan birkaçı...
Çocuğun hatalı davranışlarını yaşına ve gelişim düzeyine uygun disiplin yöntemlerini uygulayarak düzeltebilirsiniz. Ayrıca çocuğun tehlikeli olmayan ve başkalarına ve kendine zarar vermeyen olumsuz davranışlarının görmezden gelinmesi ve olumlu davranışlarının methedilmesi de yararlı olacaktır. Bunun yanında, anne-babaların zevk aldıkları şeyleri yapabilmek için kendilerine zaman ayırmalarının önemli olduğu da unutulmamalıdır. Her şeye rağmen öfkenizi kontrol etmekte zorlanıyor ve başkalarına zarar verebileceğinizden endişe ediyorsanız, bir psikiyatri uzmanından yardım almaktan da çekinmemelisiniz.
11 Eylül 2001 günü Dünya Ticaret Merkezi’nin iki kulesi yıkılarak, binlerce insan öldürüldü. O gün her anne baba aklından şunu geçirdi: "Çocuklarıma bunu nasıl anlatacağım?" Maalesef dünyada olup bitenler, anne babaların çocuklarıyla sık sık zor konuşmalar yapmalarını gerektiriyor. İşte bu durumlarda kullanabileceğiniz bir kılavuz:
Anlayacağı dilde konuşun: Çocuğa zor ya da sarsıcı bir olayı anlatırken, yaşına uygun bir dil kullanmayı deneyin. Kötü de olsa yaşananların gerçek olduğunu izah etmeniz çok önemli. Çünkü 12 yaşındaki çocuklar bile gerçek ile hayali birbirinden ayırt etmekte güçlük çeker. Televizyonda izledikleri canlı yayının onlar açısından bir filmden farkı olmayabilir. Sarsıcı olayları da gerçek, yaşlarına uygun kavramlarla anlatın ama olayları kanlı ayrıntılarla süslemeyin.
Dürüst olun: Çocuğunuz dünyada kötü ve kaba insanlar da olduğunu rahatlıkla anlar. Kötülerin neden kötü davrandığını açıklamanıza gerek yok. Bir ölümden söz edecekseniz "Büyükannen uyuyor" demeyin, gerçeği söyleyin. Çocuğunuzu korumaya çalışmak amacıyla yaptığınız bu açıklama, uykudan korkmasına neden olabilir. İster inanın ister inanmayın, çocuklar ölüm kavramını küçük yaşlardan itibaren kavrayabilirler. Aslında bunu anlamaları, boşanma kavramını anlamalarından çok daha kolay bile olabilir.
Tutarlı olun: Anne babaların koşulsuz sevgisinin ardından, bir çocuğun hayatındaki ikinci önemli şey tutarlılıktır. Herhangi bir sarsıcı olayın ardından çocuğunuzun, olabildiğince çabuk şekilde, her zamanki günlük yaşamına dönmesini sağlayın ki kendisini güvende ve kontrol altında hissedebilsin.
Televizyonu kapatın: Çocukların öğrendiklerinin yüzde 90’ını gördüklerinin oluşturduğunu unutmayın. Aşırı ve kontrolsüz görsel bombardıman, herhangi bir sarsıntıyı daha da kötü bir hale getirebilir. Güncel olayları takip etmek amacıyla haberleri izlemek istiyorsanız, bunu çocuğunuz evde değilken ya da uyurken yapın.
Olumlu davranın: Sevginizi gösterin. Tehdit altında olduğunu hisseden çocuk, sevilmek ve korunmak ister. Çocuğunuza sık sık onu sevdiğinizi söylemeyi unutmayın. Acı çeken insanları düşündüğünüzü anlatın. Bunlara tanık olması çocuğunuz açısından iyidir. Davranışlar güçlü birer ilaçtır. Bir felaketin ardından kan bağışında bulunduğunuzu anlatmanız, çocuğunuza sizin üzerinize düşeni yaptığınızı gösterecektir. Çocuğunuza da yardım etmek için, neler yapmak isteyeceğini sorun. Bir şeyler yapabildiğinde kendisini daha iyi hissedecektir. Dayak her çocukta işe yaramaz. Cezanın çocuğa uygun olması gerekir. Anne babaların çocuğunu, neyin işe yarayacağını neyin yaramayacağını bilecek kadar tanıması gerekir. Yani anne babanın disiplin konusunda tek bir yöntemden fazlasını bilmesi ve kullanması lazımdır.
Birçok anne baba "dayak cennetten çıkmadır" sözüne yürekten inanır, tokadın etkili bir disiplin yöntemi olduğunu düşünür. Bazılarının hiçbir fikri yoktur ama çoğu dayak yöntemini kullanır. Çünkü çocuklarını disipline sokmak için tek bildikleri yol budur. Diğer, hatta çok daha etkili yöntemleri öğrenme ihtiyacı bile hissetmez. Siz de bunlardan biriyseniz dayak ve çocuk konusunda aklınızda tutmanız gereken birkaç şey var:
Sıklıkla, her suç işlediğinde kullanılan dayak etkisini yitirir. Her kusurda çocuğu dövmek, disipline sokmaktan çok kafasını karıştırmaya yarar.
Şiddet şiddeti doğurur. Çocuğun anne babayı zorba olarak görmesine ve kendisinin de çocuğunu dövmesine yol açar. Sorunlarını dayakla çözebileceği düşüncesini öğrenir. Saldırgan davrandığı için dayak yiyen çocuk daha da saldırganlaşır. Dayak sadece engellemek istediğiniz davranışa değil, çocuğun tüm davranışlarına ket vurur. Çocuğunuza gerçekten kızgınken dayak yöntemini kullanmayın. Bu sadece sakin olduğunuz zamanlarda kullanabileceğiniz bir disiplin yöntemidir. Cezayı suç işledikten hemen sonra verin. Yanlış davranışı görür görmez cezalandırın. Dayak çocuğun yapılması istenmeyen davranışı yapmasını engellemez. Sadece yakalanmadan yapması gerektiğini öğrenir.
Çocuğunuzun dünyada sebze yemeyen tek çocuk olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Birçok anne baba bu sorunla uğraşıyor. Tatlı sözlerle kandırmaya çalışır, yalvarır, rüşvet verir. Çocukları sağlıklı yiyecekler yemeye tatlılıkla ikna etmenin yollarından bazıları şunlardır:
Hoşlandığı yemekler üzerine sohbet edin ve bu sohbet sırasında sebzelerin onun için ne kadar yararlı olduğunu anlatın. Çocuğun yemeğin nasıl hazırlandığını, nasıl seçildiğini, nasıl temizlendiğini anlamasını ve bunlara katılmasını sağlayın. Günümüzdeki çocukların birçoğu abur cubur atıştırmaktan vazgeçmesini sağlamakta yarar var.
Çocuklar her şeyi çocuk gözleriyle görür. Bu yüzden yetişkin boyu bir porsiyon havuç ona çok fazla görünür. Çocuğunuz küçük bir porsiyon sebzeyi bitirir bitirmez bol bol övmeyi ihmal etmeyin. Bu yaklaşımlar da işe yaramazsa şu psikolojik taktik imdadınıza yetişebilir: Görmediği sebzeden korkmasına da gerek yoktur. Yani, sebzeleri saklayın. Örneğin, ince dilimlenmiş sebzeleri çocukların sevdiği makarna gibi yiyeceklerin içine ustalıkla saklayabilirsiniz.
Küfür özellikle ergenlik çağındaki çocuklar açısından ciddi bir sorun oluşturabilir. İşte bu ağız bozukluğunu başlamadan bitirecek basit bir psikolojik taktik: Eğer çocuğunuz bu huyundan vazgeçemeyecek kadar büyüdüyse, siz de düzeltmesini sağlamakta geciktiyseniz "Küfür kavanozu" yöntemini deneyin. Bir kavanoza bozuk para doldurun. Kavanozdaki para, çocuğunuzun satın almak istediği bir şeyin fiyatı kadar olsun. Çocuğunuza, dört hafta boyunca küfür etmeden durabilirse (bu huydan kurtulması için en az bu kadar bir süre geçmesi gerekir) kavanozdaki paranın kendisinin olabileceğini anlatın. Kavanozu görünür bir yere koyun. Şeffaf bir kavanoz kullanmanızda yarar var. Bu sayede çocuğunuz ne için çabaladığını görebilir. Çocuğunuz her küfür ettiğinde ya da kullanmasını istemediğiniz türden bir argo deyim kullandığında kavanozdan belirli bir miktar para eksiltin (küçük çocuklarda küçük, daha büyük çocuklarda daha büyük bir miktar). Her seferinde hiç itiraz kabul etmeden aynı miktarda para eksiltin. Ve bunu onun gözünün önünde yapın. Bu eksiltme işlemi tartışmaya açık olmamalı, her kural ihlalinde mutlak suretle uygulanmalı. Belirlenen dönemin sonunda kavanozda kalan parayı çocuğunuza verirken, kullandığı bozuk dil yüzünden ne kadar para kaybettiğini de gösterin.
Alman Die Welt gazetesinin internet sitesinde yer alan araştırma sonuçlarına göre aile içinde dayağa maruz kalan ve şiddet gören çocukların zeka düzeyi de yaşıtlarına göre daha düşük seviyede kalıyor. Amerikan New Hampshire Üniversitesi bilim adamlarının, sonuçlarını, San Diego kentinde şiddet ve travma üzerine düzenlenen uluslararası bir konferansta açıkladıkları araştırmaya göre, aile içinde şiddet gören çocukların zeka düzeyi yıllar sonra bile yaşıtlarına göre daha düşük oluyor. Yıllarca süren araştırmayı yapan ekibin başı Murray Straus, "Çocuklar ne kadar sık dövülürse ruhsal gelişimleri o kadar yavaş oluyor" dedi.
ABD’de yaşları 2 ile 4 ve 5 ile 9 arasında değişen iki ayrı grupta toplam 1500 çocukla yapılan araştırma çerçevesinde, her iki grupta da çocukların 4 yıl arayla 2 kez sınava tabi tutulduğu, yaşları daha küçük olan çocuklarda dayak yiyen ve yemeyenler arasındaki zeka farkının çok daha fazla olduğu belirlendi. Araştırmada, anne ve babalarından dayak yiyen çocukların büyük strese girdiği ve aile içi şiddetin sürmesi durumunda bu stresin de kronik hale geldiği, çocuklarda yıllar boyunca etkisini gösterebilecek bu durumun, çocukların gelecekte yaşayacakları kötü olaylar karşısında daha abartılı tepki göstermelerine neden olduğu tespit edildi. Diğer bazı ülkelerde yapılan araştırmaların da benzer sonuçlar ortaya koyduğu ve aile içinde şiddetin yaygın olduğu ülkelerde toplumun ortalama zeka düzeyinin de düştüğünün belirlendiği, bazı bilim adamlarının, zeka düzeyinin düşmesiyle ekonomik gelişmenin de bundan olumsuz etkilendiğine dikkat çektiği bildirildi.
Almanya da yaşayan bir vatandaşımız bakın bu konuda anılarını paylaşarak din eğitiminde dayağın mahzurlarını anlatarak ilginç bir ders veriyor.
“Çocukluğumuz Almanya’da geçtiği için kiliselere de, kilise çanlarının seslerine de yabancı değildik. Evimizin üst bölgesinde bulunan kilisenin bahçe kısmında oyunlar oynardık kardeşlerimle ve arkadaşlarla. Özellikle hafta sonu olduğundan mutlaka düğün veya kilise ayinine gelen Almanlar çok olurdu. Bazen kilisenin bahçesine çıkan papaz yanımıza gelir, hal hatır sorardı. Bizimle bir müddet konuştuktan sonra bizlere bazen şeker bazen de çikolata ikram edip kiliseye dönerdi. Bize niçin iyi davrandığını, niçin çikolata verdiğini o zamanlar anlamıyordum. Şimdi “misyonerlerin” nasıl çalıştığını bildiğim için, şeker ve çikolataların sebebini daha iyi anlıyorum. Papaz şeker dağıtırken imam niçin dayak attı?
Almanya’da yaşayan aileler çocuklarına din eğitimi vermek için Türkiye’de olduğu gibi yazları camiye gönderemezler. Çünkü yaz dönemini herkes için ailesi ve memleketiyle hasret giderme zamanıdır. Avrupa’da yaşayan aileler çocuklarının din eğitimi alması için onları okuldan kalan zamanlarında, bölge camisine veya derneklerine göndererek Kuran okumayı öğrenmelerini ve temel dini bilgiler almalarını sağlarlar.
Çocukluğumuzda okul dışında kalan zamanımızın önemli kısmını camide din eğitimi almakla geçirirdik. Kişisel olarak camide görev yapan, bizlere Kuran ve dini bilgileri öğreten hocalarımızdan pek dayak yememiş olsam bile, birçok arkadaşımın yediği dayağa şahit oldum.
“Secdeye kapandığın zaman ayak topuklarını niçin birleştirmedin. Kaç defa anlatacağım ben sana bunu?” diye dayak yiyen arkadaşımın hıçkırıkları hala aklımdadır. Çocuklar dayak yiyen bir arkadaşlarını gördükleri zaman dayak yemiş gibi etkilenirler.
Çocukluğu yurt dışında geçmiş bir arkadaşım dini yaşantıdan uzak oluşunun nedenini anlatırken, çocukluğuna ait bir hatırasını anlatmıştı.
“Biz memleketimizden uzaklardayız, çocuklarımız milli ve dini değerlerimizden uzak büyümesin!” diye, babam beni camiye gönderdi. Aradan birkaç gün geçmemişti ki cami hocasına bana tokat attı. O güne kadar hiç dayak yememiş olduğum için yanağımdan çok kalbim acıdı. Babama durumu anlatınca babam çok öfkelendi. Ertesi gün cami hocasının yanına geldi. “Ben evladıma kıyamıyorum. Sen kim oluyorsun da benim oğluma şamar atıyorsun?” diye hocaya kızdı. O günden sonra bir daha da camiye gitmedim.
Elbette camilerde dayak yiyen camiden, Kuran Kursun da dayak yiyen Kuran’dan uzaklaşama hakkına sahip değildir. Ancak din eğitimi vermeye çalışırken çocukları dinden uzaklaştırma hatasından vazgeçmek zorundayız.
Önümüzdeki hafta tüm camilerde yaz kursları başlayacak. Okulların tatile girmesiyle çocuklar zamanlarının bir kısmını camilerde Kuran ve dini bilgiler öğrenmekle geçirecek. Cami de yaşadığı olumsuz hatıralar yüzünden camiden ve dinden uzaklaşan birçok insan hikayesini sizlerde dinlemişsinizdir.
Çocukları camilere sokmak değil, camileri çocukların kalbine sokabilmek önemlidir. Camileri çocukların kalbine yerleştirmek zorundayız. Çocuklara sadece Kuran-ı Kerim öğretmek değil, Kuran ve Peygamber sevgisi aşılamak önemlidir.
Türkiye’de çocuklara papazlar şeker dağıtmaz belki. Ancak papazlardan daha beter tuzakların ortasında yaşadıklarını anlamak zorundayız. Çocuklar camiye geldiklerinde şeker ve çikolatalarla karşılansalar, zihinlerinde tatlı hatıralarla yaz kurslarını geçirseler, yerli papazların tuzaklarına düşmezler.
Bunları söylerken tüm sorumluluğu ve yükü çocukları okutan görevlilere atmanın doğru olmadığını da belirtmek isterim. Bir din görevlisinin maddi gücü buna yetmeyebilir. Bölge halkı bu konuda din görevlilerine maddi ve manevi destekte bulunarak çok önemli bir destek sağlayabilirler.
Anne babasının zoruyla camiye gelen çocuklar camilerde sıkılır bir an önce dersten kaçmak ister. Elif-be ile başlayan Kuran okumayı öğrenme serüveni sonunda çocuklar camiden uzaklaşmamalı. Çocukların bedenleri camide, akılları internet cafe’de kalmamalı. Yarım kulakla hocayı dinleyen çocuk, dersten çıkar çıkmaz dört gözle bilgisayarın başına oturursa papazlar sevinir.
Son yıllarda camilere gelen çocuklara verilen eğitim konusunda Diyanet İşleri Başkanlığının ciddi mesafeler aldığını biliyorum. Millet olarak tüm sorumluluğu diyanet işlerine veya din görevlisine yüklememiz gerekiyor. Hıristiyanlarda din görevlisi Papazdır. Ancak bizde, her Müslüman dininin görevlisidir. Bir papazın dinine hizmet ettiği kadar, her Müslüman dinine hizmet etmiş olsa geleceğimiz daha aydınlık olur inşallah. Camileri çocukların kalbine sokmak için hepimize görev düşüyor. “
Uzmanlar, dayağın çocuk eğitiminde hiçbir faydası olmadığını anlatarak, "Birçok bilimsel çalışma bunu ortaya koymaktadır. Çocuklukta karşılaşılan dayağın olumsuz etkileri yaşamın her döneminde ortaya çıkmaktadır. Evlilik döneminde sıkça yaşanan dayak olaylarında da çocukluk döneminde maruz kalınan fiziksel şiddetin etkisi vardır. Çocuğun kendine güven duygusunu ciddi şekilde sarsan dayak olaylarının olumsuz etkileri, yaşamın her döneminde ortaya çıkmaktadır. Evlilikte yaşanan dayak olaylarında da çocuklukta karşılaşılan fiziksel şiddet etkili olmaktadır. Dayak yiyerek büyüyen birey, eşiyle karşılaştığı sorunların çözümünde dayak eğilimine girmektedir" şeklinde konuştu.
İnternational Hospital Çocuk ve Adolesan Psikiyatristi Prof. Dr. Aysel Eksi, Sizce Türkiye’de dayak yemeyen çocuk var mıdır? Sorusunu şöyle yanıtlıyor,
“Var tabii. Bilinçle ve özenle yetiştirilen çocukların çok büyük bir kısmı dayakla tanışmadan büyür. Ancak dayak konusunu ele alırken şunu hatırlatmak gerekir ki; nadiren ve çok zorunlu durumda çocuğu fiziksel olarak cezalandırmakla onu dayakla terbiye etmek arasında fark vardır. ’Her dayak yiyen çocuk ilerde bundan mutlaka örselenir’ diyemeyiz. Ben bir ruh hekimi olarak büyük oğluma bir kez vurduğumu biliyorum. Oğlum 4.5 yaşındaydı ve onu küçük kardeşinin gözüne kalem sokarken gördüm. Dehşet içinde onu omuzlarından tutup sarstığımı ve poposuna vurduğumu hatırlıyorum. O anda, oğlumun yaptığı şeyin çok tehlikeli olduğunu anlatmanın başka yolunu bulamamış olmalıyım, benim de o anda öfkemi boşaltmam gerekiyordu. Daha sonraki yıllarda oğlumla konuşurken ’biz seni hiç dövdük mü sence?’ diye sordum. ’Hayır’ dedi. Bu çok samimi bir yanıttı. Çok zorunlu olduğum zaman bu yola başvurmuştum, bunun oğlumun ruh sağlığın olumsuz etkilediğini söyleyemem.”
Çocuk dayakla terbiye edilemez. Terbiye, uzun etkili bir eğitim verme, tutum ve davranış değiştirme biçimidir. Oysa dövülen çocuk için, annesindeki öfkenin dinmesi önemlidir, aynı davranışları sonra yine tekrarlayabilir. Pek çok ’dayak arsızı’ denilen çocukların neden dövüldüklerine değil, dayağın sonucuna önem verdikleri görülür. ’Oh ya, acımadı işte’ sözüyle döveni açıkça tahrik ettikleri bile görülür. Fiziksel cezalandırma yöntemi diyoruz dayağa, çocukları çok olumsuz etkileyen bir başka cezalandırma biçimi de psikolojik cezalandırmadır. Çocuğa ’seni bırakır giderim’, ’annen olmam’, ’seni çingenelere veririm’, ’annene karşı gelirsen ellerin taş olur’ gibi tehditler ya da karanlık bodrumlara kilitlemek gibi cezalandırma yöntemleri de fiziksel cezalandırma gibi hatta belki daha da ağır şekilde çocuklar üzerinde olumsuz etki yaratır.
Dayak yiyen çocukların ruh halini anlayabilmeniz için yazımı onların kaleme aldığı bir şiirle bitiriyorum.
Siz Çingenesiniz sizi tanıyorum.
Sizi Kareteci sanıyorum.
ArkadaşLarımLa geLince size sataşıyorum.
Kafanıza taş atıyorum.
Dayağı yiyip oturuyorum.
Bir Gün Yine ArkadaşLarımLa Gittik Sizin Oraya
O gün gitmiştim Goraya
UzayLı Arif Gibi FırLatım Üstünüze.
Ama nedense bir şeyi yanLış yaptım.
Yumruğu Gözümde Hissettim.
Hayattan nefret ettim.
Sizi gördüm lavuksunuz.
Hatta Lavuk DeğiL tavuksunuz.
Ama Siz çakı taşıyonuz.
Dağları aşıyonuz.
Ama çok kaşınıyonuz.
Sizi görünce direk dalıyorum.
Ama korkudan Altıma Salıyorum.
Bir tane çocuk gördüm kara.
Gözünü Yaptım Yara
Pardon o benim gözümü yaptı yara
İçtim gözümdeki kanı kana kana
YakaLadı Beni Dövdü BaLLana BaLLana
Ben size şaka yaptım.
Kulağınıza yumruğu şakacıktan attım
Ama çingenLer Tarafından çembeyLe yattım.
Kalktığımda hastane masraflarım çoktan ödenmişti.
YORUMLAR
Ben her zaman çocuklarına, "sevgi" ve "güven" hislerini veremeyecek ehlilikte olmayan insanların, anne-baba rolüne soyunmamaları kanısındayım...
Geleceğe ruhen sakat birey yetiştirmekten se yetişmemeleri daha hayrına sanırım...
yerinde tespitlerle, güzel bir konu seçmişsiniz sayın albayralım...
anne babalara okumaları/uygulamaları tevsiyesiyle...
yüreğinize sağlık