- 941 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HÜMA KUŞU
( 26.07.2004-SARICAKAYA)
Seksenli yıllara doğru....
Avrupa’ da ödül almış bir “siyah-beyaz” film sahnesi: Doğu illerinden birinde, kışın, kar yumakları arasında, ölüm kalım mücadelesi veren bir baba ve ölüm kavramıyla henüz tanışmamış; on- on iki yaşlarında bir erkek evlat:
- “ Ölüyorum oğul...!”
- “ Ölüm ne ki baba? “
- “ Ölüm; insanın öz yurduna terhisidir oğul..”
- ? ? ?
Baba son nefesini verirken; ta derinlerden bir ses yankılanır:
“Hüma Kuşu” yükseklerden seslenir..
Yar koynunda bir çift suna beslenir..
Sen ağlama! Zülüflerin ıslanır..
Ben ağlım ki; deli gönül uslanır...
Gurbeti derinden hissettiği yıllardır.. Türkülerle dertleşir, halleşir. “Kara Tiren” ve “Gelin Ayşem” türkülerinin yeri bambaşkadır duygu dünyasında; ancak, ilk defa duyduğu bu yanık türkü, hayatında bir dönüm noktası olur.. Mütalaalarda; derslerini bitirdiğinde, gece başını yastığa koyduğunda; mısralar beyninde dizilmeğe başlar, şiirler oluşur..Sanki; bir göze kaynamış ve şiir pınarından akmağa başlamıştır..
Yazdıkları, bir çırpıda arkadaşları tarafından okunur; bir kısmı ise, sır doludur ve onları sır gibi saklar; ta ki saklamaktan usanır ve onları yakar...
İyi müzik kulağı vardır. Dinlediğini hemen kapar. Bir dinleyişte belleğine almıştır “Hüma Kuşu”nu da..
Teyplerin yeni yaygınlaşmağa başladığı yıllardır.. gurbetten sılaya türküler götürülür; “Hüma Kuşu” başka; o, yaşanarak söylenir, canlı söylenir sanki. Gurbet arkadaşları, kayda aldıkları türküleri memleketlerine götürüp, çevrelerine dinletirler; “Hüma Kuşu” hariç..! Çünkü, onda “göz yaşı” da vardır; “göz yaşı”nın ise teyplere kaydı mümkün değildir...
Yıllar yılları kovalar.. Arkadaş toplantılarının, dost meclislerinin, askerde; askerlerinin tezkere törenlerinin değişmeyen istek parçasıdır, “göz yaşılı Hüma Kuşu..”
Doksanlı yıllara doğru; “İslami Türk Edebiyatı”ndan doktora imtihanına girmeğe karar verdiğinde; Edebiyat Tarihi Kaynaklarından, “Hüma Kuşu”nun; “ Yüksekten uçan, uçtuğu anda, gölgesi kimin başına düşerse; o adamın padişah olduğu, efsanevi bir Devlet Kuşu” olduğunu öğrenir..
Devlet; kimi için bir sevgili, bir makam, mülk, evlat; kimi için de, “Bir nefes sıhhat”tir..
İnsanlar; ömürleri boyunca, “kendi hayallerindeki devletlerinin başına padişah olma” peşinde koşarlar. “Devletine” kavuşan da ağlar; kavuşamayanda: Kimisi sevincinden , kimisi kederinden...
“Hüma Kuşu” hep ağlatır; gölgesi başlara düşse de, düşmese de..
Yıllarca gözlerine yaş düşüren sırrı çözmeğe çaba harcadı..
Yıllar önce, yazdığı kitaplarından faydalandığı bir “Edebiyat Tarihçisi”nin; yine, tanınmış bir fikir adamıyla birlikte; “Hüma Kuşu’ nu, ağlayarak söylediklerini” tanınmış bir hikaye yazarının köşe yazısından öğrendiğinde; bir şair ve yazar olarak, “Başlarına, Hüma Kuşu’ nun gölgesi düşenlerinde, düşmeyenlerinde, hüzün ve sevinçlerinden dolayı akıtamadıkları gözyaşlarının; şair ve yazarların göz pınarlarında şekillendiğini, ya da şekillenmesi gerektiğini, belki de, onları şair ve yazar yapan, kalemlerine güç veren itici kaynağın; işte bu akıtılamayan göz yaşları olduğunu, kalemin ve şiir ilhamının sürekliliğinin; işte bu akıtılamayan göz yaşlarının kahrını çekmekten geçtiğini anlamağa çalıştı...
.... “Göz yaşılı Hüma Kuşu” ; yazıların ve şiirlerin karşılığı olarak...
Yurt nöbetlerinde; öğrencilerini tatlı uykularına, Mezuniyet Törenlerinde; gelecek dünyalarına uğurlarken, şair buluşmalarında; gönül tellerinin akortlarını ayarlarken, uzun yolculuklarda; şoföre yol arkadaşı; aynı istek.... Eller kulaklarda, derinden derine:
Sen bağ ol ki; ben bağçende gül olim...
Layık mıdır; yanip yanip kül olim..
Sen efendim; ben kapında kul olim..
Oy desinler: “Bu da, bunun kuludur.”
...Bırakır göz yaşlarını...
Devletine kavuşmuştur... “ Hüma Kuşu”nun gölgesi başının üzerindedir..
O’nun “Devleti”; “ Çok Sesli Bir ölüm”dür...
Mustafa SUNA
Sarıcakaya İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretmeni/ ESK.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.