- 1268 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
AYNA
Aynanın sırları dökülmüş yüzeyinden yansıyan görüntüsüne takıldı gözleri. Bakışlarındaki hüzün, alnındaki derin izler ve yüzüne yayılmış kırışıklar. “ Kim bu kadın? “ diye baktı bir süre, anlamsızca. Sonra, derin bir “ Ah! “ döküldü, dudaklarından. “ Bu benim “ dedi beyninde, defalarca. Sanki, bir yalanı, kendisine kabul ettirmek istiyormuş gibi. Ama gerçekti. Yansıyan, kendi yüzüydü. Ne kadar zamandır gördüğü her aynaya sırtını döndüğünü, düşündü. Bulamadı, bilemedi.
Yaşlanmak. Hayatın doğal akışının, süreci. Herkes gibi onun da başına gelecekti, elbette. “Sorun, yaşlanıyor olmak değil” dedi, kendi kendine. “Sorun, nasıl yaşlandığında.”
O da gençti, bir zamanlar. Şimdi uzaklarda kalmış, silik, sönük geçmişin arasında. Hayal, meyal bir görüntü gibiydi, gençlik günleri. Geldiği yol, oldukça uzundu. Zordu. Gülümsedi. Bir zamanlar kurduğu hayaller gelince, aklına. “ Amma saçmalamışım” dedi, içinden.
Amaçsız gezindi gözleri, odanın dört bir yanında. “ Ne yapsam?” diye düşündü.
Yapacak bir şeyi olmamak. Çok yeni tanıştığı bir duyguydu, bu. Bomboş saatler. Hiç alışık değildi. “Günün bu saatlerinde insanlar ne yapıyorlar acaba?”
O, hep, bir yerlere koşturmaya alışkındı. Pişirecek, temizleyecek ya kendi evini ya da “ Gel “ diyen, çocuklardan birinin evini. Artık evde çok işi kalmamıştı. Kime yemek pişirecek? Dağıtan kimse yoktu ki, neyi toplayacak? Çocuklar da kendi düzenlerini oturtmuşlardı ve ona ihtiyaçları kalmamıştı. Arada sırada, akıllarına gelirse,” Kahveye ya da çaya gel” diyorlardı.
Hayat, ne kadar acımasızdı. Düne kadar, hepsi, pervaneydi etrafında. Birine gitse, diğeri darılır diye, bir ona, bir buna koşturup durmuştu. Ama şimdi, biri bile düşünmüyordu, o darılır mı? diye.
Onların hayatlarını, aslında, hep birilerinin hayatını yaşamaktan, kendisine hayat kuramadığını fark etti.
Kütüphanenin önüne gitti. Onlarca kitap, rafta konuldukları gibi duruyorlardı. Gözleri artık çok iyi görmediği için, ne okuyabiliyor ne de örgü örebiliyordu. Televizyon, hiç ilgi alanına girmemişti. Radyoyu ise, çoktan unutmuştu.
Dostlarından birini aramayı düşündü. Telefon defterini aldı. Sırayla isimlere bakmaya başladı. Kime takılsa gözleri “ Torununa bakıyor arayamam.” “Evini kapattı kızında ya da oğlunda kalıyor. Zaten onu istemiyorlar beni hiç istemezler”. Her birinin, ayrı sorunu vardı. Arayacak kimseleri, bulamadı.
Kalktı. Balkon kapısını açtı. Bulutlarda gezdirdi gözlerini. Eskiden oynadığı oyun geldi aklına. Bulutlardan şekil bulma oyunu. Baktı, baktı. Hiçbirini bir şeye benzetemedi.
“Hayallerimi ne zaman kaybettim?” diye düşündü. Bulamadı.
İçeri girdi. Kapıyı kapattı. Yaşlı ve yorgun adımlarla, odasına doğru ilerledi.
Aynanın sırları dökülmüş yüzeyinden yansıyan görüntüsüne takıldı gözleri. Bakışlarındaki hüznün, alnındaki derin izlerin ve yüzüne yayılmış kırışıkların yok olduğunu, gördü.
“Hayır,” dedi. “Böyle olmayacak yarınlarım.”
Çalan telefonu açtı. “ Gelemem, programım var “ dedi, yemek yapması için çağıran kızına. “Ne programın var?” sorusunu yanıtsız bırakıp, telefonu kapattı.
Sırtını dikleştirdi. Başını kaldırdı. Paltosunu giydi. Çantasını aldı. Sert ve kararlı adımlarla sokak kapısını açıp çıktı.
Eser Aslanlı
izmir
YORUMLAR
Aşama aşama herşey...
Çocuklukken, büyüyüp bir an önce anne ya da baba olma özlemi. Gençken anne ya da baba olmanın yolunun evlenmeden geçtiği bilinci ile bir an önce yuva kurma özlemi. Evlenince çocuk sahibi olma özlemi. Çocuk olunca onları büyütme özlemi. Büyütünce evlendirme özlemi. Evlendirince torun özlemi...
Güzel buraya kadar hayatın bu yönü. Torun oluncaya kadar yani. İşte o ana kadar etrafında dönenlerin artık sevgilerini paylaşacakları çocukları vardır bu kısır döngüde.
Hayat orda başlar yazıda belirttiğiniz gibi. Ya biat edecek, çocukları anne, baba kabul edeceksiniz, ya da dik durup "Ben hala benim!" mesajı vereceksiniz.
Öykümüz böyle güzel bir finalle bitmiş.
Sadece güzel bir finalle deyip kestirip atmak yazarımıza da haksızlık bence... O güzel finali hazırlarkenki girişi, geliştirmesi, sözcüklerdeki zenginliği de göz ardı etmemeliyiz...
Tebriklerimle...
Sevgi dolu saygılar sunuyorum...
Dünyanın kanunu bu değil miydi? Doğmak, büyümek, serpilmek ve daha sonra bir dağdan iner gibi hızla çözülmek...
Ama büyük bir hedefi olan, ömrüm bitse bile üzülmeyeceğim dedirecek bir gayesi varsa insanın, bütün olanlar çok etkilemeyecektir onu. Bir şekilde bitmiyor muydu bu hayat?
Sanırım siz bu hedefinizi bulmuşsunuz.
Özellikle dil ve anlatım çok hoş.
Tebrikler...
Saygılarımla...
Sırtını dikleştirdi. Başını kaldırdı. Paltosunu giydi. Çantasını aldı. Sert ve kararlı adımlarla sokak kapısını açıp çıktı. sizede bu yakışır..... doğduğunda ister......büyür ister.....gelişir ister....evlenir ister...sen göçüp gidene kadar isterde ister...harika bir anlatım...tebrikler si zaten çok güzel yazıyorsunuz...