- 962 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
İLİŞKİLER
İLİŞKİLER
Eşimin bana bayramda hediye ettiği, daha önce nasıl bakılacağını bilmediğim, duymadığım Atatürk çiçeği oldukça canlı görünüyordu. Yemyeşil yaprakları kıpkırmızı çiçekleri vardı.
Her gün , gözümün ucuyla bakıyor , solar mı acaba diye düşünürken , hemen bu düşüncemden vazgeçiyordum. Çünkü o hiç solacakmış gibi durmuyordu, bende onun için gidip bir çiçekçiden, bilgi alma zahmetinde bulunmuyordum. Bir ay yemyeşil bütün güzelliğiyle karşımda duran çiçeğim birden bire yapraklarının ucundan başlamıştı sararmaya, anca dayanabilmişti umarsızlığıma… Hemen acil önlemler almaya başladım, öğrendim ki fazla sıcak ortamları sevmezmiş balkonmuş onun yeri.
Hep bizim olacağını zannettiğimiz, arkadaşımız ,dostumuz ,eşimiz her zaman bizim kalabilir miydi !
Yaşamda hiç bir şeye tam olarak sahip olamazken , nasıl sahip olabilirdik. Bizi her türlü durumumuzda, yalnız bırakmayan arayan soran ,koşa koşa gelen arkadaşlarımız dostlarımız bizim nasıl olsa cebimde mantığımızı ,umursamazlığımızı nereye kadar görmezden gelebilirdi. Hep daha fazlasını isteyip yetinmeyip, kendimizi bir dağ olarak görüp, daha büyük dağların zirvesine dikeriz gözümüzü, sırada oradaki zirveyi ele geçirmek vardır.
Böyle sürer gider büyük dağ olma hevesimiz… Herkes tarafından bilinmeye başlar küçük dağları ben yarattım havaları…
Veren el her zaman üstün olmuştur, lakin her zaman verebilmek için biraz da almak lazım.
Siz gururun sadece kendinize mi ait olduğunu sandınız…
Evlilik imzasını attıktan sonra tamamıyla sahiplendiğimiz eşimiz bir ömür boyu bizim kalabilirmiydi , var mıydı bunun garantisi , onu nasıl olsa hep bizim sanıp iki kişilik planlar yerine tek kişilik planlar yaparak, sadece kendimiz için yaşayarak, zamanımızın oldukça uzun bir bölümünü ,saatlerce bir kitabın sayfalarına gömülerek ,bazen televizyon başında, bazen internet başında harcayarak, yalancı dostluklar arkadaşlıklar peşinde, egomuzu tatmin etmeye çalışarak, hep daha çok daha çok isteyerek, kendi halinde solmaya bıraktığımız eşimiz, hadi kalk hava çok güzel , saklı bahçede bi çay içelim ya da yürüyelim, yeter ki birlikte olalım dediğinde ,yapmam gereken işlerim var, bitirmem gereken bir kitabım, yetişmesi gereken bir yazım var, üstelik bir de Zeynep’e sözüm var, çarşıya çıkmamız gerek diyip defalarca kibarca red ettiğimiz eşimiz, hep bizi bekler miydi ,beklemeli miydi ?..
Kimse alınmasın, kimse kendini kandırmasın ,kimse kendini emek vermiş ,aldatılmış,
karşılığını alamamış, mağdur kadın, ya da erkek rolünü oynamasın…
Kararında ,zamanında, verilmiş sevgiden ilgiden kimse pişman olmamıştır, ne olmuşsa fazlasından taşmıştır…
İlknur Doğanay Özlü
24/ 12/ 09
YORUMLAR
Sevgili İlknur. Öyle güzel bir konuya değinmişsiniz ki, her birimiz bu konu hakkında sayfalarca yazı yazabileceğimiz halde, kendimize itiraf etmekten korktuğumuz için yazmaktan ya da söylemekten vazgeçtiğimiz konuyu siz bize itiraf ettrmeyi başarmışsınız galiba.
Ben kendi adıma her zaman şunu söylerim. " Sevgi emek ister, Emek verilmeyen her şey gibi, emek verilmeyen sevgilerde günün birinde bir rüzgar yeli gibi uçup gider. Verirken almasını, alırken vermesini öğrenmeliyiz her birimiz"
Sevgiler yüreğinize
lakin her zaman verebilmek için biraz da almak lazım.
Kararında ,zamanında, verilmiş sevgiden ilgiden kimse pişman olmamıştır, ne olmuşsa fazlasından taşmıştır…
Can alıcı noktalar bunlar...Çok güzel bir konuyu anlamlı bir şekilde anlatmışsınız..Kaleminizin hitabeti çok güçlü..Aklınızdan geçeni güzel ifade ediyorsunuz İlknur hanım...Kaleminiz daim olsun...
Tebriklerkardeşim.Gerçekte güzel bir konuya el atmışsııız.Günümüzü proğramlı oarak sürdürmeliyiz.Her şeyin aşırısı zarardır.İnanın çok zamanımız geçiyor internetin başınsa,kendimize hakim olmakıyız.ABD'DE İNTERNET BAĞIMLILIĞINDAN VAZGAÇİRMEK İÇİN TEDAVİ MERKEZLERİNİN AÇILDIĞINI BİLİYORMUYUZ.Eşimiz bizim en sevdiğimiz değerlerden biri olmalı,onları ihmal etmemeliyiz.diye düşünüyorum.Umarım milletçe kendimize ayar çekeriz inşallah.
"yÜce peygamberimiz:Gereksiz ve faydasız işlerden sakınınız."
YAZINIZ İÇİN NEKADAR TEŞEKKÜR ETSEM AZDIR.
Atatürk çiçeğinden başlayıp ilişkileri sorgulamayı çok güzel başarmışsınız.Güzel bir yazı okudum.Kendimizi her daim yenileyebilsek -ki kanımca imkansız-daha mükemmele giderdi her şey.Rudyard Kipling'in,"Eğer" şiirinde sıralayıp,sonunda da"işte o zaman sen tam bir insansın oğlum " diye bitirdiği kadar zor.
Selam ve saygıyla...
Oldukça göreceli bir konu. Her kesin, kendisine, kendi yaşadıklarına göre, bir yanıtı olacaktır. Hani " Yumurta mı tavuktan? Tavuk mu yumurtadan? " hesabı.
Bir genelleme yapmak, kalıba sokmak mümkün değil. Bu işin kitabı da yok ki, açıp "hangisi doğru?" diye bakalım.
Sanırım "3 maymun " olmak en doğrusu. Hayata ve hayatı paylaştıklarına karşı. Garanti, arıyorsanız, elbette.
Annem geldi aklıma yine. " İki evet, bir peki, mutluluğun temeli ". Meşhur sözüdür.
Sevgiler.
Hayatımızı bir sinema salonuna benzettiğimizi varsayalım, teknolojini hayatımıza soktuğu mekanik, dijital, elektronik her bir hırdavat, sinema salonumuzdaki herhangi boş bir koltuğa oturacağı yerde dolu olan koltuktaklardan başka bir şeyi ya kaldırmış ya üzerine oturmuş, sırayla.
Bundan otuz- otuzbeş sene öncesini hatırlıyorum da, haftanın yedi günü ma aile ya biz bir komşuda idik, ya bize misafir gelirdi. Bir muhabbet, bir muhabbet. Şimdilerde gidip gelmeler azaldı, zira insanlar dizi manyağı olmuş.
Bundan yirmi- yirmibeş sene öncesini hatırlıyorum da, bayramlarda, yılbaşlarında tatlı bir kartpostal telaşı yaşardık, değişik dostlara değişik kartpostallar seç, onları el yazısı ile samimi kelimelerle süsle ve yolla. Şimdilerde fiks bir metin üzerinden kah cep telefonundan, kah internetten listede kim varsa isimlere bakmadan "ok"le.
Bundan yirmi- yirmibeş sene sonrasını hayal etmeye çalışıyorum, bakıyorum sinema salonum bom boş, üzülüyorum