- 1273 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BURADA İNSANA KÖPEK KADAR DEĞER YOK!!!
19 işçi...19 insan... 19 yaşam... Daha çok kâr için, daha çok sömürü için, daha ucuz maliyet için katledildiler.
"Burada insana köpek kadar bile değer verilmiyor."
• Gaz maskesi yok
• Mühendis yok. Gaz ölçmek için teknik eleman yok.
• Kazalar için kurtarma ekibi yok.
• Günde 23 lira ücret ile 30 vagon kömür çıkarma zorunluluğu.
• Maden ocağı değil, esir kampı!
Göz göre göre gelen ve 19 maden işçisinin ölümüne neden olan grizu patlaması elbette "kader" ya da "teknik bir kaza" olarak açıklanamaz.
Bursa Mustafakemalpaşa’daki maden işletmesinde olan bitenlere bakıldığında, böyle bir katliamın meydana gelmesinin onlarca nedeni olduğu görülüyor. Hatta bugüne kadar olmaması şaşırtıcı. Bugüne kadar olmaması biraz da tesadüf eseri.
19 işçi... 19 insan... 19 yaşam... Daha çok kâr için, daha çok sömürü için, daha ucuz maliyet için açıkça katledildiler.
Katledenler, bu katliamın ortağı olanlar, hiç sıkılmadan "üzgünüz" diye başsağlığı mesajları yayınladılar.
Cumhurbaşkanı Gül, "Milletçe üzüntümüz büyüktür. Böyle acı hadiselerin bir daha yaşanmamasını temenni ediyorum" diyordu... 19 işçi açıkça katledilmiş, katliama alay eder gibi "hadise" diyen Gül, katliamın nedenlerine ilişkin tek bir şey söylemiyor.
Başbakan Erdoğan ise "Bu tür üzücü olayların bir daha tekrarlanmaması için iş sağlığı ve güvenliğinin tam olarak sağlanması yolunda önemli adımlar attık" derken, açıkça yalan söylüyordu.
Yalan söylüyordu, çünkü bu yalanlarını kendi bakanları belgelemişti. Çalışma Bakanlığı’nın en son 2005’te maden sektörü ile ilgili yaptığı denetimlerde, maden ocaklarının güvenli olmadığı ortaya çıkmıştı.
"Müfettişlerin 44 ilde yaptığı denetimler, 772 işletmeden yalnızca 47’sinin kurma iznine, 87’sinin de işletme belgesine sahip olduğunu ortaya koydu.
Raporda, 469 işyerinde işçilerin sağlık raporlarının tutulmadığı ve ’Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği’ndeki unsurların dikkate alınmadığı bildirildi." (Radikal, 11 Aralık 2009)
"İncelenebilen" 772 işletmede ortaya çıkan tablo, onlarca maden ocağının her an bu katliamları yaşatmaya aday olduğudur.
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’den, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de benzer demeçler verdiler.
Tüm açıklamalarda sahte üzüntüler, yalanlar vardı. Katledenlere, göz göre göre ölümlere yol açanlara dair tek bir söz yoktu. Ruhsatı, izni olmayan, hiçbir kurala uymayan, tedbir almayan onlarca maden ocağının varlığından bile söz etmediler bu açıklamalarda.
1 Maden İşçisi = 5 Bin Lira
AKP iktidarı yaşanan katliamda sorumluluğunu görmek yerine, hiçbir ahlaka, hiçbir geleneğe uymayan, halkı aşağılayan bir tavır sergiledi. En başta, 19 işçinin katledildiği yerde yaşananlar kendi dışındaymış, hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi davranması bir ahlaksızlıktı.
Onlarca insanın ailesi acı içindeyken, hükümet, utanmazca "ölen her işçinin ailesine 5 bin lira" vereceklerini açıklıyordu. Sanki müjde veriyorlardı. Sanki büyük bir lütufta bulunuyorlardı; işçileri insan yerine koymadan..
Elbette ne önemi vardı 19 işçinin ölmesinin? Nasıl olsa bu ülkede bir işsizler ordusu var ve onların işte öldüklerinde değerleri, 5 bin liradır.
Öldür, parasını ver! Öldüren, sakat bırakan, bu politikalarda doğrudan sorumluluğu olan AKP, parayla ölenlerin kanını satın alarak, herkesi susturacağını düşünüyor.
Köklü tedbirler almak, iş yerlerini, ocakları, işletmeleri güvenli hale getirmek yerine bunların hiçbirini yapmayarak, işçilerin ölümlerine, sakat kalmalarına neden olan AKP, "üç kuruş" vererek, asıl sorunu unutturacağını sanıyor.
Ağızlarını açtıklarında her fırsatta haktan, hukuktan, adaletten söz edenler, gerçekte bu kavramlara, halkın acılarına ne kadar uzak olduklarını bir kez daha gösterdiler.
Maden Ocağı Değil, Esir Kampı!?
Alpagut Köyü yakınlarındaki Bükköy maden ocağı, bir işletmeden çok bir esir kampını andırmaktadır. Burada çalışan işçiler, asgari ücreti çok az aşan ücretlerine rağmen hergün ölüm korkusu ile yaşadıklarını söylüyorlar. "Felaket göz göre göre geldi" derken, burada yaşanan bir gerçeği de ifade ediyorlar.
6 yıldır maden ocağında çalışan Güngör Göre isimli işçi, 700 lira aylıkla çalışan işçilere bir gaz maskesinin çok görüldüğünü, işçilerin gaza karşı evlerinden getirdikleri bezlerle kendilerini korumaya çalıştıklarını söylüyordu.
Maden ocağında çalışan 130 işçiye 1 GAZ MASKESİNİ çok gören bir işletmedir burası!..
Ancak bunların daha kötüsü de var... Güre anlatmaya devam ediyor: "Madende yemek de verilmediği için yemekler evden getiriliyor. Ancak en korkuncu ise bazı günler yerin altında saatlerce boşuna çalışılmasıdır.
Vardiya süresince üç kişinin örneğin 30 vagon kömür çıkarması isteniyor. Bazen bu miktarı çıkaramıyoruz ve o günkü yevmiyemiz sıfır lira oluyor. Bugüne kadar 2 aylık maaşım kesilmiştir. Bazen kömür yeteri kadar olmaz, bazen gücümüz yetmez."
Bir esir kampında çalışıyor sanki işçiler. Yerin 350 metre altında çalışan işçilere bir tas çorbayı bile çok gören, işçilerin hiçbir hakkını tanımayan, onları "daha fazla kömür, daha fazla kömür.." zorbalığıyla çalıştıran bir anlayış var karşımızda. Ya belirlenen kömür miktarını çıkaracaklar ya da günler boyunca parasız çalışacaklar!
Bu, köleciliğin kurallarındandır.
Kömürün bulunup-bulunmaması da önemli değildir. Yoksa yaratacaklardır! Onun için de güvenlik önlemi, gaz ölçümü çok kömür çıkarma adına bir kenara bırakılmaktadır.
Tıpkı, bir esir kampı gibidir ocaklar. Hiçbir konuda işçilerin söz hakkı yoktur. Hiçbir eksiği, dile getirme hakları yoktur. Onlardan sadece kölece itaat ve çalışma istenmektedir. Kapı önüne konmak için gerekçe de aranmıyor zaten.
23 yaşında madende ölen Emir Ali Turhan’ın ağabeyi Mehmet Turhan da daha önce bu madende 4 yıl çalışıp ayrılmış, koşulları şöyle özetliyor:
"Burada insana köpek kadar bile değer verilmiyor."
İşçiler bir yandan, işten atılma korkusu diğer yandan örgütsüz olmaları nedeniyle bu esir kampının tüm ağır çalışma koşullarına katlanarak, 19 arkadaşlarının öldüğü güne kadar geldiler.
19 Kişi Ölmeden Önce Neden Kapatmadınız?
19 kişinin ölümünden sonra maden ocağı kapatıldı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer; "Mayısta denetim yapıldı, eksikliklerin giderilmesi için süre verildi" diyor.
Eksiklikleri tespit edilmiş. Sonra da şirkete eksikliklerini Aralık ayına kadar tamamlaması için "süre" verilmiş.
Bu arada bir kaza olurda onlarca işçi ölürse? Ne önemi var? İşçilerin devlet nezdinde değerinin olmadığı açıktır.
Devlet, işletmede onlarca eksiklik tespit edince, "BU EKSİKLİKLER GİDERİLİNCEYE KADAR MADENE TEK BİR İŞÇİ BİLE SOKMAYACAKSIN" demiyor, böyle bir karar alıp, üretimi durdurmuyor.
Bunun yerine ne diyor?
Sen bir yandan üretimi sürdür, Aralık’a kadar da yavaş yavaş eksikliklerini giderirsin. Bu arada artık bir kaza olursa da olur... Yani "ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" diyor devlet.
Oysa bugün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının yaptığı araştırma gösteriyor ki; 140 bin lira harcanması durumunda 19 işçi ölmeyecekti. 19 işçinin 140 bin lira değeri yoktur bu düzende.
19 maden işçisinin ölümünden, işçileri ve halkı acımasızca soyan parababaları sorumlu olduğu gibi, bu sorumluluğun asıl sahibi AKP iktidarıdır.
Şu anda üretim yapan onlarca maden ocağı, kaçak çalışmakta, iş güvenliği için adım atmamakta ve vahşi bir sömürü için acımasızca çalıştırılmaktadır işçiler.
AKP iktidarının yağmada sınır tanımayan politikalarının sonucudur bu yaşananlar. Özelleştirme adına hemen herşeyin talan edilmesi, yağmalattırılması, daha çok kâr etsinler diye tekellere peşkeş çekilmesinin sonucudur.
Kaza Değil, Açık Cinayettir
19 işçinin katledilmesinin burjuva basın yayın organlarında yer alışı da çarpıcıdır. Apaçık bir katliamı, "insan hikayelerine" indirgediler hemen. Bol bol gözyaşı vardı. Ailelerin, ölenlerin, yakınlarının dramları acıklı bir biçimde anlatıldı hep.
Peki kimdi bu dramların sorumlusu? Grizu mu? Peki ya patronlar?
19 işçinin ölümünden sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın oluşturduğu bir inceleme ekibi, hazırladığı raporda ocakta "7 eksiklik" saptadı.
Kısa bir soruşturmayla,
- Aydınlatma teçhizatının antigrizulu olmadığı... Gaz ölçümlerinin gerekli biçimde yapılmadığı... Nefeslikleri biribirine bağlayan galerilerinin olmadığı... Elektrik motorları dışındaki ekipmanın da antigrizulu olmadığı... açığa çıktı. Ocak havalandırılmadığı için de hava yetersizliği yaşanmıştı.
Evet, tüm bunlar için 140 bin lira harcanması durumunda 19 işçi ölmeyecekti.
Ama o 140 bin liralar harcanmaz. Sömürenlerin, asalakların nitelikli eleman çalıştırmamaları, nitelikli elemana maliyeti artıran bir unsur olarak bakmaları da bu sonucu doğuran etkenlerden birisidir. Örneğin "pahalı oluyor" diye her vardiyaya mühendis koymuyorlar. Bir mühendis bazen üç maden ocağına birden bakıyor.
Yine bir başka gerçek patlama sırasında ortaya çıktı. Göçük altında kalan işçilere uzun süre müdahale edilemedi. Dakikaların önemli olduğu o anlarda, müdahale edecek uzman ekip yoktu.
İşçiler yerin metrelerce altında can çekişirken, oligarşinin ilk işi jandarma gönderip bölgeyi kuşatmak olmuştur. Halka karşı önlem almışlardır.
Zonguldak’tan, Tunçbilek’ten ekipler beklenmiştir. Fakat, havanın kötü olduğu gerekçesiyle ekipler de geç kalmıştır. Oysa kendi uzman ekiplerinin olması durumunda belki de erkenden müdahale edilecek ve işçiler kurtarılacaktı.
"Hergün Ölüm Korkusu Yaşıyoruz"
Maden ocağının girişine konulan ve bir çocuğun ağzından yazılmış "Babacığım" diye başlayan "uyarı" levhasında, madencinin dikkatli olması istenmektedir.
Sorun işçilerin dikkati değil, sömürücülerin önlem almasıdır. Ancak bu durum onlarca maden işçisinin ailelerinin ve çocuklarının söyledikleri de sorunun bir başka yanıdır.
Alpagut köyündeki madenci eşleri, beldedeki erkeklerin 3’te ikisinin buralarda zor koşullarda çalıştığını dile getirerek, "yerin metrelerce altında çok zor şartlarda çalışıyorlar. Maden ocakları güvenli değil, hergün ölüm korkusuyla yaşıyoruz" diyorlardı.
İşte o korku 10 Aralık’ta gerçek oldu. Ölen madencilerin yakınlarının ve henüz yaşayan tüm madencilerin yapacağı tek şey, ellerinin karasıyla, Nurullah Ercan gibi patronların ve işbirlikçi iktidarların yakasına yapışmaktır.
İşçi düşmanı bir asalak;
Nurullah Ercan
Bükköy Madencilik’in sahibi olan Nurullah Ercan’ın toplam 15 maden ocağının ve Petrokent Turizm şirketinin sahibi olduğu belirtiliyor.
Sendikalar Bükköy’ü de, Nurullah Ercan’ı da iyi tanıyorlar. İşyerlerinde işçilere baskı yapması, sendika çalışmalarını engellemesi, taşeron şirketler kurdurarak işyerlerine sendika sokmamaya çalışması, uzun çalışma saatleri dayatması, ucuz işçi çalıştırması, Ercan’ın işçilere karşı işlediği suçların bir bölümü.
1983’den beri açık olan Bükköy maden ocağı, önceki yıllarda yine güvenlik sorunlarından dolayı 6 ay kapatılmıştı. Ama görüldüğü gibi aynı koşullarda üretimi sürdürmüş.
Nurullah Ercan bir işçi düşmanıdır. İşçilere dayattığı acımasız koşullar ve işçilere bir gaz maskesini çok görmesi ile katliamın asıl sorumlusudur. Öyle ki, koca madende 1 mühendis vardır. Gaz ölçümü için uzmanlar olması gerekirken, bunun için teknik aletlere ihtiyaç varken, "masraf oluyor" diye dinamitçiler, gaz ölçümcü yapılmıştır.
Madende onlarca işçinin ölmesi için her koşulu hazırlamıştır madenin patronu. Hepsi, daha fazla kâr içindir. Günlüğü 23 lira olan işçiler, tam anlamıyla bir köle gibi çalıştırılmışlardır.
YORUMLAR
burası Türkiye...ümraniye de çöp patlamasından ölen insanların olduğu yer...artık aklım almıyor..bu kadar mı yaşamlar ucuz...ve para bu kadar mı efendimiz oldu...her şeyin temeli eğitim..peki bizlere örnek olduğunu zanneden siyasetçiler ne kadar eğitimli...para yemede ve hak yemede mükemmel eğitimliler...
Kavel grevi...Paşabahçe grevi...Ve sınıfının bilincinde olan emekçinin mücadelesi,emekçiler arası dayanışmalar(sakal bırakma,yemek boykotu,direnişteki işçi kardeşlerine para toplama) Zonguldak Kozlu’daki kömür ocaklarında 10 Mart 1965’te iş bırakma eyleminde bulunan işçilerin ki 6000 işçi liyakat zamlarının dağıtımındaki
eşitsizlikleri protesto etmişti ve sonrasında yaşananlar tarihe düşüldü.Üretimden gelen güç korkutmuştur her zaman birilerini çünkü onlar için aslolan paranın gelişi ,kaç cana bedel olmuş,kanlıy mış ne farkederki?Grev gömleği giyip destek veren zihniyet ki ne kadar samimi tartışılır şimdi "EVLERİNE DÖNSÜNLER" çağrısı yapıyor!Dönün evinize macera peşindesiniz,bir eliniz yağda diğeri bal yalamakta,her şey nasılsa yolunda demi ama?..
Değişen bir şey var mı?Tersane emekçilerinin durumu ,Tekel işçilerinin durumu gözlerimizin önünde değil mi?Ve diğer emekçilerin hali..Gençliğim nerdesin?Ve siz sınıfının bilincin de olanlar ya siz?Bu kadarmıydınız?
Emeğin ve emekçinin insan olmanın onuruyla yaşadığı bir dünya dilesem hayal mi olur acep?..
Emeğe saygı takdir,Murat bey.
İmza:Bir emekçi kızı ve emekli bir emekçi olmanın onuruyla yaşayan biri.
Ve bir özür dağınık yorumum bu konularda hassaslığımdan ve rahatsızlığımın çokluğundan toparlayamıyorum bir türlü,aksaklıklar o kadar çok ve öylesi kasıtlıki ve paranın kölesi duyarsızlar o kadar çokki.
Eş:)Hülya tarafından 12/24/2009 6:43:11 PM zamanında düzenlenmiştir.