- 968 Okunma
- 17 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATIN P/İÇİ...(7)
Kaçıncısı bilmiyorum ama bundan sonra içmemeliyim diye geçirdim içimden. Çakırkeyif olmuştum sanki. Konuşurken hafif dilimin dolaştığını sezer gibi oldum. Her içtiğimde olduğu gibi “r” harfi dolanmaya başlamıştı dilime. Zaman hayli geçmiş olmalı diye düşündüm. Zamanla pek işim yoktu oysa.”sabaha çok var daha “ diyerek kendimi de teselli ediyordum bu arada. Sanki suç işliyordum da bastırmak istiyordum. Bu durum son zamanlarda sıklıkla oluyordu bana ve ben bunun anlamını bir türlü çözememiştim. Üzerinde çok da durmak istemiyordum ya.. geçecekti nasıl olsa.
Gecenin ortalarına doğru kalabalıklaşan mekan artık sakindi. Bizimle birlikte 2 masa daha vardı. Gözüm birden karşı masada oturan bayana takıldı. Oldukça alımlı, orta yaşta bir bayandı. Gece boyunca birkaç kez göz göze gelmiştik. Bakışlarındaki ifadeyi ısrarla çözmek gibi garip bir istek belirmişti içimde. Tuhaf bir boşluk vardı derinliklerinde. Hiçbir anlam tam değildi sanki.
“ nereye daldın öyle?”
Suat’tı soruyu soran.
“karşı masadaki bayana takıldı gözlerim, bakışları Suat, bakışları çok tuhaf. Anlatmak ister gibi çok şeyi fakat hiçlik içine düşmüş sanki.
“Bahsettiğin bayan görmüyor canım.”
“Nasıl yani? Kör mü?”
“Evet. Neden şaşırdın bu kadar?”
“Bilmem… bu kadar tepki vermem aslında hayatın getirilerine. Fakat tuhaf geldi nedense.”
“Haklısın canım. Pek alışık olmadığımız bir hal sanırım.”
“Evet. Bakışlarındaki boşluğa anlam veremeyişim bundandı demek.” Diyerek kadına acıma gafletine düşmüştüm bir an. Oysa acınacak halde olanlar bizdik.
“Neden bu kadar şımarıklık yapıyoruz ki Suat hayata karşı?”
“Kendine haksızlık ediyorsun Asya. Tamam, bazen abartıyoruz ama, sen yine de kendine bu kadar yüklenme. Her zaman aşağıya bakan bir insansın ve yaşadığın onca güzelliği de buna borçlusun.”
Gülümsememe neden olan bu söylem nedense çok hoşuma gitmişti.
“Sıkıldın mı?” diyerek usulca sordu, ben de bir soru ile cevapladım O’nu.
“Gidelim mi artık?”
“Tamam canım. Sen hazırlan, ben de hesabı kapatayım.”
“peki” der gibi başımı salladım. Ayağa kalktığımda hafif başımın döndüğünü hissettim ve hemen yerime oturdum. Suat döndüğünde “hayrola” der gibi yüzüme bakıp,
“sen neden hazır değilsin” diyerek en sevimli tarafından azarladı beni.
“Sanırım fazla içmişim Suat, toparlayamadım.”
Elimden tuttu ve
“dur dur… Pis ayyaş. Sana yardım edeyim” diyerek koca bir kahkaha attı. Ben de kopmuştum. Gülmekten yıkılıyorduk birlikte. Güç bela toparlanarak nihayet açık havaya çıkmıştık.
Başımı gökyüzüne kaldırarak olan oksijeni ciğerlerime doldurmak ister gibi derin bir nefes aldım ve ellerimi iki yana açarak tüm dünyayı kucaklayacakmış gibi çocukça bir hamle yaptım. Sahiden de çocuklar kadar özgür ve hafiftim sanki.
Açık hava iyi gelmişti, kendimi toparlamış gibiydim. Saatte hayli ilerlemiş olmalıydı ve gelirken yağan yağmurdan eser yoktu. Çakmak çakmaktı gökyüzü . Lakin soğuk içime işlemişti. Hemen arabaya yöneldim ve Suat’a dönerek,
“gidelim mi artık, çok üşüdüm” dedim.
Hemen arabanın kaloriferlerini çalıştırdı..dişlerim birbirine vurarak garip sesler çıkarıyordu. Bu kadar üşümekte neyin nesiydi. Ellerimi ovuşturuyor, arada ağzıma götürüp hohluyordum.
“ Hasta mı olacaksın ne? Aman kızım sakın ha! Zaten salgın almış başını gidiyor, dikkat et kendine.”
“Olmam olmam, endişelenme. Geçer birazdan” diyerek geçiştirdim. Zaten arabanın içi ısındıkça benim de titremem geçmişti. Ne kadar yol aldık, ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama Suat’ın arabayı kenara çektiğini fark ettim.
“Neden durduk Suat?”d iye tam soracaktım ki,
“Biraz mola istiyorum. Zamanı içime çekmek gibi tuhaf bir arzu içindeyim. Sakın gülme bu isteğime, fena olur bak sonra”
diyerek hem bana bir sırrını verir gibi sıkılgan hem de dövecekmiş gibi öfkeli bir hal almıştı.
“Ne düşünüyorsun?”
“bizi”
Hiç beklemediğim bir yanıttı bu ve ne tuhaftır ki cevabını bilir gibiydim. Lakin olayı hiç o boyuta taşımak istemiyordum. Daha doğrusu taşımamam gerektiğini düşünüyordum. Yine de bu yanıt içimi ılıtmıştı nedense. Bu yemek işi nasıl bu noktaya gelmişti, bunu da anlamıyordum açıkçası. Haftada en az iki akşam yemek yediğim, hayatımın hemen hemen her karesinde yer alan biriydi oysa Suat.
“Bu haksızlığı yapmalı mıyız birbirimize?”
Konuşurken yüzüme bakmıyor hiç seçilmeyen karanlıkta denizi seyrediyordu. Sadece karanlığın içinden çok uzaktaki yerleşim yerinin ışıkları bir sis perdesinin ardından sızar gibiydi. Bu manzaradan Ünye tarafında olduğumuzu çıkarabiliyordum sadece. Ses tonundaki kendinden emin hal yine de saklayamıyordu endişesini. Ummadığı yanıttan ne kadar sarsılabileceğini sezebiliyordum sesindeki titremeden. Gözlerime bakamayışı da bunun işaretiydi.
Ani bir hamle ile çenesini elimle tutarak bana bakmasını sağladım. Bu cesareti bana sanırım aldığım alkol veriyordu. “Yoksa buna cesaret edemezdim” diye geçirdim içimden. Yine de bu düşünceyi hemen uzaklaştırmak istedim. Bunu düşünmek istemiyordum çünkü. Yanıtını az çok bildiğim bir soruyu yönelterek,
“ne zamandan beri Suat bu böyle? Gözlerime bak ve cevap ver.”
“çok zamandır. Hatırlayamadığım kadar uzun.”
“nasıl yani? ya Zuhal…!”
“O çok başka. Biliyorum ki çözmeye çalışıyorsun lakin uğraşma ve o güzel kafanı yorma buna. Zamanı gelince anlarsın. Anlatırım sana ama şimdi değil, sakın sorma , şimdi değil.”
Durum gittikçe karışık bir hal alıyor, her kurulan cümle yeni sorular getiriyordu. Allak bullak olmuştum. Ve devam etti.
“şu an o kadar güçlü değilim, dağıtırsam toparlayamam. Bu zamana kadar seni olduğun gibi yaşadım ama bundan sonra olması gerektiği gibi yaşamak istiyorum kadın.”
İçime sığmayan bir şeyler vardı yerine oturmayanların yanında ve ben şu an sadece içime sığdıramadıklarımla ilgilenmek istiyordum. Elimi eline alarak ve farkında olmadan hiç bırakmak istemezcesine sımsıkı tutarak,
“buna izin ver lütfen…” diye kısık bir sesle devam ediyordu. Güç bela duymuştum bunları. Elimi o kadar sıkıyordu ki canım acıyordu.
Tam “Suat” diyerek söze başlamıştım ki eliyle ağzımı kapatarak,
“sus…”dedi, “ne olur sus… şu anda vereceğin yanıtı kaldıramayabilirim.”
Çok da isabetli olmuştu. Ne diyeceğimi bilmeden başlamıştım söze çünkü. Nasılsa arkası gelir diyerek ve beni götürdüğü yere giderek. Şu an için düşünmek, yapacağım en son iş gibi görünüyordu.
Suat hala bakışlarını çekmemişti üzerimden. Bakışlarında tuhaf bir davet vardı. Arzu ettiği kadın olmamın yanında çok daha başka bir davetti bu. Bakışlarının altında eziliyor ve gözlerimi kaçırmaya çalışıyordum. Bu halim ona cesaret vermiş olacak ki, daha bir cesurlaştı bakışları. Sanki çıplaktım karşısında. Yüzümü iki elinin arasına alarak biraz daha kendine doğru çekti beni. Nefesi yüzümü yalayıp geçiyor, her seferinde içime ılık ılık bir şeyler akıyordu. Titrediğimi fark ederek, O’nun da fark etmemesi için dua ediyordum adeta. Ama bu çabam boşunaydı, biliyordum bunu. Bakışlarımı aralanmış dudaklarından zoraki ayırarak başımı göğsüne gömdüğümü hatırlıyorum en son. Bu sanki yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi bir şeydi. Derin bir şekilde kokusunu içime çekmek istiyor ve “zaman şu anda durmalı” diyordum,”durmalı ve hiç akmamalı.”
sevgi kaya
devam edecek...
YORUMLAR
teşekkürler sevgili Selim..onore ettin beni...
keşke tüm yayınevleri senin gibi düşünse diye geçirdim içimden bir anlakin benim gibi pekçok acemi çaylak kapılarında yatar sonra.:)) okuyucuya ayıp olur vallahi...burada sizlerle olmak çok güzel..önce burada eksikliklerimizi giderelim.. inşallah...ben değilse bile bir çok değerli kalem okuyorum burada kitapları satın alınacak..kitaplıklarımızı süsleyecek..
güzel dileklerin adına sonsuz teşekkürler..
sevgiyle..
Çok da isabetli olmuştu. Ne diyeceğimi bilmeden başlamıştım söze çünkü. Nasılsa arkası gelir diyerek ve beni götürdüğü yere giderek. Şu an için düşünmek, yapacağım en son iş gibi görünüyordu.
Suat hala bakışlarını çekmemişti üzerimden. Bakışlarında tuhaf bir davet vardı. Arzu ettiği kadın olmamın yanında çok daha başka bir davetti bu. Bakışlarının altında eziliyor ve gözlerimi kaçırmaya çalışıyordum. Bu halim ona cesaret vermiş olacak ki, daha bir cesurlaştı bakışları. Sanki çıplaktım karşısında. Yüzümü iki elinin arasına alarak biraz daha kendine doğru çekti beni. Nefesi yüzümü yalayıp geçiyor, her seferinde içime ılık ılık bir şeyler akıyordu. Titrediğimi fark ederek, O’nun da fark etmemesi için dua ediyordum adeta. Ama bu çabam boşunaydı, biliyordum bunu. Bakışlarımı aralanmış dudaklarından zoraki ayırarak başımı göğsüne gömdüğümü hatırlıyorum en son. Bu sanki yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi bir şeydi. Derin bir şekilde kokusunu içime çekmek istiyor ve “zaman şu anda durmalı” diyordum,”durmalı ve hiç akmamalı.”
merhabalar sevgi dostum...
ben yayınevi sahibi olsam
gözümü kırpmadan bu başarılı çalışmanızı hemen yayımlardım.
güzel bir kitaba, gün geçtikçe imza atıyorsun.
benden kocaman alkışlar...
saygımla...
evet canım..neye yorarsan o çıkar. unutma ki fala bakan kişi senden aldığı elektrik doğrultusunda yorumlar şekilleri..neden fala altıncı hisleri ve göz temasları kuvvetli
olanlar bakar sanıyorsun ki:))) olumlu yada olumsuz..elektriği alamayan bakamaz fala..
yaani güzel düşün güzel olsun...:)))
seninkiler hep güzel olsun güzel insan..:)
Çalışmanın kulvarı orası olsun dedim ve yine diyorum ha sen 50 sayfalık öykü yazarım diyorsan ona da eyvallah ama bu derece ayrıntıda konuşabiliyorsan bence şansını denemelisin. Dilin çok güzel tasvirlere bakıyorum, kullanılan kelimelere ve sahneyi ayrıntıyla canlandırabiliyorum gözlerimde sen de bunu azımsama lütfen.
Suat'a söz söyleme please :))
Güzel olan ne biliyor musun bu ilkin tadına varabilmek. Evet yazılan öykülere konuk olup okuyoruz lâkin böyle bir çalışmaya ilk kez şahit oluyorum ve bu da memnun olmaya yeter. Okur ile birlikte şekil vermek , fikirleri henüz başta iken görüp kalemce yorumlayabilmek ciddi manada değerli bu olanaklar bence..Ben her türlü bunu burada öyle aklımda bırakmak istemiyorum o da artık bana kalsın.
Sadece daimi için kuvvet diliyorum kalemine kolay değil biliyorum.
( bu arada cidden neye yorarsan o mu çıkarmış ilk defa duydum)
Sevgimle..
Asya çok içmiyor Havin'imm..benim kadar ancak..hiç küfelik olmadı..endişelenme sen gülümmm:)))) bu arada Suat da çok masum değil hani..:)) Asya her haliyle düştüğü için satırlara..:))
sanırım Havin..romana doğru gidiyor durum..Roman diyerek de yazarlara hakaret etmeyelim..bir çalışma sadece..biz bizde olanları düşelim dedik..bakalım ne olacak..bu işi ne kadar detaylandırabileceğiz.. :)) nihayetinde burası birşeyleri ispat etmenin ya da bu arenada ben de varım demenin gerektiği bir alan değil diye düşünüyorum..bizler sadece hissedebildiğimiz ölçüde ve en çok da kendimiz için yazan kişileriz..hatalarımızla, gerek dil, gerek duygu itibariyle aksaklıklarımızla buradayız. ve bunlarada bizi okuyanlar yön vermekte...
bakalım ne olacak..inanın bana da süpriz bu...henüz hiç tasarlanmş bir şey yok..sadece o an nereye gitmek istersek oraya gidiyoruz ben Asya ve Suat...:))
teşekkürler herkese.....ve sevgiler..
bu arada kahveler harikaydı..kapattım bile...falım da ne mi çıktı..anla sen..neye yorarsan o çıkarmış..))))
Hani aşık olduk deriz ya - kendimi kayırıyorum çünkü hiç öyle göremedim kendimi ( yalana bak) - heh işte aynen böyle denildiğinde yürek kıpır kıpır olur heyecandan ne yapacağını bilemez insan elleri ayağına ayakları yollara dolanır -( maşallah kendimi kayırmam ne kadar işe yaradı görüyoruz yaşamayan nereden bilecek bunları tamam Sevgi' m gülebilirsin burada bana )-ya hani burada Suat da öyle olmuştu - beylerin aşık oldukları sahne kadar güzel bir şey yok resmen resmen sarhoş oluyorlar işte tam burada kadınlığımı seviyorum bayıltsam da hep ayıklıktır işim- işte aynen öyle bir durum var bende. Tamam aşık olmadım ama ne bileyim kalbim çok farklı şimdi en azından mutluyum kimse çok görmesin bizim memlekette 40 ' a bir dem anca uğrar...
Bu Asya çok içmesin. Elhamdülillah tadını dahi bilmem ama bilenlerin de pek iyi şeyler yaşadıklarına ömrü hayatımda henüz rastlamadım hele ki böyle yüreği kanarken Asya Suat' ı da kandırmasın...
Bu sabah saatlerinde bir şey yaptım hiç yapmadığım bir şeydi yarımla mutlu olmaya karar vermiş ve bir yerde devam eden bir güzelliği noktalamıştım. Ama üzüntü sıfırın altında 0 - hani roma latin rakamları yokken harfleri rakam niyetine kullanmışlar ya bizim araplar bulana kadar işte bu yüzden onlar anlamaz ( bunun başında kullandığın I-II- İFADELERİ İÇİN SÖYLÜYORUM) ama sen bizdensin kalem anlarsın- .
İyi de ne yani Havin ne anlattın boşa konuşma diyordur şimdi Sevgi'm. Ben de diyeyim ki sen bu Suat' ı üzersen ben buralardan giderim hani henüz üzmemişken ve burada mutlu iken içimden geldiği gibi bağırayım olur mu...Bak Allah rızası için aklında kötü niyet varsa şimdiden bildir burayı da henüz aşıklar sersem iken bırakıp gideyim uyandıkları zamana şahit olmak istemiyorum. Hani Suat'a güveniyorum ama Asya ' nın aklı hala avukatla konuştuklarında bence ve kendini arıyor Suat'a iyi baksa bulur da onun aklı yarım celselerde...-inşallah tapu davası değildir hani çok gülerim ya o bakıma-...
Kalemin yarımdan nefes aldığını düşünüyorum sanki bilmiyorum elbet ama hissettiğimin gerçekliğine inancım kuvvetlidir ya niyet hep beraber gülelim diye kelama dökülmek. Hep de yarımız mübarek bir tam göremedik vallahi dün gece uyumadan önce düşünüyorum acaba var mı bir tam olan tüm hayatıma gezdirdim aklımı tanıdık tanımadık ne kadar surat varsa geçti gözlerimin önünden vallahi bulamadım o zaman var bir hikmet ;
" biz sadece ama sadece kendimizde tamamlanırız başka gülüş ya da ağlayış oyunlarında değil"..
Her neyse gelelim hikayemize;
- bu roman olsun diye tekrar ediyorum hani roman da olmasın ama bitmesin lütfeeeeennnnn. Çünkü sabahtan beri bekliyorum hatta mesaj atayım dedim Asya ve Suat nerede kaldılar diye ...-
Şimdi gelelim teknen muhasebeye - bugün de beyan son günü onları da elden geçirdim ya hani deneyim taze-.
Kendime bakıyorum bir yazıya şiire çok kolay teslim olmam ve hiç de kolay olmaz bir kaleme bağlılığımın olması. Bunun için ciddi manada değerleri olmalı Sevgi kalemi gibi ayyaş olmamasından yana olsam da buranın kokusu bir başka. İşte böyle bir bağlılık varsa demek ki kalem ciddi ciddi kalp döküyor emek veriyor. Okuyucu okurken - şahsen ben- bir sonraki satıra inmeyi sabırsızlıkla bekliyor. Bir de benim bir huyum vardır lise yıllarımda kitap okurken en başta son sayfayı okurdum :)))) biliyorum çünkü kalbim çürük hemen yıkılıveririm bari ne yaşadıklarını bilmeden ne olduğunu göreyim derdim işte burada bunu yapmamak için zor tutuyorum kendimi. Tamam kalem okuru bağla heyecan uyandır ama onları uçurumdan atma. Valla aha da yazıyorum buraya ömür billah kurtulamazsın Havin dilinden çünkü seviyorum bu kalemi ve bu hikaye en özelimde kalsın lütfennn. Hatta hesap bile yaptım üniversitede tez hazırladığım geldi aklıma ve kitaplaştırdığım bunun sonuna ömrüm el verirse aynısını yapacağım ve hak verirsin ki iki sayfadan bir şey yapamam o zaman gel anlaşalım da romanızmız olsun bu ..
Ayrıca bu sayfa mükemmeldiii. Bu bölümü ciddi ciddi sevdim ama Zuhal'in ne işi var burada ama maşallah Suat da hani adam gibi adam lafı hemen kapatıyor kesin o zaman da Asya' ya aşıktı kim bilir belki Asya yüzünden uzaklaşıldı ama kimsenin haberi yoktur..
OOOfff bu çok heyecanlı. Yazarsam çok uzayacak - sanki çok kısa oldu da yeni aklıma geliyor- onun için noktalama zamanları.
4 kahve de hazırdır köpüklü köpüklü evet ben ofiste de Türk kahvesi içenlerdenim :))) Arada telveye de göz gezdiriyorum hani 41. celsemi görecek miyim diye...
Çehre dolusu tebessüm ve huzurla gidiyorum kalbine de aynısının dolmasını diliyorum.
( bu arada afiyet olsun ama aspendos kahvesini çok şekerli yaptım ki acıya değmesin kaleminin dili)
Sevgimle...
**Havin_** tarafından 12/24/2009 3:03:06 PM zamanında düzenlenmiştir.
afiyet olsun hülya.:)) evet..bakalım ve görelim kim ne şekilde düşecek hikayenin içine...:))
gerçekten de bir zamanların "arkası yarın" olayına döndü ve beni çok mutlu etmekte takipleriniz...sizlerin gözüyle eksikleri görmek ya da hataları inanın daha kolay olmakta...
Havinimmm..sana da teşekkürler canım.. sessiz sessiz verdiğin destekler için..
öpüldünüz ...:)))
teşekkürler Faik. olmaz tabiii kambersiz düğün:)))
hikayeler hep tanıdık değil midir..bir tarafına muhakkak ilişiriz onların...hayat aynı hayat..farkı yaratan sadece içinde olduğumuz şartlar ve taşıdığımız kimlik..
ben ne kadar bakabilirsem Faik gözüyle dünyaya, Faik de aynı derecede bakabilir bir başka kimlikten dünyaya...)))
teşekkürler canım...gelişin keyif verdi..
sevgimle..
Kahveye geldiimmm:))))....Evet Sevgi ,yazmanın zevkini ,okumanın zevkinden tahmin edebiliyorum ,en azından etmeye çalışıyorum...Haklısın korkuunnçç zevkli:)))
Kadına dair her şey (gerçi insana dair her şey) bir adım öndedir ben de....Acaba kaçımız Asya kaçımız Zuhal düşeceğiz sayfana...Ben Suat olamam da:)))
Takip ısrarrrla aa.:))))Sevgimle.
beklemekteyim havinimmm...:)) kahveler iki olsun lütfen..hatta üç..hülya da burada..))
teşekkürler hülya. değerlendirmeler benim için çok değerli.bir daha ki bölümde "tırnak" işini dikkate alacağım canım...:)) inan ben de bilmiyorum Zuhal ne zaman gelecek ya da gerçekten gelecek mi..ama söylemeliyim ki ilk denemem bu benim ve nereye varırsa varsın korkunç zevkli..:)))yani yazmak..hayat yazmak...:)
sevgimle ..
Fadıılll geldii:)))
Dialoğları tırnak içine almasan ,çizgi ile başlasan ve büyük harf olsa başlangıcın ki dikkatinden kaçanlardır kastım ,yazının bütünün de yok ,ama hiç olmasın istedim takip ettiğim değerde.
Suat ve Asya nereye yürüyecekler bekleyip göreceğiz.Ha az merak etmedim değil Zuhal ne zaman gelecek?Nasıl gelecek?..Çıta yükseliyor sevgi merak ve takip farz gib:)))
Tebrik,takip ve sevgimle...