- 1035 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İMKANSIZ İŞTE
İMKÂNSIZ İŞTE
Deniz, gayet faal olan bir hazır giyim mağazasında çalışıyordu. 26 yaşında cazibeli bir genç kızdı. Yalınız yaşıyordu. Evliliği kariyerden sonraya bırakmıştı. Canı sıkılsa da, bu uğurda; bir daha ele geçmeyecek tekliflere bile hayır diyordu. Dünya böyleydi işte, herkes ulaşılması zor olana yönelir ve seve seve acı çekerdi. İtilip kakılmak, sevmeyeni kovalamak, sahteliğini bilerek aldanmak hoş gelirdi insana. “ Seni asla bırakmam”, “ Saçının teline zarar gelsin istemem”, “ Yaşayamam sensiz”, “ Senden bir beklentin yok” diyen dillerin nasıl da kıvırdığını görüyordu insan sahte ilişkileri yaşadıkça.
“ Bizde boşanmak çok zordur.”, “ Senin yuvan da yıkılmasın”, “ Sırf çocuklar yüzünden”, “ Böyle birliktelik bizim için en iyi yol.” “ Sen bitirmek için mi böyle yapıyorsun.”, “ Sana kalmış, işine gelirse.”, “ Daha görüşmesek ikimiz için de iyi olacak sanırım.”, “ Her zaman arayabilirsin, bana güvenebilirsin unutma.”, “ Öyleyse beni niye arıyorsun? Ayrılmam imkânsız demedim mi?”, “ Böyle konuşmuyordun.”, “ Anlamıyorsun beni.”
Evet, nice tanıdık cümleler geliyordu insanın aklına. İnsan ilişkileri ayrı ve çetrefilli olsa da bazı kalıp cümleler hiç değişmiyordu. Cesur ya da ürkek olmak hiç fark etmiyordu. Ürkeklerde kayıplarla çıkıyordu bu çamurdan.
17 ila 27 arasında yaşamak zordu. Oysa herkesin hep kalmak istediği bir devreydi ve gözümüzün yaşına bakmadan geçecekti.
Deniz de bunalıyordu. Zamanı layığı ile yaşayamamanın ıstıraplarını çekiyordu. Kaçana üzülüyor, elindekinden mutlu olmuyor, gelene uzanmaya cesaret edemiyordu. Beklemek, hep beklemek. Hiçbir şeyin değişmeyeceğini defalarca tecrübe ettiği halde yine beklemek ne kahrediciydi. İçi kabarıyor bazen bir şeylere deli gibi saldırmak istiyordu. Hakkı olan hayatı dilediğince hür yaşamak istiyordu.
Nice kız ve kadınlarla düşüp kalkmış beyaz atlı prensi beklemek ve kendini ona tertemiz, el değmemiş olarak sunmak adak gibi. Güzeldi ama Prens buna değecek miydi? Bu kadar kirin çamurun içinde biraz kirli adak olsa çapkın Prens’e ayıp mı olurdu? Temiz tarafını dönüp, kirli tarafını örtbas da yapabilirdi.
Bir gören çıkmasa beklide, biraz kirlenerek kurban psikolojisinden çıkmayı bile göze alacaktı. Saf su gibi bir temizlik insanda sadece peygamberlere mahsustu. İş yerinde güzel bir teklifi daha reddetmişti canı sıkkındı. Evinde kola ve çerez yiyerek TV seyrederken durmadan zaping yapıyordu. Ablası, enişte ve yeğenleri
Ara sıra evine gelip yalnızlığını paylaşıyordu. İş ile ev arasında geçen bir hayat.
Koyunların hayatı da ahır ve otlak arasında geçmiyor muydu?
Evinin anahtarını da kaybetmişti. Birinin eline geçmesinden de endişe ediyordu. Çalınmış da olabilirdi. Yalınız yaşayan bir kızı rahatsız etmek daha kolaydı. Ya gecenin bir yarısında anahtarı ele geçiren takip edip eve gelirse, diye düşündüğü de oluyordu ama “ yok canım, benimki vesvese” diye kendine cesaret telkin ediyordu ve sakinleşiyordu.
Saate bakıyordu sıkça. 24’e doğru TV’yi kapatıp odasına giderken yedek anahtarı elbise askısına astı. Perdenin sağ tarafını göz hizasından üç dört parmak aralayarak gizlice bir yere bakmaya başladı. Yüreği kabarmıştı birden bire. Müthiş bir heyecana kapıldı yine.
“ Lanet. Yine perde açık sevişiyorlar. Olan var, olmayan var.” Dedi Deniz hırıltılı bir ses ile. Karşı komşuları çok dikkatsizdi. Bu işi neredeyse aleni yapıyordular. Aradaki istinat duvarının karşıdaki tek pencereyi kapattığını düşünüyordular. Perdelerini hiç açık görmedikleri pencereyi de duvar gibi algılar olmuştular. Ama işin aslı öyle değildi ve perdeleri hiç açılmayan pencerenin ardında kendilerini dikizleyen, arzu ile yanan genç, sağlıklı ve güzel bir bayan vardı ve onları izleyerek elle tatmin yapıyordu.
Bir süre sonra rahatlamıştı. Kayıp anahtarı da unutmuştu. Banyoya girdi ve yıkandıktan sonra odasına geldi. Bornozunu yere salladı, anadan üryan olarak kendisini tek kişilik yatağına bıraktı. Karanlıkta çıkan su buharını görmüyordu ama vücudundan yayılan harareti eliyle hissediyordu. Zifiri karanlıkta, işlenmemiş bir mücevher gibi el ve ayakları yana açık yatıyordu. Tüysüz ve pürüzsüzdü. Ne de olsa en güzel çağdaydı. Bir işe yaramasa da, ziyan olup gitse de en güzel zamanlarıydı.
Derin bir uyku çekmişti Deniz. Sabaha karşı gördüğü rüyayı hatırlıyordu hayal meyal. Yüzünü seçemiyordu, direnemiyordu da. Bir erkeğin kendisi ile yüzeysel olarak seviştiğini hatırlıyordu. Ona teslim oluşunu hatta bir ara zevk bile aldığını hatırlıyor gibiydi. “ Rüya olsa yüzünü görmez miydim?”diye düşünüp birden panikliyordu gerçek olma ihtimaline karşı. Sprey ile uyutulmuş olabilir miydi? Tam anahtarın kayıp olduğu güne denk gelmesi tesadüf olabilir miydi? Panikle doğruldu. Kilodunu aşağı verdi ve baktı. Kan yoktu. “ Rüyaydı canım”dedi ve rahatladı. Ama göğüslerini yalayıp ısıran adam sanki gerçekti. Ne inandırıcı bir rüyaydı. Rüyasında yüzeysel tecavüze uğramış ve doyuma bile ulaşmıştı. Her halde seyrettiği çift yüzünden bilinç altı oyun oynamıştı kendine. Daha önceleri de inandırıcı porno rüyalar görmüştü. Ama bu sefer adamın iki memesinin arasına sıcacık boşalmasını bile hissetmişti. Elini hemen oraya götürdü. Üzerinde sutyen vardı ve memesinin dorukları acıyordu. Adam da onları öpüp ısırmıyor muydu hafif hafif? Sutyeni çıkarıp memelerini incelemeye başladı ve birçok noktada morluk ile diş izlerine rastladı. Memeleri sanki savaştan çıkmıştı. Bir an yine tereddüde kapıldı. “ İyi ama yatarken anadan üryandım. Uyandığımda sutyen külot vardı ve çarşaf örtülüydü üzerime.” Anormal bir durum vardı. Giyinmeyi bile akıl edemeden biber gazı elde hırsız aramaya koyulmuştu evde. Ne hırsız nede çalınan bir şey vardı. Türlü duygu ve düşünceler içinde bir anahtarcıya gidip kapının kilidini değiştirtti. Ne olduğunu bilmiyordu. Bu sır olarak mı kalmalıydı? Sırrını ablası ya da eniştesiyle paylaşabilirdi. Eniştesinin; “ dertlerimi dinlediğin için teşekkür ederim. Bu dertleri sadece seninle paylaşabilirdim. Yardımını beklemiyorum, beni anlaman yeter. Eğer bir günsen de benim gibi dertler yaşarsan, seni her zaman dinlerim. Sırdaş olur derdini paylaşırım. Sırrını ve sorununu istediğin sürece saklar elimden gelen her şeyi yaparım. “ Tamam, kesinlikle bitirdim, emim ol”, “ Bana güvenmiyor musun?, seni; ayrılsam bile bırakmam. Başkasıyla evli de olsam çağırdın mı gelirim sana.” “ Paranoyak olmuş, sen kafayı yemişsin.” Gibi laflar eden bir eşin olursa beni hatırla. Kafanı çok şişirdim sana borçlu kaldım” Sözlerini hatırladı. Sırrını açabilirdi eniştesine. Bir gün baş başaydılar:
- Enişte seks, eşler arasında bir sevgi ve güven göstergesi midir?
- Sayı düşüyorsa sorun var demektir.
- Bir erkek bir kızla, fırsatı olduğu halde neden tam cinsel ilişkiye girmez.
- İlişkiye girmesinde tek, girmemesinde sayısız neden vardır da ondan.
- Var sayalım ablamla ayrıldınız, sana gelip sevişmek istese kabul eder misin?
- Bulmaca gibi, garip sorular sormasan da daha açık sorsan soracağını olmaz mı?
- Ama enişte bunları bile zor soruyorum.
- İnsanlar resmi olarak seks dersi almıyorlar mı? Kaldı ki bu konular sosyolojiye girer.
- Cevap alamadım.
- Var sayalım biriyle ilişkin var. Cinsel açıdan bağımlısın ona. Fakat başka biriyle evlendin. Eşinden de çok memnunsun. Önceki ilişkin olan adam seni arzuluyor ve ilişkiye çağırıyor. Eşine rağmen aşığına gider misin?
- Öyle bir konumda evlenmem ki.
- Farz eyledik bizde. Durum buna benzer. Çok zordur.
- Ablam seni aldatsa sen de aldatır mısın?
- Ondan öyle bir intikam alırım ki; şeytanları beni tebrik etmeye gelir.
- Sen ablamı hiç aldattın mı?
- Bak, çok özelden vuruyorsun. Gayeni bir anlasam.
- Cevabın mı değişecek?
- Bu soruyu ablanı alırken soracaktınız ve ben de göğsümü gererek hayır diyecektim. Biraz geç kalmış bir soru. 30 kadınla yatmış olsam ne fark edecek şimdi?
- Oysa okullarda falan nice kızlarla yatmıştır diye geçiriyordum aklımdan. Hayret. Yine de yalan söylüyor olamaz mısın?
- Yalan söylemem. İşime gelmezse cevap vermem. Her şeyden evvel sorulan sorular düzgün sorulmalıdır düzgün cevap almak için.
- Hiç imkânsızı istemez mi canın?
- Ne gibi?
- İmkânsız işte!
- Net bir örnek veremez misin?
- Boş ver gitsin.
- İmkânsızı, imkanlı hale getirmesi mutlu eder insanı. Ben de imkânsız hayaller kurarım. Ama iyice bıraktım bu işi. Ortaokula giderken üsteki komşu kızını şiddetle hayal ettim. Rüyamda onunla seviştim. Sabah kızla karşılaştığımızda “bu gece seni rüyamda gördüm. Bana dalmıştın.” Dedi. Benzer hadiseleri defalarca yaşadım. Anlatsam kimse inanır mıydı? Gerçekten uçuk ve çok güçlü hayal kurarsan imkânsız diye bir şey yoktu. Girişim de bulunup sorabiliyorsan o imkânsız değildir artık. Beklide sadece soramadığından imkânsızdır. Ya da net fırsatlar vermediğinden. İmkânsızı, yasak olanı benim nefsim de şiddetle arzular. Kimin şeytanı kimden küçük?
- Bulmaca gibi konuşuyorsun.
- Dert ve bilgi insanı filozof eyler. Lisan da lisanı etkiler, kendine çeker.
- Örnek ver.
- Hiç arzuladığın halde aklından sildiğin fikirler oldu mu?
- Olmaz mı?
- Neden sildin?
- İmkânsızdı. İnsan kendinden utanıyor.
- Bir örnek verir misin?
- Yoooo.. Olmaz.
- Canım imkânsızı isterse ne olacak?
- Ben sormuştum.
- Bende; açılacak, cesur olacak ya da unutacaksın demiştim.
- Rüyada insan neden sevdikleri ile sevişmez?
- Sevdikleri ile değil, dinen düşmeyenlerle sevişmez.
- İyi de neden?
- Hiç akıllarına sokmadıkları için.
- Rüyada istemediğin halde bir tanıdık ve ya yakınınla sevişebilir misin?
- Dinen düşen biriyle vücut bu işi yaptırır.
- Senin vicdan azabını hafifletmek için tecavüz ya da baskı altında yapılmış gösterir. Acılı bir zevk alırsın acılı Adana kebabı gibi.
- Sana oldumu abiy.
- Sana olmadı mı hiç?
- Kiminleydi enişte? Bizim akrabalarımız ortak biliyorsun.
- Boş ver şimdi.
- Söylemezsen bir daha konuşmam.
- Söylesem ikimiz de utanırız. Boş ver gitsin.
- …..!....
- Bana bir sorun mu olacaktı senin?
- Rüya tabiri soracaktım ama rüyamı hatırlamıyorum şimdi.
- Hatırlayınca yorumlarız.
- İmkânsız isimli şiirimi beğendin mi? Yazabilmiş miyim?
- Özne çok silinti. Duygu yoğun. Anlatım berrak değil, sorun genel ama çözüm özgün değil. Gözyaşı damlıyor şiirden mendil yok. Yine de güzel içinde sen olduğun için.
- Ablama böyle şiirler yazdın mı hiç?
- Ablan gül, ben bülbül oldum yıllardır.
- Anladım abiy. Haaa! Anahtarımı kaybettim ve yenisini çıkarttım hemen. Şey..Şey….
- E… Söylesene.
- Anahtarım iş yerinde çalındıysa ve tekrar gelen, şey yani kapımı zorlayan falan olursa.
- Biri kapını mı zorladı?
- Ben işkillendim işte.
- Eeee?
- Al. Bu yeni anahtarın yedeği. Eskisini atın bunu yerine koyun.
- Kapın yada camın zorlanırsa yada bir şeyden işkillenirsen saat kaç olursa olsun telefon et, beş dakikada buradayım. İstediğin kadar bizde kalabilirsin.
- Sağ ol abiy. Odam değişince uyuyamıyorum. Geniş bir zamanda gelirim. İş zamanı geldi ben kaçtım enişte.
- Ben de çayım bitsin çıkarım. Çiçeklerin kuruyacak kadar susuz. Onları da sulayım mı kanka.
- Kafana göre takıl.
- Çiçekleri sulayım mı deyince niye güldün?
- Bu lafı bir milletvekilinden daha duymuştum sanki.
- Milletvekili olacak adam mışım be. Kız sen geç kalıyorsun ha!
- Hoşça kal.
- Güle güleee.
Anahtarı paspasın altına saklayanlar umarım daha dikkatli olurlar. Dünyanın bin türlü hali var. Hırsızın ilk aradığı yerlere anahtar koyana kadar elinizle verin. Hırsız beni ve bunu mu bulacak demeyin bence. Bir şeyin olabilme ihtimali zerrece varsa, ortam da uygun olursa kesinlikle o şey olur. Dene ve gör.
Enişte çayını bitirmiş çiçekleri sulamış evden çıkıyordu ki ayakkabılığın üzerinde bir not gözüne takıldı: “ Telepatik yollardan seviştim desem kim inanır ki? Demiştin ya enişte. Senin söylediğine ben inanırım çünkü şimdiye kadar her söylediğinde haklı çıktın.” Yazıyordu.