- 748 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
BENİMKİSİ AŞK ÇORBASI !
Çorba deyip de geçmemek gerekiyor aslında.
Allah kimseyi çorbasız bırakmasın. Çorba değil midir, en ucuza mal ettiğimiz gıdamız ? Taşı bile su ile karıştırıp karın doyuranlarımız olmamış mı ? Halâ da olmuyor mu acaba ?
En çok mercimek çorbasını sevmişimdir ben. En güzelini de, bir zamanlar şöyle bir uğradığım, Üsküdar Paşakapısı Cezaevi’nde yemiştim. Gerçekten çok mu güzel yapılıyordu orada bu çorba, yoksa bana o ortamda o kadar güzel mi gelmişti ?
Karışık, karıştırma anlamına geliyor galiba biraz da çorba. Hazır çorbaların tarifine baksanız, içinde olmayan yok gibi. Bu karışımlar iyi ayarlanırsa, tadına da doyulmaz hani !
İçini ısıtır çoğu çorbalar insanın, özellikle soğuk kış günlerinde. Yakar bazıları da ! Yanmayı göze alırız çoğu zaman, ısınmak ve de doymak uğruna. Hali vakti yerinde olanlarımız, bir sonra yiyeceğimiz diğer yemeklerden önce, midemizi yumuşatsın diye içeriz çorbayı. Bazılarımız işkembe çorbasını seçer sabaha karşı, geceden alınan alkolün etkisini azaltması için.
Hiç birine benzemiyor, ya da hepsine birden benziyor işte benim aşk çorbam !
Doyurduğu ruhum, yaktığı ise kalbimdir ! Çok çeşitli şeyler kattım içine ama tadını beğenmediğim için sevdiğime sunmaktan çekindim. Kendim ise yandığımı bile bile, inadına içtim yıllardır. Yaşadıkça da içmeye kararlıyım.
Neler kattım ben bu aşk çorbasının içine ? Neler katmadım ki !
Annesini çocukluğunda kaybetmiş , daha sonra üvey anne zulmünden evi terketmiş, nikâhına aldığı üç çocuklu annem tarafından, sapık damgası vurularak, iç güveysi girdiği evden kovulan , günahsız bir babanın çocuğu olmak !
Tüm çocukluğunu ve hatta gençliğini bile sefalet yuvası bir köy kahvesinde yaşamak !
İlk sevdiğim dediğim köylü kızı tarafından ihanete uğramak !
İkinci denememde bulduğum o zavallı kızın, babasından hamile kalıp, çocuk doğurduğuna tanık olmak !
Üçüncüde beni ayartıp, köydeki sefaletimi gördüğünde yüzüme bile bakmayan o engelli kız ! Hepsi bu çorbanın içinde işte.
Tuzu biberi de, tam da hayatımın aşkını, beyaz sayfamı, Sevi’ mi, Bahar’ımı bulduğum günlerde, içine düşmekten kendimi kurtarmamın mümkün olmadığı siyaset !
Yakar Sevi’m bu çorba seni ! Adı aşk da olsa sunamam sana onu ! Korkarım seni de yakmaktan, korkarım Bahar’ım !
Hep uzattı ellerini doğrusu. Kendisi için hazırlandığını biliyordu çünkü. Belki yanmaya bile de razıydı ama ben seveniydim onun, nasıl olur da yanmasına razı olurdum !
Belki de yanlış anladı beni ; esirgediğimi sandı ondan ! Yine de sunmadım ona bir kaşık bile bu çorbadan !
Zaman zaman şaşırdım, aradığım bile oldu onu. Sadece itiraf için elbet. Ondan neden kaçtığımı, sahibi oldu yüreği ondan neden esirgediğimi anlatmak istedim. Onu sevdiğim, korumak istediğim için kaçtığımı anlatmak istedim. Olmadı bir türlü.
Sadece bilgisayarıma itiraf edebiliyorum şimdi. Okuyanlar da tanığım oluyor işte.
Tanık olun dostlar ; ben halâ içiyorum bu aşk çorbasını ! Yanıyorum doğrudur ama ben zaten yanmak için içiyorum. Öyle doyuruyorum ruhumu ve öyle ısıtıyorum gönlümü !
Fikret TEZAL
YORUMLAR
"Sadece bilgisayarıma itiraf edebiliyorum şimdi. Okuyanlar da tanığım oluyor işte."
Okudum, tanımasamda "tanığın" oldum. Yazının ana fikri
"Kara bahtım kem talihim, taşa bassam iz olur.
Ağustosta suya girsem, balta kesmez buz olur ........." gibi geldi bana
Dostum bu kısmetle sakın kutuplara seyahat edeyim demeyesin ha. Neyse bundan sonraki yaşamında "acı çorba"nın yanında bol "kazan dibi"li günler seninle olsun
Ben sizin kadar cesur değilim, hala yoğurdu üfleyerek yiyorum
Tebrikler, saygılar
" Tatlı lokmayı, acı yapmak " diye bir söz vardır. İçimden on'a kadar saymak yerine, bu sözü geçiririm aklımdan. Ne zaman kırılsam ya da kızsam. Aşk ve sevgi, tatlı yaşanması gerekirken, acılaştırmak. Neden? Aradığımız yanıt da bu zaten. Aradığımız ve bulamadığımız.
Sıkıntılar çok yoğun olduğunda, hep derim ki, " Tamam zirve yaptı. Şimdi inişe geçecek ve güzellikler tırmanışa geçecek. "..Sizin için de, inanıyorum ki, böyle olacak..
Sevgiler, yüreğinize
İçine ne bulursak koyduğumuz çorbalar bazen öylesine mide bulandırıyor ki, çıkartmaktan boğazımız tahriş oluyor, başımız dönüyor, bedenimiz titriyor ayakra duramıyor, hemen bir yere devriliveriyoruz.
Yaşamımızda öyle değil midir Fikret bey. Hele ki aşk yaşamımız. Onu hiç ama hiç karıştırmamalıyız. Olduğu gibi, saf ve tertemiz sevmeyi ve sevilmeyi öğrenmeliyiz hayatta. Yoksa gerçekten başımıza gelenlere engel olamayız.
Çok güzeldi itirafınız ama keşke sevdiğiniz de bunu duymuş ve okumuş olsaydı.
Kutluyorum kaleminizi ve saygılar yüreğinize