- 755 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATIN P/İÇİ...(6)
Evliliğimi de severek yapmıştım. Üniversitede çıktığımdı, uğruna her şeyi göze aldığım adam.
“Pardon hanımefendi” sesiyle irkildim. Servis gelmişti. Garsonun rahat hizmet etmesi anlamında toparlandım. Suat’a baktığımda pis pis sırıtıyordu.
“Benim gibi yapacaksın güzel kadın, benim gibi. Düşünmeyi bırak artık.”
Suat, nasıl okumuştu düşüncelerimi? Şaşkındım doğrusu ve kızgın. Öyle olsa bile ne gerek vardı sırıtmaya? Kızmaya gerek var mıydı bilmiyorum ama rahatsız olmuştum bu durumdan.
Bunu fark etmiş olacak ki,
“bazen yüreğinle değil, yüzünle düşündüğünü sanıyorum, biliyor musun? İçinin aynası sanki yüzün. Çok ciddi şeyler düşündüğünde oluyor bu ve sen saklayamadığın için kızıyorsun şimdi kendine.”
Derken bile gülümsüyordu fakat o sinirimi bozan ifadeyi silivermişti yüzünden. Yüzüne bir sis çökmüş gibiydi. Endişe, merak ve hafif bir hüzün düşmüştü gözlerine.
Aslında bunu Suat’a yaptığım için üzülmüştüm. Biliyordum oysa.
O’nun da sancısı çoktu bu konuda. Hiç evlenmemişti fakat evlilikten daha yakın bir beraberliği bitirmişti.Zuhal okuldan arkadaşıydı. Onlarınki çok daha başkaydı. Her zaman tuhaf bir ilişki olarak anımsadığım. Ne birbirlerinin yokluğuna, ne de varlığına dayanamıyorlar, yine de kopamıyorlardı. Ta ki, o güne kadar. Tam tamına yedi yıl aynı evi paylaşmışlardı. Ne olduysa o gün oldu ve Zühal’i hiç kimse görmedi o günden sonra. Az çok tahmin yürütüyor fakat Suat’a soramıyorduk. Tepkisi çok büyük olmuştu bu konuda. Sanki hayatında hiç olmamıştı o kadın. Benimkine yakın gibi dursa da çok farklıydı onun hikayesi. Tek ortak yanımız bu konuda sevme biçimlerimizdi.
“Acaba” dedim
“Suat gibi yapsam daha mı mutlu olur, daha mı kolay bitirirdim her şeyi?”
Sanırım hayır! Bu benim tarzım değildi. Kişiliğim müsaade etmezdi buna. Suat kadar katı olamaz, onun kadar kaçak oynayamazdım. Her konu için değil fakat bu olayda gerçeklerle yüzleşmekten korkmuş ve kaçmayı tercih etmişti.
Bu düşüncelerden sıyrıldığımda Suat’ın beni izlediğini fark ettim. Çekinmiştim. Ve suç işlemiş çocuklar gibi utanmıştım da. Kulaklarıma kadar kızarmış olmalıydım. Yüzüm yanıyordu çünkü.
Bir an gözlerimi yakaladı gözleri. Ne kadar derindi bakışları. İçimi görüyordu sanki. Ürperdiğimi hissettim. Fazla kalamadım o derinlikte, kalmamalıymışım gibi bir his yoklayıverdi beni. Yine de hiç istemeyerek sanki; evet evet, hiç istemeyerek bakışlarımı biraz aşağıya indirdim. Bunu istemeyerek fakat bilerek yapıyor olmak korkutmuştu beni. Yine de alamıyordum kendimi o anki çekimden. Ne kadar düzgün bir yüz hattı vardı. Sanki usta bir elden uzun çalışmalar sonucu çıkmış gibiydi. Simsiyahtı gözleri. Bu renk bakışlarına bir bilinmezlik, bir derinlik katıyordu her zaman. Bu arada bakışlarını kullanmakta da çok ustaydı hani... Yüzündeki birkaç özelliği hafif kirli sakalı kapatsa da, çok yakışıyordu O’na. Sanki tek kusur burun kemerindeymiş gibi duruyor, bütün olarak değerlendirince “bundan başkası aykırı dururdu” demek geliyordu insanın içinden. Belirgin dudakları ise tüm cüretkarlığı ile yerini almıştı yüzünde.
Hayret! Utanmamıştım bu düşüncelerden. Bir anda bu düşünceyi silip atmak için başımı tuhaf bir şekilde iki yana salladım. Neler düşünüyordum ben böyle. Son zamanlarda kendimi tanıyamıyor, aklıma askıntı olanları kontrol edemiyordum sanki.
“Yeni mi ezberine düşürüyorsun beni yoksa?” diyen bir sesle ortama geri döndüm
“Anlayamadım canım…”
“Diyorum ki; ezdin beni. Bırak da rahat bir nefes alayım ha! Olmaz mı?”
Bütün serseriliğini takınmış bir halde gülüyordu.
“İğrençsin, biliyor muydun bunu?” derken ben de gülmeye başlamıştım.
“Biliyorum canım. Bilmediğim şeylerden bahsedelim mi?”
“Mesela…”
“Mesela bu ezilmenin hoşuma gitmesi gibi, şu anda aldığım keyfin beni çok mutlu ettiği gibi, bir büyü varmış da sanki bulunduğumuz şu anda bozulmasını istemiyormuşum gibi…”
“Bu bir oyun di mi?”
“Hayır kadın. Oyun değil. Ne hissettiysem onu söylüyorum ve sen benim ne zaman oyun yaptığımı da iyi biliyorsun zaten. Asıl sen korktuğundan oyunmuş gibi görmek istiyorsun.”
“Sen çıldırmış olmalısın. Baksana ne söylediğinden haberin yok. Artık içmeyi bırakmalısın. Kaldıramayacak kadar fazla içtin sanırım.”
Derken bütün muzipliğimi ele almak ister gibi yüz göz hareketi yapıyor ve durumdaki ciddiyeti dağıtmaya çalışıyordum.
“Çabanı anlıyorum güzel kadın. Ama faydası olmuyor biliyor musun? Tamam. Kapatacağım bu konuyu ama son bir şey söylemeliyim.”
“Neymiş o? Söyle bakalım yine neler yumurtlayacaksın?”
önce bir kahkaha tufanı patlamış ve arkasından da soğuk bir espri düşmüştü gecenin ortasına.
“Yumurtlamakla cinsiyetim arasında bağlantı kuramadım ya…hadi neyse…”
artık ikimiz de gülüyorduk. Gülmekten konuşamıyordum bile.
Güç bela toparlanarak,
“eee. ..söyle bakalım şu önemli konuyu.”
Takındığı muzipliğini bırakıp nasıl becerebildi bilemiyorum ama bütün ciddiyetini toplamış gibi gözüküyordu.
“Bana hayatında ayırdığın yer, beni beğenmene neden engel? Açıkçası bunu merak ediyorum son zamanlarda. Israrla neden bıraktığın yeri her geçen gün daraltmaya çalışıyorsun? Üstelik o genişlemeye ve özgürlüğe meyilliyken…?”
bu söylem bir balyoz etkisi yaratmıştı bende. İliklerime kadar titrediğimi ve en cahil zamanlardan kalma halimle cevap veremediğimi fark ettim. Beni bu durumdan yine kendi kurtararak,
“şimdi yanıtlamak zorunda değilsin. Ama mutlaka bir yanıtı olmalı bunun. Bunu kendine verdiğin anda benim de haberim olacak, biliyorum bunu. Şimdi rahat ol lütfen…”
Çaresizmişçesine, küçük bir kız çocuğu gibi onayladım. Elimden, şu anda başka bir şey gelmiyordu açıkçası. Sadece çok şaşkındım. Ve en büyük şaşkınlığım kendimeydi.
SEVGİ KAYA
devam edecek...
YORUMLAR
Emeği görmek hakikaten mutlu ediyor beni. Yazıma ve edebi türe ayrıca kaleme saygıya olan itina ciddi anlamda mutlu ediyor beni. Okurken her ne kadar burada kendimi kaptırsam da dikkat etmeye çalışıyorum ama şükür ki hiç anlam karmaşası uyandıran harflere rastlamıyorum. Arada harf hataları görüyorum sonra gidip gidip geliyorum belki düzelmiştir diye olmasa da biz hatırlatırız ne var yani..
Çünkü buranın adı emeğin evi. İnan göz yorgunluğunu dahi görebiliyorum. Bazı harflerde her ne kadar Suat gibi okuyamasam da içi en azından az çok değebiliyorum düşününce , kendimi metne verince.
Ve sayfa düzeni.
Yeşil ya da turuncu fon yok ya en çok mutlu eden , gözlerimi parlatan budur evvela . Sonra yazımın duruşu da pekala güzel. Anlatımdaki ciddiyeti yazının renginden okuyorum sonra kendisinden. Olması gereken de budur bence...
Daimini diliyorum ama , ama, ama....
Öteye varmıyor dilim ya sen biliyorsun ne demek istediğimi.
Sevgimle.