- 2551 Okunma
- 48 Yorum
- 0 Beğeni
SANA GELDİM AŞKIM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Canımın sıkıntısı had safhada… Netler arasında gayesizce gezinirken, özelime mesaj düştü: “Merhaba; adı gibi güzel bayan.”. İrkildim. Tanıyor mu acaba beni?
“Merhaba” dedim. “Tanışıyor muyuz?”
“Ben Murat. Tanıştık işte… Züleyha gerçek isminiz mi?” Bir an durup düşündüm. Ya beni tanıyorsa? Ya benimle dalga geçiyorsa? Amannn sende… Zaten canım sıkılıyor.
“Evet. Züleyha benim gerçek ismim. Takma adı hem sevmem, hem de kullanmam.”
“Tanıştığımıza memnun oldum Züleyha. Ben size demiştim güzelsiniz diye…Bakın işte; en başta yüreğiniz güzel. Mahzuru yoksa yaşınızı da öğrenebilir miyim? Yanlış anlamayın. Size nasıl hitap edeceğimi düşünüyorum da…”
O an ruh halimle, yaşımı açıklayıverdim hemen ve ekledim: “Bugün benim doğum günüm. Otuz beş yaşıma girdim.”
“Ne güzel! Akran sayılırız. Ben de otuz sekiz yaşındayım. Nerede oturuyorsunuz?”
Artık canımın sıkıntısı gitmiş, eğlenmeye bile başlamıştım…
“İstanbul’da. Siz?”
“Ben de Adana’da oturuyorum.”
“Ooo, çok uzak! Nereden, nereye?”
“Uzak değil. Benden bir soluk ötedesiniz. Çağımız teknoloji çağı. Uzak diye bir yer yok. Gönüller bir olsun. Doğum gününüzü birlikte kutlayalım mı Züleyha?”
“Nasıl? Siz Adana’da, ben İstanbul’da… Nasıl kutlayacağız?”
Birden uzun uzun yazmaya başlıyor. “İyi ki doğdunnn Züleyhaaa. İyi ki doğdunnn Züleyhaaa. İyi ki doğdunnn Züleyhaaa.”
Sıkıntım bir anda yok oluyor. Evde hem yalnızım, hem değilim. Bir an çok mutlu olduğumu hissettim. Hiç tanımadığım biriyle, hem de şehirlerarası, doğum günümü kutluyoruz. Gecenin ilerleyen vaktine kadar yazışıp sohbet ediyoruz.
Birden aklına bir şey gelmiş gibi soruyor. “Ne iş yapıyorsun Züleyha?”
Cevap vermekte sakınca görmedim o an. “Muhasebeciyim ben… Ya siz?”
“Ben özel bir şirkettin genel müdürüyüm. Eşiniz de mi aynı işi yapıyor?”
Eşimin ne iş yaptığını neden sorduğunu anlayıverdim. Evli olup olmadığımı, dolaylı yoldan öğrenmek istiyordu…
“Ben evli değilim.”
Yazılar birden hızlanıyor. Hızlı hızlı akıyor ekrana. “Ben de bekârım.”
Benden e-mail adresimi istedi. Sonraki günlerde de yazıştık. Artık onsuz yapamaz olmuştum. İçimde hep bir heyecan... Hep bir beklenti… Biliyordum, O da benden farklı değildi… Bulduğu ilk fırsatta ya telefon ediyor, ya da MSN açıyordu. Sürekli görüşüyorduk. Bir gün, “Sana geleceğim aşkım. Seni çok seviyorum. Artık sabrım kalmadı.” dedi.
Ben de ondan farksızdım… Gelmesini dört gözle bekliyordum. “Gel!” dedim.
Geleceği günü bana bildirdi. Buluşma noktasını kararlaştırdık.
Evden çıkarken beni arayıp yola çıktığını bildirdi. Ben, içim içime sığamayarak beklemeye başlamıştım. On dakikada bir telefon ediyordum; ama telefonu hep kapalı. Şaşkındım… Acaba benimle alay mı etmişti? Gelmeyecek miydi? Yine de O’na olan güvenimi kaybetmeden, saat farkını hesaplayıp, buluşma noktasına çıktım.
Biraz bekledikten sonra, siyah bir araba hemen önümde durdu. İrkilip sıçradım bir adım geriye. Arabanın kapısı açıldı. Baktım O… Başını uzattı.
“Ben geldim aşkım!”
Yavaşça arabaya süzüldüm. Elimi alıp sıktı. Dudaklarına götürüp sıcak bir öpücük kondurdu. Araba ağır ağır hareket etti. Bir eli direksiyonda, bir eli elimde… Hiç konuşmuyoruz. Sadece ellerimiz kenetli… Söylemek istediğimizi ellerimiz söylüyordu…
YORUMLAR
Öncelikle yazıyı iki şekilde değerlendirmek gerekli diye düşünüyorum:
1- edebi bir metin olarak
2- yaşamın içinden kesitler sunması, insan ilişkilerine yeni boyutlar, yeni bakış açıları kazandırması bakımından
Edebi metin olarak son derece akıcı, yalın ve objektif bir dil ile yazı hâkimiyeti okuru finale kadar soluk soluğa sürüklüyor. Yazanın samimiyeti ile konunun hayatın içinden ( birçok insan tarafından yaşanması muhtemel) izler taşıması yazıyı daha ilginç ve okunur kılıyor. Okur yad sımadan kendini buluyor yazının içinde.
İnsan ilişkileri açısından bakarsak; doğrusu bu gerçek öykünün ileriye dönük gelişme evresini ben de merak ettim.(Burada ayrıca bu meraklı beklentiyi olağanüstü bir anlatımla şahlandırmış, yazıya akıcılık sağlamış.)
Tamam, sevgi, aşk, sevda gibi yürek işi olayları kişi ne zaman, nerede nasıl yaşayacağını bilemez. Ancak günümüz teknoloji çağında her şeyin kolayca elde edilmesi... Emek, saygı, güven, sevgi, sadakat ve özveriye dayalı, gerçek yürek derinliğinden çok günü birlik heyecanların( aşk, sevgi) diye tanımlanarak hızla ve emeksiz tüketildiği insan ilişkileri gerçeğinde değerlendirdiğimizde bu hızlı ve kolayca ulaşılmış aşkın kısa sürede kendi kendini tüketeceğini, uzun ömürlü olamayacağını düşünüyorum. Tabii ki gönlüm arkadaşımızın mutlu ve erinç bir aşkın ileri aşaması olan sevgiye dönüşerek dingin bir ömür sürmesinden yana… Umarım ve içtenlikle dilerim ki, uzunca yaşanan ve bir ömür paylaşılacak sevda olsun… Teknolojiyle gelen umut olsun; teknolojiye inat...
Bir solukta beni sımsıcacık saran bu içtenlik dolu kalemin değerli yazarına dostluk selam ve sevgilerimle...
Ben her zaman nete sanal denmesine çok kızarım. Çünkü burada da gerçek kimliğimiz ile varız ve buarada da, gerçek yaşamda olduğu gibi yalan söyleyenler kısa bir süre sonra kendileri kaybettiklerini anlarla.
Ben merak ettim bu hikayeyi sevgili emine hanım. Ama böyle aşkların olduğunu da çok iyi biliyorum.
Çok güzel bir yazı idi ve güne gelmiş olmasına çok sevindim. Sevgiler yüreğinize
bir son dedim ya örnek vereyim izninizle;
* adamla kadın deniz manzaralı bir kafede konuşup geleceklerini planlarlar..her şey peri masalı gibidir...
* adam, sohbetin en heyecanlı yerinde pat diye kalkar. kadın bir süre sonra öğrenir ki adam evli, yalan söylemiş.
* adam, organ mafyasının en kesik üyesidir, seçeneğini geçeyim.
* adamla kadın bir birini gördükten bir saat sonra, ayrılmaya karar verirler, sebebini gizli tutarlar. ne bilelim biz..:)
* adamla kadın, gerçek ve yalanları tartıya koyarlar, yalanlar ağır basınca, hoş çakal derler..
......
mesela...
öyle bir noktada bitirmişsiniz ki sonu okuyanın duygularına kalmış. fakat bence sonunu bilmiyoruz tabi ama, derler ya "bu devirde babana bile güvenmeyeceksin "diye hele bu devirde gözünün içine bakabaka çok rahat yalan söyleniyorsa, yazışmayla falan yalan çok kolay söylenir. ben sonundan ürperdim. umarım bu tip olaylar ne olursa olsun yani sonu iyi bile bitse yaşanmamalıdır. güzeldi tebrik ederim.
yüz yüze gelince hissedilenlerle,yazışırken hissedilenlerin şaşkınlığı,heyecanı,daha doğrusu gözükaralığı.keşke diyeceğine dene gitsin ne çikar,sen bekar o bekar...
Bu aşk mı...
Bu aşk sa
Diyecek bir sözüm yok
Fakat finalde ürperdim nedense bana korku verdi
İrkilmeniz, ben hemen çok farklı şeyler düşünmeye başladım
Fakat sadece ellerinizin konuşması da o sıcak buseden sonra bile olsa bana çok soğuk geldi.
Ki ben aşka çok inanan biriyim
Acaba diyorum hikayede siyah arabanın içindeki şahısın tanıtılmamasımı bu duyguya yol açtı
Yada ben yaşlandım.Aşk korkum oldu.
Çok saygılar Emine
Sevgi ve selamlar
Yüragine saglık...Çok gizemliydi
Ben oldum olası "Sanal" sözcüğüne karşıyım. Bu konuda bir yazım da var.
Yazan parmak gerçek, yazdıran beyin gerçek, beyni etkileyen yürek gerçek; ama ben sanal... Kabul etmiyorum o sanallığı...
Yazınız da öylesine güzel işlnmiş ki; doğan, büyüyen, gelişen, mutlu bir aşk öyküsü dantel dantel örülmüş.
Sözcükleri raksettirmişsiniz bu öyküde. Kutluyorum...
Sevgiler...