- 1349 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Enkaz-ı Beşer
Bu zamana kadar hissetmediğim bir duyguydu. Acıların en büyüğü… Gözlerini üzerimden bir an bile çekmedi. Rüzgarın bile gücü kıpırdatmaya yetmedi. Dikkatliydi her zamanki gibi.
Fırtına çıkmak üzereydi. Saatlerce olduğumuz yerden kıpırdamadık. Hava oldukça soğuk ve yağmur yağmaya başladı. Ana caddede insanların koşuşturmasını izledik. Sığınacak bir yer aradıkları çok belliydi. Küçük çocuklar annelerinin ellerini sımsıkı tutuyordu. Korkuyorlardı.
Yağmur suyu yüzüne doğru akıyordu. Yanaklarına gelene kadar bekliyor, yanağında siliyordu. O an fark ettim, titriyordu. Anlamamam için kollarını ovuşturdu. Montunu çıkardı, yere bıraktı. Şaşkınlığımı gizlemekten zorlanıyordum. O da anladığını belli etmemeye çalışıyordu. Yorgunluktan hareketlerine anlam veremediğimi düşünüyordum. Kareleri birleştirmeye çalıştıkça, saçmalıyordum.
Düşüncelerden sıyrıldığımda, yanıma iyice yaklaşmış olduğunu fark ettim. Elini kaldırdı, yüzüme yaklaştırdı, ani bir hareketle saçlarıma yöneldi. Rüzgarın savurduğu ıslak saçlarımı düzeltti. Yüzümdeki yağmur sularını sildi. Nefesimin kesildiğini hissettim. Benden uzaklaştığında derin bir nefes aldım.
Göğsüme bir acı saplandı. Zamanı diyordu içimdeki ses. Bitir artık bu işkenceyi. Son ver bu eziyete. Özgürlüğe kulaç at diyordu. Titriyordu. Titriyorduk.
Montunu attığı yerden aldı, yanımıza koydu. Beklediğim boşluğu benim yaratmama gerek kalmadan kendisi sağladı.
“Gidiyorum.”
Çok kısık sesle söylemiş olmalıyım, duymadı beni.
“Gidiyorum.”
Yüzüme baktı, suratına aptalca bir gülümseme takınmıştı.
“Bit-ti(n)!”
Saatlerce dudaklarımdan çıkan ürkekçe kelimeler sadece bunlardı. Kalkmış gidiyordum. Sokakta kimseler kalmamıştı. Saatlerdir yürümüş gibi yorgun hissediyordum kendimi. Tam o sırada arkadan sıcak bir şey hissettim. Bir şey akıyordu. Gözlerim dönmeye başladı, elimi sırtıma değdirdim.
Kan. Kan. Kan…
Bedenim yere yığıldı. Ayağa kalkmaya çalıştıkça, kıvranıyordum. Bir ses yankılandı boş sokakta.
“Tak! Tak! Tak!”
3 el silah patladı. Sonrasını hatırlamıyorum. Koca bir boşluk. Belli belirsiz insan, siluetleri beliriyordu.
“Adam öldürmüş kadını, sonra bir başka adam da adamı öldürmüş. Aşk üçgeni diyorlar.”
“Vah vah vah! Kız da çok güzelmiş.”
“Böylelerine oh olsun.”
“Olay öyle değilmiş. Kadının sevgilisi hırsızmış. Kadının hayatını çalmış. Adamdan kurtulmaya karar vermiş. Kurtulması ise hiç kolay olmamış. En son bitirmiş, adamda arkasından yaklaşıp, bıçaklamış. Kadının babası da adamı 2 el silahla öldürdükten sonra tek kurşunla da kendisini vurmuş.”
Sessizlik kapladı bütün sokağı. Gözler soğuk cesetlere dikildi. Hazin sessizliği polis ve ambulans sirenleri bozdu.
Adamın ceketinden;
“Girişi de sonucu da biz olacağız bu oyunun.” yazılı kağıt arka fonda belirdi.
O an büyük alkışlar koptu. Perde kapandı. Herkes ayağa kalkmış alkışlıyordu. Perde tekrar açıldı ve oyuncular selam verdi. Seyirciler alkışlarken, gözlerinin yaşlarını silmeyi de unutmuyorlardı.
Adam kadının elini öperek, tekrar seyircilere selam verdi.
<<< Hangi yaşamlar saklıydı, sahnelerde? >>>
Aralık 2009