- 1005 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (39)
O akşam, her şey kötü başlamış ama güzel bitmişti. Ayşe, çocuklarını alıp evine geçti ve huzurlu bir şekilde yatıp uyudular. Yine rutin işleri başlamıştı. Yasemin’in nişanlısı, memleketinden dönmediği için konuşamamışlardı. Perşembe günü, Ayşe, temizlik için hoca hanıma gitmiş, işlerini bitirmiş, markete uğramak için, her zaman gittiği yolu kullanmamış, sahil kenarına inmişti. Hava çok soğuk değildi. Sonbahar aylarının en güzel günlerinden birini yaşıyorlardı. Uğrayacağı market sahile yakın bir yerdeydi. Markete girmeden, deniz kenarına inmiş, dalgaların çıkartmış olduğu müzik sesini, denizin esintisini, doyasıya ciğerlerine çekiyor, denizin üstünde gelin edasıyla süzülüp gelen martılarla sohbet ediyordu. “ Sizin yerinizde olmayı ne çok isterdim. Özgürce, suyun üstünde yüzüp, karnımı doyurabilecek kadar yemeğe sahip olup, en uzak ülkelere kanat çırpıp, tek başıma, her şeyden uzak, ıssız bir adada, belli bir süre dinlenip, tekrar kıyılara, kalabalığın içine dönmek ne güzel olurdu, değil mi martılar?” diyor, onlardan cevap almak istercesine, gözlerini bile ayırmadan bakıyordu. Gemiler, dalgada bir sağa, bir sola yalpa yaparak, yelkenlerini toplamış ve rüzgâra teslim olmuş bir şekilde limana sığınmışlardı. İçleri bomboştu, Ayşe’nin yüreği gibi.
“Yüreğim” derken, okuduğu romanlardaki aşk aklına gelmişti. Çocukluğunda, Ahmet Can’a âşık olmuş, ondan sonra kimseye âşık olmamıştı. Onun için, aşkın nasıl bir duygu olduğunu az çok tahmin edebiliyordu. “ Ahmet Can” derken, Doktor Can, Ahmet Can’ın yerine geçiyordu sanki. Doktor Can’a baktığı zaman, hep Ahmet Can’ı anımsıyor, onun bakışlarındaki derinliği yakalıyordu çoğu zaman. “Off..! Ayşe sen de, kendine gel, neden Ahmet Can ile Doktor Can’ı bağdaştırıyorsun ki? O, kim bilir nerdedir şimdi? Neden son zamanlarda, onu bu kadar çok hatırlıyorum, anlayamıyorum?” diyerek, kendine gelmeye çabalıyordu. Ne zaman Ahmet Can’ı düşünse, yüreği bir başka atıyor, gözleri bir başka bakıyor, yüzü bir başka gülümsüyordu. “Akşam olmak üzere, artık evine dönsen iyi olacak Ayşe hanım” diye geçirdi içinden. Oturup, düşüncelere daldığı kumsaldan kalkmış, yavaş yavaş, etrafına bakmadan, markete doğru yürüyordu. Karşıdan karşıya geçmek için başını kaldırdığında, karşı bankta, bir çift, el ele, göz göze oturmuş, denizi seyre dalmışlar, etraflarından bi haber, koyu bir sohbet içindeydiler. “Ne güzel, birbirini seven bir çift. Sevgi ile birleşmiş elleri, her kişi böylesi mutlukları yakalayamıyor, bu kadar şanslı olamıyor hayatta. Keşke her seven kavuşsa ve bu kadar mutlu olabilse” diye düşündü.
Bankta oturan çiftin yanına kadar gelmiş, önlerinden geçerken “dönüp bakma sakın, çok ayıp edersin” diye düşünmesine rağmen, içinde “ bak, bak” diyen sese mani olamamış, başını kaldırıp baktığında, gördükleri karşısında tam bir şok yaşamıştı.
Bankta, bir kadın ile el ele, göz göze oturan, Yasemin’in nişanlısı, Mustafa idi. “benzettim herhalde” diye düşünmüş, tekrar dönüp bakma gereği hissetmişti. Evet, benzetmemişti, orada oturan, Mustafa’nın ta kendisiydi. Olduğu yerde durdu. Onlara doğru yürüyüp. Mustafa’nın yüzüne tükürmek istedi ama sonra vazgeçti. Arkasına bakmadan markete girdi. Alışverişini yapıp bir poşetle marketten çıktığında, onlar hâlâ orada oturuyorlardı.
“Bu kadar pişkinliğe de pes doğrusu. Bir de mahalleye yakın bir yere gelmiş, bu ne aymazlık ya?”
Bu defa, onların olduğu yöne doğru yürüdü. Önlerinden geçmeye karar vermişti. Mustafa, koltuğunun altına aldığı genç kadına bir şeyler anlatıyordu heyecanlı heyecanlı. Ayşe, bankın yanına gelmişti ki;
“Ayşe abla sen..!”
“Evet, ben, ne oldu bana? Neden şaşırdın ki? Burası benim mahallem.”
“ Ben, sizi göreceğimi düşünmemiştim?”
“Nasıl düşünmezsin beni, ya da Yasemin’i veya muhtarı görebileceğini? Bizim bu mahallede oturduğumuzu unuttun galiba?”
“Unutmadım, yalnız akşamın bu saatinde, sizinle karşılaşabileceğimi düşünmemiştim”
“Düşünmüş olsaydın, nişanlının, hatta eşinin mahallesine, yanında bir başka bayan ile gelmezdin, değil mi?”
“Abla, birkaç dakika zamanınız varsa konuşabilir miyiz? Lütfen, ne olur?”
“Ne anlatacaksın? İhanetine kılıf mı bulmaya çalışacaksın? Senin, benimle değil, Yasemin ile konuşman gerek, doğru olan bu değil mi?”
“Evet, doğru olan bu, ama size gördüğünüz olayı biraz olsun anlatmak istiyorum. Lütfen dinleyin, çok zamanınızı almayacağım inanın. Yanımda gördüğünüz bayanın adı Bahar, kız arkadaşım”
“Sen, buraya gelebilmek için Yasemin’e nikâh kıymadın mı? Sen evlisin ama bir kız arkadaşın var. Ben bundan bir şey anlamadım.”
“Yasemin’e nikâh kıyıp, buraya gelmeye mecburdum. Bunu kız arkadaşım ile konuşup anlaştıktan sonra karar verdik. Yani onun onayı ile nikâh kıydım Yasemin’e. Buraya, kız arkadaşımın, daha doğrusu, yaşadığı ilden, hamile kaldığı için kaçmak zorunda kalıp, çocuk dünyaya getirmiş olan sevdiğimin yanına gelebilmek için bunu yapmalıydım. Çok uğraştım ama tayinimi yaptıramadım. İstifa da edemezdim. Bir daha iş bulamazdım. Çünkü çalışmam gerekiyordu. Bakmam gereken bir çocuk ve bir de kadın vardı artık hayatımda.
“Çocuk mu? Yani senin şimdi bir tane de çocuğun mu var? İnanamıyorum! Sen, Yasemin ile nikâhlısın ama bu kadından çocuğun var. Çocuğunun annesi, senin bir başka kadınla nikâh kıymanı onaylıyor üstelik. Bu nasıl bir insafsızlık? Bu nasıl insanlık? İki tane kadını birden mahvettiğinin farkında değil misin? Hadi biri kendi isteği ile mahvetmiş hayatını ama diğerinin günahı ne. Kendi yaptığınız hatanın bedelini neden bir başka kadın ödemek zorunda bırakıldı? Bunun bir açıklaması, bir mantığı var mı? Lanet olsun size ve sizin gibi düşünen beyinlere. Lanet olsun, kendini okumuş sanan asalaklara.”
“Abla yardım et. Yasemin’e nasıl anlatacağımı ve nasıl boşanalım diyeceğimi düşünüp duruyor, bir çıkar yol bulamıyorum”
“Git, hemen konuş onunla. O, senin hayatında bir kadın olduğunu biliyor. Hemen dava açıp boşanın. Herkes kendi yoluna gitsin. Sen de evlen eşin ve çocuğun ile yaşa. Kaç gündür seni bekliyor Yasemin. Memleketime gidiyorum demişsin. Her şey gibi bu konuda da yalan söylediğin belli oluyor zaten”
Ayşe, öfke ve sinirden titriyor, insanların nasıl bu kadar düşüncesiz, bencil olduğunu anlayamıyordu. Kendi hayatını kurtarabilmek uğruna, bir başkasının hayatını, gözlerini bile kırpmadan yok edebiliyorlardı. Bu nasıl insan olmaktı? Bu nasıl bir düşünce idi? Bu tür aldatmacaların yalnız köylerde yaşandığını düşünmüştü. Oysa şehirlerde de, köylerdekinden bin kat daha fazlası yaşanıyordu demek? Öfkeden, adımlarını sıklaştırmış, soluk soluğa eve geldiğinde, çocukların evde olduğunu görmüştü. Akşamdan sobasını hazırladığı için, Sıla sobayı tutuşturmuş, dolaptan yemekleri çıkartıp ısıtmış, masayı hazırlamış, annesini bekliyorlardı. Sıla, annesinin yüzüne baktığında, yüz ifadesinden korkmuştu. Çok fazla öfkelenmiş, ya da bir şeylerden kaçmaya çalışan birinin yüz ifadesi gelip, yüzünün bütün hatlarını işgal etmişti adeta.
“Anne, bir şey mi oldu? Ne bu halin? Birisi bir şey mi yaptı? Nefes, nefese kalmışsın?
“Yok canım. Hava serin ya biraz üşüdüm. Markete de uğrayınca, eve geç kalacağım diye endişe ettim. Yolu uzatıp, sahilden de gelince, heyecan yaptım. Onun için bu haldeyim. Merak etme kızım, şimdi heyecanım geçer. Yemeğimizi yiyelim, size hediyem var”
Hep birlikte yemeklerini yedikten sonra, Ayşe, çocuklarının çok istediği ama hep ertelediği montlarını almıştı. Kış iyice bastırmış, çocuklar baharlık montların içinde, okula gidip gelirken üşümüşler ama annelerine hiçbir şey söylememişlerdi.
“Teşekkür ederiz anneciğim. Bu gün üşümüştük üstümüzdeki mont ile. Şimdi üşümeyeceğiz”
“Özür dilerim çocuklar. Daha önce baktım ama size göre kalmamıştı. Yeni gelmiş bunlar, kaçırmadan hemen aldım. Haydi, şimdi derslerinizi çalışıp doğru yatağa”
Çocuklar, okul olduğu için çok geç saatlere kalmıyorlardı. Saat gece yirmi iki olduğunda yatıyorlardı. Çocuklarını yatırdıktan sonra, Mustafa ile olan konuşmasını düşünüyordu. “Yarın umarım gelip konuşur Yasemin ile. Yoksa ben anlatırım onlara her şeyi” diyordu kendi kendine .
Devam Edecek
YORUMLAR
Kendi hayatını kurtarabilmek uğruna, bir başkasının hayatını, gözlerini bile kırpmadan yok edebiliyorlardı. Bu nasıl insan olmaktı? Bu nasıl bir düşünce idi? Bu tür aldatmacaların yalnız köylerde yaşandığını düşünmüştü. Oysa şehirlerde de, köylerdekinden bin kat daha fazlası yaşanıyordu demek?
Bu bölümü işlerimden dolayı kaçırmıştım.Hayatı sorgulamak adına güzel bir bölümdü.Gelişmeler bakalım nasıldevam edeck..
Kutlarım Türkan hanım.Roman harika gidiyor.sevgi dolu selamlarımı gönderiyorum...