- 1357 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Masal Artığıdır Aşkı Yaşamak
Sana kurulmuş saatlerin zembereğine yağmur düştü, ıslandı anılar
Yasaklı günlerin prangaları eskidi gülüm yokluğunda, neredesin yar
Hicran yüklü gemilerimiz fırtınaya tutuldu, alabora oldu bak aşklar
Bir masal artığı oldu aşkı sensiz yaşamak, tükeniyor yârim umutlar
Suskun günlerin özlem kokulu yastıklarına düşünce yalnızlığın gölgesi, biz ağrılı parçalara verirdik tüm dikkatimizi. İçli dalgalar çarpardı içimizin tortulu kayalarına, umarsız bilmecelerde kaybolarak uzaklara gideriz ve çekip giden günlerin arkasından sessiz ağrılarla el sallarız. Yorgun geceler kalır karanlık içimizi yakarken ve dudaklarımızdaki özlem isimsiz bir şarkının adıdır, sular kayar gövdemizden ve işte o an bir ateş avuçlarımızdaki kabullenişin tortulu anahtarıdır.
Geceler sürüp yanağına, uzanınca yokluğumun soğuk yatağına, ben kırık bir kürek olurum uzaklarda kendime. Yaşanmışlıkların kirli yataklarına güneşi geç alırsın, ellerin yalancı sözcükleri ayıklar günün tepsisinden. İşte öylesi anlarda serseri sözcükler toplarım sana. İçimdeki öfkelere geçmez kadın sözün ve kanar usul usul özün. Savruk bir kaçışa vururum birden ayaklarımı, sen suskun bir gemi olup kendini taşırken içinde bir tek kendini. Aşk oluruz yeniden avuçlarımızdaki güvenin ateşiyle.
Hüzün damlayan kurnalardan tas tas sevinç dökerdin sen bedenine, ben imkânsız titreyişlerle seni sararken. Örtüp yalnızlığın yorganını üzerine eskimiş zamanları nefeslerdin içinde. Saçlarından inerek bedenini gezerdi ve mermere dökülürdü sular. Tutkulu inleyişlerinle kabına saklanırdı o muhteşem yapılar. Bir zaman düşünün içinde sen şaşkın bir nidayla bana dönerdin yüzünü, inanamazdın gördüklerine. Yaşam kıyaslamaların başlardı ardından, bir sevinçle can olurdun şiirlerime.
Gecenin öte yakasında değerdi ellerin ellerime, işlerdi uzaktaki sesin içime. Ben yüreğimin sesini dinleyerek geceden korkan çocuklar gibi haylaz umutlarımı lime lime ederek okşardım kendi tenimi ve sorgulardım hayatın gerçeğini. Bir iç çekişin asılı umutlarına tutunarak pencereden uzakları gözler, yıldız ışıltılarıyla yönünü arayan bir kadının hüzün kıran yalnızlığını izlerdim. Yel okşardı aşkın perdelerini, umarsız bir hasretin dalından aşk düşerdi zamansız.
Bir gül mevsimi daha geçti gülüm bak, geriye dönüp bakınca üzülmek kar etmiyor ah bir kez bile yaşayamadığımız güze. Enginliğini özleyen bir denizin çarşaflarını toplardı gün, sorgusuz düşen ayrılık tetiklerini yağmur ıslatırken. Bilmelisin ki aşk bakışlı, ‘törpü gönülsüz kaldıkça kendini kemirir, gönül kırıldıkça aşka törpülenir ve hayat üç vakitte açan güller gibi toprağa yakın bir düş sahnesidir’.
Mevsimlerin hovarda geçişleriyle hıçkırık titremelerine tutulduğumuz anlarda zorlu bir düşünüşün sahnesine kurulurduk. Yol yorgunu gövdemizi dayayınca mutluluğun sıvasız duvarına saray olurdu bir karışlık yer. İçimizdeki o argın beklentiler takılırdı bir saatin yelkovanına ve akrep saklanırdı kendi yazgısına, umutları alır götürürken yüreğimizdeki ter. Her yalnızlık kendi darağacını kurar, umutsuz yaşayanlara yetmez olunca ağlamaktan gözlerden çekilmiş olan fer.
‘Bir masal artığı belki de aşkı sensizken yaşamak’ Biliriz ki, her fırtına önce kendi tozunu yutarmış ve her yalnızlık gökyüzünde sığınacağı yerleri bunun için ararmış. Biz ikimiz, hüzünle aynı renkten oluşan bir yalnızlığın mevsimlerle demlenişinden döküldük bardaklara, yudumladıkça aşkı yoldaş olduk hüzünlerle biçimlenmiş başkaldırılara. Yaşamın merdivenlerini adımladıkça kaygısız düşünüşler ektik ömür ovalarına. ‘Her fışkın yeni bir umuttur’ dedik ve biz o umutlarla sarıldık yine de bir ömrün yaşanası hatıralarına.
Islak bir çizginin damarlarında yürürken biz, içimizdeki yol haritalarına takılır gözlerimiz. Yırtılıp bir köşeye atılan yaşanmamış günlerin artıklarıyla haykırırız yeniden bir düşe uyanmak için. Her çabamız yaşam gibi gülümser yüzümüze ve defalarca dönerek kendimize aşk süreriz incinmiş yüreğimize. Gölgeler kayboluşların dehlizlerinde yolunu ararken ve anılar hicranlı bir düşünüşün kitaplığında saklanırken aşk dökülür saçaklardan ve sızarak kaybolur gün yanığı topraktan.
Sensizken, bilmelisin ki yerine konulamayacak hiçbir gece. Sensizken gül yüreklim, sallanır göğsümdeki yürek, dudağımdaki sözler gibi içten içe. Salınır ruhumun yaralanmış ovaları bir düş yumağı gibi engine, dökülür damarlarımdan bu aşkın en hazin gülleri, yaprağı döker bilinmez bir menzile. Biliriz ki, hep olmazlar çizecek yolumuzu, giden ve bir daha gelmeyen günlere açarken biz üşümüş ellerimizi güneşe. Haylaz sorguların vebaline tutunarak hep birbirimizi düşünecek ve aşkın göğsündeki huzuru çaresiz kaldığımız anlarda iksir gibi yudumlayacağız bir nefeste.
Selahattin Yetgin
Bu şiirin hikayesi:
Doğruların yorgun gözkapaklarında hayatı ve yaşamı paylaşırken sevda süreriz gönlümüze, bir yudum su gibi dökülür sözcükler yüreğimize. Issız bir yaşamın zor ütopyalarında çoğalır sevgi, göğsümüzde fırtına mevsimleri çöreklenirken biz zemheri düşünüşlerimizin göz göz olmuş yürek geçişleriyle bir mutluluk adasını düşleriz. Her sevda bir sağanaktır, içimizdeki ’biz’lerin yaman ağrılarıyla çiğnediğimiz mutluluk pastilleri dilimizdeki duaya en güzel özne’dir...