- 2300 Okunma
- 19 Yorum
- 0 Beğeni
CAFE BİZ = İKİ YILLIK BİR SERÜVEN.
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sene 1999. Böyle söyleyince de, çok eski bir tarihten bahsediyormuşum gibi geliyor. Teşrinisani / Teşrinievvel 1350 derler ya? Oysa ki, on yıl öncesi. Öyle çok uzak bir zaman dilimi değil. Neyse, konumuz da bu değil zaten.
Sorunların, zirve yaptığı zamanlar. Ne yöne gideceğime, karar veremiyorum. Yön belli ama karar çıkamıyor, bir türlü. İçimde, kocaman bir sıkıntı. Çözümsüzlüğün yumak olduğu, bir sıkıntı. Sırtımda, canımı yakan, bir ağrı. Dayanaksızlıktan, kendi kendine dik durmaktan oluşmuş, derin bir ağrı. Deli gibi, bilgisayara sarmışım. Gece, gündüz. Sığınacak liman olmuş, İnternet. Urla ile bilgisayar arasında mekik dokuyorum. Birinden çıkıp, diğerine sığınıyorum.
Oğlum, Amerika’ya gitmeye karar veriyor. Bas gitar eğitimi için. Hayat damarlarımdan biri kopuyor. Yokluğunun yarattığı boşluğu, nasıl dolduracağım?
Gidiyor ve benim aklım başıma geliyor. Önce, kızımla konuşuyorum, onayını alıyorum. Sonra, bankaya gidiyorum, hesabıma bakıyorum.
Çok yıllar önce, babaannem; “ Kızların, özel gelirleri olacak. Gün gelir, lazım olur.” diyor, babama. Son söz söylenmiş. Aksini söylemek, kimsenin haddi değil. Emir yerine getiriliyor. Akıllı kadınmış. Sanki, o bir günün geleceğini, önceden bilmiş.
O günlerde, krizden dolayı, işini kaybetmiş olan, İnternet aracılığı ile tanıdığım, arkadaşımı arıyorum. “ Yeter oturduğumuz. Kalk bakalım, işe başlıyoruz “ diyorum.
Önce, ne iş yapacağımıza karar veriyoruz. Benim lise den sonra eğitimim yok. Tek eğitimim, mutfak. En iyi bildiğim iş, yemek yapmak. O, üniversite mezunu ama bir işe yaramadığı zamanlardan geçiyor, ülke.
Karar veriliyor: Cafe açacağız. Hemen araştırmalara başlıyoruz ve Alsancak’ta, devir edecek, bir cafe buluyoruz. Eller sıkılıyor. Artık biz’im. İsmi de buradan geliyor; Cafe Biz.
Oğlum, haberi alınca “ Biliyordum, bir çıkış bulacağından, emindim “ diyor. Kızım, “ Ben yanındayım, merak etme “ diyor. Annem, havalara uçuyor. Hayata geri döndüğüm için.
İki senelik, muhteşem serüven başlıyor.
İsmine karar verilmiş cafemiz’in, menüsünü oluşturmaya başlıyoruz. Sıradan olmamalı. Ne yapalım? Yemek isimlerini, ünlülerden seçmeye karar veriyoruz. Salatalara ressam isimleri veriyoruz. Van Gogh, Rambrant, Picasso. Krepler, Ayşe Kulin, Özdemir Asaf, vb. Böyle devam ederek, fazla çeşide kaçmadan, bu işi de bitiriyoruz. Sıra, amerikan servislere geliyor. Onların üstüne de şiirler ve güzel birkaç söz bastırıyoruz. Şiirlerin bir tanesi de, bana ait oluyor. Hesap, yemeğini yenen ünlünün, kitabı içinde gelecek, masaya.
12 Eylül 1999. Kapılarımız açılıyor ve ilk servisimizi çıkartıyoruz. Ama ne heyecan, anlatmak mümkün değil. Ortağıma diyorum ki; “ Çok para kazanamayabiliriz ama çok keyifli günler geçireceğimizin garantisini veriyorum sana. “ Öyle de oluyor. İki sene süren, bu muhteşem macerada, bir tek sigara bile içemiyoruz, kazandığımız para ile. Çünkü, kazanamıyoruz. Ama her gün, kahkahalar ile açılıyor, kahkahalar ile kapanıyor, iş yerimizin kapısı.
Öyle çok şey öğreniyorum ki, hayat hakkında, insanlar hakkında.
Haftanın en az iki günü, Alsancak’ta buluşup, öğle yemeği yediklerini bildiğim kişilerden, bir tanesi bile gelmiyor. İki yıl boyunca, bir elin parmaklarının sayısını geçmiyor, gelen tanıdık simalar. Hatta kızgınlıklarını duyuyorum, kulaktan kulağa. “ Neden, onlara söylemedim?” “ Neden, onca yıldır tanıdıklarım dururken, İnternet’ten tanıdığım, iki günlük insanla, girdim bu işe?” “ Neden, yaşam şeklimi değiştirdim?” Bana sormuyorlar. Soramıyorlar. Yanıtını bildikleri soruları. “ Siz yoktunuz “ diyeceğimi, biliyorlar. Yola, kimseye güvenmeden, çıkılacağını öğrendim.
Yeni insanlarla tanışıyorum. Kadınların, evde kocası yapsa, tabağı kafasına geçirecekleri şeyleri, nasıl keyifle bana yaptırdıklarını gülerek izliyorum. “ Huysuz “ adını taktığımız bir müşteriye, kalmış salatalardan, yeni bir salata hazırlayıp, ilk defa ve memnuniyetle sonuna kadar yediğini izlemenin, keyfini çıkartıyorum. Bir cafe de, mutfaktaki kişiyi kızdırmanın, nelere mal olacağını öğrendim.
Mutfakta, bana yardımcı olan, Rahime’nin, hayatındaki tüm zorluklara rağmen, dimdik duruşunu izliyorum. Bir kadının, bir ordu demek olduğunu, öğrendim.
Otoparkçı Ömür ve ekibi ile tanışıyorum. Paket servis siparişi geldiğinde, cafe nin önüne çıkıp, “ Ömür” diye seslendiğim an “ Buyur, abla “ diyerek, koşuşunu izliyorum. Paylaşılan bir bardak çayın, ne kadar değerli olabileceğini, öğrendim.
“Sipariş hazır” sinyalini veren çanı, her çalışımızda, Göksel’in öfkeyle gelişini izliyorum. “ Çalmayın şu çanı, ben kuzu muyum?” isyanını, sabırla, göğüslemeyi öğrendim.
Masalarımızı kaldırmaya gelen, zabıta memurlarını, izliyorum. İkram edilen, bir bardak kahvenin eşliğinde paylaşılan cilveli sohbetin, ne kadar sihirli olduğunu, öğrendim.
Gölge yapsın diye diktiğimiz, sarmaşığı izliyorum. Sonbahar’ın renklerinin, ne kadar muhteşem olduğunu, öğrendim.
Sabahın erken saati, cafe’mi izliyorum. 36 kişilik, küçücük bir mekanın, ne büyük bir hayat dersi olabileceğini, öğrendim.
1 Kasım 2001. Cafe Biz’in kapısı, son kez, kapanıyor. Bir daha açılmamak üzere.
Ama, her ikimizin de, yaşamında, açtığı kapı, hala açık duruyor.
Ve Cafe Biz, paradan çok daha değerli bir şeyi kazandırmış oluyor bize, HAYAT’ı.
Eser Aslanlı
izmir
Not: Yazımı, baştan sona, bir daha okuyorum. Ne çenesi düşük, bir insan olduğumu, öğrendim.
YORUMLAR
Mutfakta, bana yardımcı olan, Rahime’nin, hayatındaki tüm zorluklara rağmen, dimdik duruşunu izliyorum. Bir kadının, bir ordu demek olduğunu, öğrendim.
Bence yazının en güzel özeti bu satır olmuş sevgili Eser hanım. Kadın karra verdiğinde ve tamam dediğinde her şeyi yapabileceğini çok iyi biliyoruz her birimiz. Belki de karşımızdaki insnaları korkutan da bu karralı tutumumuzdur ne dersiniz.
İnternette tanıştığımız kişiler de gerçek kişiler. Ve ilerleyen yaşamımızda hayatımızda ne kadar önemli bir yer aldıklarını yaşayara öğrendik. Mesela benim yedi yıl önce tanıdığım bir dostum var netten. Onunla aile olarak görüşüyoruz. Kendileri yutdışında. Ama yaz aylarında onlar buraya geliyor. Ben ailem ile iki defa Alman'ya onun yanına gittim. Emekli olduktan sonra en yakın çevremdekiler değil Avrupada yaşayan en yakın dostum " Abla gel sana bir dükakn açayım orada çalıştır. Bütün maliyet benden olacak" diyebilecek kadar ileri bir dostluk. Şimdi bu kişilere sanal demek kendimize yaptığımız en büyük hakaret değil midir.
Çok güzel bir yazı idi. Hayatın içinde. Sevgiler yüreğinize
Her şeye rağmen denemek güzel...
Her ne kadar sıkıntıları, zorlukları olsa da hayata güzel şeyler katıyor yeni şeyleri denemek. Yarın nasıl olacak düşüncesi, ya beceremezsem korkusu, ya düşündüğü gibi olmazsa endişesi ve uykusuz geçen geçeler...
Ama her şeye rağmen denemek güzel...
Diğer taraftan, tekdüzeliğe başlayan hayata bir hareketlilik geliyor. İnsanlara, eşe-dosta, çevreye, hayata bir başka bakmaya başlıyor insan...
Her şeye rağmen denemek güzel...
"Not"a katılmadığımı söylemek isterim. Yazıda biraz "çenesi düşük" olmalı bence insan.
Kutluyorum... Gayretinizi, cesaretinizi, içtenliğinizi, hayat sevincinizi, hayata farklı açılardan bakmayı başarabilmenizi...
Ve tebrikler... Günün yazısı olmaya hak kazanan güzel yazınızdan dolayı tebrik ediyorum.
Saygılar...
O yılları getirttiniz gözüme harika anlatımınızla.Acıları, güzellikleri, sinir savaşların içiçe yaşadığımız yıllar...
İnsanların kendilerini kurtarma çabaları... Bataklık misali çırpındıkça batışları, benim dalgınlıkla Büyük Efes'te lobideki havuza düşüşüm...
Yorumlarda konuya çok az yer verirken, yazınızı okuyunca konuda takılı kaldım. Bu kez de böyle olsun.
Yazıda vurgulanan bir başka olay, geldi gözümde canlandı. Tanıdık dediklerimizin, dost ve arkadaş dediklerimizin başka yerlere kaçışları..
Tabii sizn olayla değişik bu olaylar... Ama kapsam olarak aynı..
Zaten siz espri yapıyordunuz ya ICQ ya da Chat ID konusunda... Artık ben de innmaya başladım... :)
Selamlar...
Her paylaşım, ayrı bir değer. Her yürek, başka bir güzel. Ve bu anı, cafe biz, benim hayatımda çok farklı bir zaman dilimi. Güne taşımaya değer bulmanız, beni, kelimelere sığdıramayacağım kadar çok onurlandırdı. Hepinize, en içten teşekkürlerimi gönderiyorum. Çok özel insanlarla birlikte olduğumun farkındayım. Bunun için de ayrıca teşekkür ediyorum, sizlere. Sevgilerimi gönderiyorum, ayrı ayrı.
çok çok çok hoşsunuz eser hanım,
ilahi dedim defalarca, helede yorum kısmında ki yazınıza...
ne muhteşem bir gayret ve azimdir bu yaşam adına,
önce bunu tebrik etmek isterim,
sonra da bu güzel anınızı ve bana da verdiğiniz hayat dersini...
tebrikler ve binlerce selam o hereos(kahraman) yüreğinize...
Bir sabah, cafe nin demir kapısını açıyorum. " Allahım " dedim, yüksek sesle. Nasılsa sabahın erken saati ve ben sokakta yalnızım. " Bir güzellik yapacaksan, şimdi tam zamanı. Yoksa beni bırak, daha çok ihtiyacı olanlara yardımcı ol." Bir ses duydum " Sıkılma, üzülme kızım. Her şey güzel olacak, inşallah " " Hadi canım, yok artık!!!" dedim, kendi kendime. Bir de kafamı kaldırdım ki, birinci katın balkonunda, yaşlı bir teyze duruyor. Meğer, oymuş bana yanıt veren...:-))))))))
Benim için çok özel zamanlardı. Paylaştığınız için, çok teşekkür ediyorum. Sevgiler.
duygu insanları ...sanal alemde tanışmak yazılarda şiirlerde yorumlarda...çok sevecen ve içten oluyorlar...şeffaf oluyorlar...doğruların yanında yanlışlarıda itiraf ediyorlar...bu beyaz sayfalarda bem beyaz oluyorlar....ben cevabını buldum galiba....yaşam o kadar acımasızki....ihanet...yaşam biçimi olmuş...herkes yalan dolan...içinde....ilke etik ideal yitmiş....günlük yaşıyoruz....meydan bu zamanın yalakalarıyla dolu.....işte duyarlı insanlar yanlışı yapamıyor....güzeli en iyiyi sunuyor......yakınlarından bile ilgi görmüyor... benim dalım olduğu için sayfanızı meşgul ettim bağışlayınız..bende emekli olunca berbat bir moteli çağdaş bir hale getirdim..bu yöre insanlarına eğlenmeyi yemeyi içmeyi öğretmek oyalanmak istedim... sonuç aynı değişmiyorlar değişemiyorlar...bıraktım yine mezbele ve it yatağı oldu yolda beni tanıyanlar keşke devam etseydin diye birde akıl vermeye kalkıyorlar...ilk defa duydum ne yemek istersen hesap o yazarın kitabı içinde geliyor...büyük buluş....atılımcı ve yenilikçisiniz..bu tür uğraşların tek getirisi insanın naturasını keşfetmek oda şimdi yazıp çizerken lazım oluyor.içten ve akıcı yazınız için sizi kutluyorum saygılar
Hayatın içinden bir yazı. Eser hanım iyiki varsınız.
Cafe'deki yemek isimlerini ünlülerden seçmeniz bana Sunay Akın'ın "ŞİİR İÇİ HATLARI VAPURU" adlı şiirini anımsattı.
Sunay Akın bu şiirinde şair isimlerini şehiriçi vapurlarına vermiş.
ŞİİRİÇİ HATLARI VAPURU
Nazım Hikmet vapuru
deniz ile arasına
dökülen asfaltı kırar
ve özgürlüğüne kavuşturur
salacak iskelesini
batmak pahasına
Can Yücel vapuru
alaycı bir düdük çalar
savaş gemilerine
ki rakı şişeleri asılıdır
can simitlerinin
yerine
Attila İlhan vapuru
keyfile yarar suları
içinde çünkü sevgililer öpüşür
ve güvertesinde
sigarasını rüzgara karşı yakan
bir katil üşür
Edip Cansever vapuru
denize yansıyan
otel ışıkları altında
gider gelir boğazın en uzak
iki iskelesi arasında
Orhan Veli vapuru
evlerine taşırken
telaş içindeki insanları
küpeştesinden atılan
simitleri kapışır
martı kuşları
Cemal Süreya vapuru
akşamüstleri giyince
ışıklı elbisesini
ince bir duman savurarak havaya
dansa kaldırır
kız kulesini