MEVLANA’YA DAİR BİR HİKÂYET
“Ya olduğun gibi görün
Ya göründüğün gibi ol” der Mevlana bin yüzü olan insanlara… İnsan ki Ahsen-i Takvim üzerine yaratılmış olup - en güzel şekilde yaratılmak anlamında – sonrasında insan ki Esfel-i Safilin -aşağıların aşağısı- derecesine değin alçalmış olsun… Ortası yok bunun; ya iyi, ya kötü. Bu yüzden olduğu gibi görünmek toplumumuzda çok zor, göründüğü gibi olmak daha da zordur. Bugün kaç yüz sene evvelinden dahi Mevlana’nın eteklerine tutup düşmemek için çaba harcıyorsak, onun semâlarında bir kuş gibi dönüp hakka vasıl oluyorsak kendimizi mesut saymamız icap eder.
“Nice insanlar gördüm üzerinde elbisesi yok
Nice elbiseler gördüm içinde insan yok” demişsin. Ağzından dökülen bu inciler ne kadar da kıymetli. Bir sedefin içinden saçılan bu inciler insanımızın en değerli hazinesi olması gerekirken ne yazık ki inci boncuk muamelesine tabi tutuluyor ve ancak o kadar kıymet görüyor. Gerçi cevherin kıymetini ancak sarraf bilir değil mi? İnsanların üryan hali bir gerçeklikken ve natürel bir mana ihtiva ederken her türlü yalan dolan esvapları ile bu gerçekliğin ortadan kaldırılması natürelliğin bozulması ne kadar da şaşırtıcı?
Ve ne kadar da hızlı bozuluyor insan?
Ey söz mülkünün sahibi, bizler ancak ve ancak bu ülkenin gedalarıyız, bizler ancak ve ancak Mesnevi okyanusunun aç bi ilaç dudakları susuzluktan çatlamış misafirleriyiz, gönülleri sevgisizlikten paslanmış hakir bendeleriyiz.
Dünyanın gönül merkezi üssü olan ve üssün çağlar aşan sahibi olan Mevlana’yı ne kadar biliyor ne kadar tanıyoruz? Bir İngiliz’in Shakspeare’i tanıdığı kadar mı? Bir Rus’un Dostoyevski’yi bildiği kadar mı? Sanmam katiyen! Mesnevi okyanusundan bir damla dahi dudaklarınızla temas ettirip teşne olan gönlünüze içirmemişseniz eğer hiç yaşamamış saysak sizi az söylemiş oluruz. “Kitabı vardır ama peygamber değildir” sözü Mevlana için sarf edilmiş olup kitabı da Kuran’dan sonra en fazla okunan kitaptır İslam ülkelerinde… Hazret lafzı ne kadar da uyar Mevlana’ya…
“Gel gel gel ne olursan ol yine gel
İster kâfir ister putperest ister Mecusi ol gel
Bizim dergâhımız
Ümitsizlik dergâhı değildir
Yüzbin kere tövbeni bozmuş olsan da
Yine gel!” diye evrensel değerlere temas eden ve bütün insanları bir tutan, bir eyleyen başka bir zat var mıdır Allah aşkına? Senin rengin renk değildir, senin dilin dil değildir, senin kaşın kaş değildir, gözün göz değildir diye insanları dışlayan, terke mecbur eden, yalnızlığa iten, yok sayan hükümran ifadelere karşı panzehir olarak Mevlana ismi dahi kâfi değil midir?
Ayağı Anadolu’da olan ve bir pergel gibi dünyanın dört bir yanını kuşatan Mevlana 72 milletin sözcüsü değil midir? Birleşmiş Milletlerin yalandan tayyareden sözcülerinin haline bakıp da Mevlana’mızın şahikalarda uçan, enginlerde süzülen bir söz kartalı olduğunu görüp şad olmaz mıyız bugün? Biz kim onlar kim demeden evvel bizi görmemiz gerek!
“Her şey incelikten
İnsan kalınlıktan kırılır”. Bercestesi ile bütün edebiyatların, bütün insancıl
geçinenlerin, kişisel gelişimle uğraşanların, sevgiyi temel alan tüm görüşlerin fevkinde değil midir Mevlana Hazretleri? Anadolu’nun İslamlaşmasında ve Türkleşmesinde askerlerden daha çok rol oynayan ve katkı sağlayan Mevlanalar, Yunuslar, Hacı Bektaş’lar, Hacı Bayram Veliler bugün yaşasalardı yaşadığımız problemler bir habis ur gibi memleketi sarar mıydı? İnsanı öz alan ve bu özden evrenselliğe yelken açan gönül adamlarımız bugün nerede?
İsimlerini bilenleriniz var mı? Bir zamk gibi, toplumu oluşturan herkesi birlik çemberi içinde tutacak gücü olan yok mu bugün? İnsanımızın gönlüne posta koyan kaç adam vardır bugün? Kaçı bir sus işareti ile milleti susturur, kaçı bir el işareti ile milleti yerine oturtur?
Ah Mevlana Hazretleri! Gönül tohumlarını serptiğiniz topraklarda bugün kardeş kardeşe düşman! Bize bundan daha büyük kötülük var mıdır? Dünyanın bildiği Mesnevi’ni bilmeyen lise öğrencilerin dahi var! Bu ne yaman köksüzlüktür ki bir kötü sancı gibi memleketin içine girmiş, yer etmiş ve yok etmeye başlamıştır insanımızı.
Ah Mevlana Hazretleri! “Testi de ne varsa dışarı o sızar” diye sesleniyorsun amenna! Testimizde bir tek bizi biz eden değerler yok! Dizi filmlerimiz o biçim, şarkı sözlerimiz dilimize ihanet edecek tarzda, kültürümüz paldır küldür aşağıda… O zaman “Feryadı andelibe (bülbül) sebep nevbahardır (ilkbahar)” kavlince bizim feryadımız bir ilkbahar için midir? Sizsiz bir ilkbahar olur mu? Yunus’u unutursak, sizi yok sayarsak, Mimar Sinan’ı es geçersek, Hoca Nasrettin’i kabul etmezsek ya nice ola halimiz?
Ey söz mülkünün sultanı! Anlayamadık sizleri, idrak edemedik, fehmedemedik! Hep bir sonraki zamana şerh düştük, işaret koyduk. Bugün lisanımız bir değil, idrakimiz bir değil, yolumuz bir değil! Niye yolumuz kaybettik, niye idrakimizi iltihaplı hale getirdik? Düşünenimiz var mı acaba?
“Kardeşim;
Sen düşüncelerden ibaretsin!
Geriye kalan et kemiksin.
Gül düşünür,
Gülistan olursun.
Diken düşünür,
Dikenlik olursun.” diye sesleniyorsun bizlere. Oysa biz düşünceyi yitirdik. Sadece et ve kemikten müteşekkil bir canlı olduk. Zarf değil mazruf önemli sözü ters yüz oldu. Bugün zarf önemli mazruf önemli değil. Ambalajınız iyiyse sorun yok, içiniz koksa da bir mana taşımaz. Gülün kendisini yitirdik kokusunu nasıl tahayyül edelim! İçimizde dikenler büyüttük ve o dikenler her gün yüreğimize batmaktadır. İçin için yanmaktayız.
“Yürek yanmadıkça göz yaşarmaz” diyorsun. Yürek yandı köz oldu artık!
Bizlere de bir Şems gerek!
Ahir zamandayız bizlere de bir ışık gerek!
Kör kuyularda Yusuf olduk, hüzünler kulübesinde Yakup olduk! Bizlere de bir gömlek gerek.
Günümüzde de manevi ve maddi Moğol İstilalarının yaratmış olduğu korku heyulalarına karşı bizlere de bir Mevlana gerek!
Gel ne olursan ol, yine gel!
YORUMLAR
Mevlana hz leri deyince aklıma dostluk ve aşk gelir,
dostluğun en güzel örneğini aktarmıştır bize hayatıyla,
Şems-i tebrizi'ye olan bağlılığı ve sevgisi takdire şayandır,
hatta Şems gitmeye karar verdiğinde, oana yazdığı o muhteşem şiiri,
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme…
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mahvediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme!!
ve Şems'in gidişi, yaşadığı hicran, hasret ve özlemi,
Şems ten aldığı haberlerle ahvalinin nasıl olduğu,
üzüldüğü, kendisini herkese kapadığını ve dost diye ahh etmesini,
Şems'in gittiği terde yaşadığı sıkıntılar neticesinde, şiirle verdiği cevabı,
DEMEDİM Mİ?
Oraya gitme demedim mi sana,
seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?
Bir gün kızsan bana,
alsan başını,
yüz bin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?
Demedim mi şu görünene razı olma,
demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,
onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?
Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
senin duru denizin ben'im demedim mi?
Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im,
senin kolun kanadın ben'im demedim mi?
Demedim mi yolunu vururlar senin,
demedim mi soğuturlar seni.
Oysa senin ateşin ben'im,
sıcaklığın ben'im demedim mi?
Türlü şeyler derler sana demedim mi?
Kötü huylar edinirsin demedim mi?
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?
Yani beni kaybedersin demedim mi?
Söyle, bunları sana hep demedim mi?
ve sitemle karışık özlem dizeleri dökülür, dostuna dilinden...
hal böyle olunca düşünürüm ve sorarım kendime var mı böyle bir dostum?
..............................
çok konuştum biliyorum güzel kalem, affola...
va bu kalem ne yazsa güzel yazıyor,
gönülden tebrik ediyorum...
HEP O
Aşk geldi, kan gibi
Damarlarıma derime doldu.
Beni benden aldı,
Varlığımı sevgiliye doldurdu.
Kısaca;
Bana benden kalan bir ad;
Ancak ötesi hep o...
Mevlana hz.