- 1244 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Marka
MARKA
Darbeler adlı öykünün devamıdır.
Bay K gazetede yazılanlara şöyle bir göz atıp, Bayan Naz’ın öyküsünü okumağa başladı.‘Yalnızlığına kaç dostum! Seni büyük adamların gürültüsünden sersemlemiş, küçüklerin iğneleriyle de delik deşik olmuş görüyorum! Seninle nasıl susulacağını pekiyi bilir, orman ve kaya! O sevdiğin ağaca benze yine sen, o geniş dalıyla sessiz ve dinlercesine sarkar o deniz üstüne. Yalnızlığın bittiği yerde, pazar yeri başlar, pazar yerinin başladığı yerdeyse büyük oyuncuların gürültüsü ve ağılı sineklerin vızıltısı başlar. Dünyada en iyi şeyler dahi, göstereni olmazsa değersizdirler. Bu göstericilere büyük adamlar ‘halk’ der. Halk pek anlamaz yaratıcılıktan, ama büyük şeylerin bütün göstericilerinden ve oyuncularından hoşlanır. Onların göze görünmez öclerinden kaç! Onlar sana karşı öcden başka bir şey değildirler. Artık el kaldırma onlara! Sayısızdır onlar, hem senin yazgın sinek kovmak değildir ki!’diyen Ünlü felsefecinin sözleriyle başlanmış ve devam edilmişti. Donna Karan Newyork spor ayakkabıları elinde merdivenleri koşarak inen Naz’ın dudakları kıpır kıpırdı. O gece Birleşik Markalar Derneği Başkanının yemek davetini kabul etmişti. Ne geceydi! ”Bütün Dünya Markaları Birleşsin” diyen dernek başkanının kendisine gülümsemesine Mona Lisa gülüşüyle karşılık vermişti. Kıpırdayan dudaklarında Tarkan’ın “Oynama şıkıdım, şıkıdım” şarkısını söylüyordu. Takıldığı yine başka bir karanlık gecede Tarkan bu şarkıyı söylerken sırılsıklam olan beyaz gömleğini çıkarmış, Naz’a doğru fırlatmıştı! Ama yakalayamamıştı! Uzaktasın! Ben sana yetişemiyorum ki demişti. Tarkan yine o gecede çıkardığı gömleğin yerine Sergio Tachini tişörtünü giyerken, Naz’la göz göze gelmiş, göz kırpmıştı. Sanki ona “Biliyorum sadece bu salonda sen bilebilirsin bu tişörtün markasını diye işaret vermişti. Bağladığı ayakkabısın düzeltirken eşofmanının ezilen parçasını gördü. Değiştirmeliyim! Artık modası geçti bu Nike eşofmanın. Şimdi Pumalar moda dedi. O an tekstil sektöründeki, modadaki tüm markalar sanki birleşmiş Naz’ı ortaya doğru iterek etrafın da üçgen bir şekil almışlardı. Her biri “marka-patent-tasarım-tescil “sloganı atıyorlardı. Naz hepsinden çok almak için çok parasının olması gerektiğini biliyordu. Onları elde etmek için çok çabalayacağının daha nice karanlık gecelere mal olacağını da biliyordu. Amma! Olsundu. Eninde sonunda tüm marka dünyasının malları benim olacaksınız, bende sizden öç alacağım. Diyordu. Birleşik Markalar Dernek Başkanıyla olan yemek davetini hatırlarken, hayatındaki bu önemli fırsatın tadına varacağını düşünürken yeni bir karanlık gece daha olacak demişti. Bu daveti hatırlayarak içini sevinçle karışık hüzünle doldururken Tarkan “ ben markayım” diyerek Naz’a doğru ilerlemiş göz göze gelmişlerdi. Tarkan “acayipsin! Oynama” diyordu oda Sezen Aksu’nun “Vazgeçtim! gözlerinden, sözlerinden” dizeleri ile karşılık verdi. Merdivenin başında ”benim spor ayakkabılarımın aynısını mı aldın! Diyen kızının sesi ile irkildi. Sanki kıyamet kopmuş gibi çığlık çığlığa ağlayan Sezen “Bir gün senden öyle bir öç alacağım ki anne göreceksin!” Diye bağırıyordu. Anne sözcüğünün evrende çağrıştırdığı mistik hava bozulmuştu kızının ağzında. Anne olmanın en büyük değer olduğuna inananlara çok sevdiği bir yazarın” Anne özverinin cisimlenmiş hali ise o zaman kız çocuğu da onarılması mümkün olmayan kabahat demekti.” Satırlarını hatırlattı. Mona Lisa gülüşünü yineledi.’Değişeceğim! Tüm değerlere ihanet edeceğim, setleri yıkıp, bilinmeyene doğru da bir gün başımı alıp gideceğim. Daha çok gencim hayatımın üçüncü evresindeyim! Hayatımın şurasını burasını da değiştirerek yeniden yaratacağım derken, bugünkü yapacağı koşudaki rastlantılara daha dikkat edecek! Onun dediklerinin de izini sürecekti. Yalnızlık ve özgürlük istedi. Bir başıma kalamıyorum mu ki ben. İkinci bir kişi olmalı mı ki mutlaka hayatımda! Çevremdekiler hem bildik birileri, hem bana yabancılar, hem dost görünüşlü, hem de düşmanlar çevremi boş bulunca gelip yerleşiyorlar hayatıma. Sokaktaysam koluma giriyorlar, yüzüme gülüyorlar dedi. Kaşlarını çattı. Hemen kalabalığa dalmalıyım, ilk karşılaştığım erkekten ateş istemeliyim! Yo, yo! Yol sormalıyım. Yasak bana yolcusuz sokaklar, boş park kanepeleri, otel odaları, kimsesiz yollar, sinemalar, meydanlar, kahveler, karanlık geceler ve yer altıları. Yüzlerce yüz görmeliyim. Erkek yüzleri mi olmalı bunlar! Yaşamım terslikler ve yanlışlıklarla dolu. Biliyorum bunu! Rastlantılar ama sadece rastlantılar bir şeyle söyler bize diyen yazarın satırlarını aklından tekrar, tekrar geçirdi. Yazar” önemli olan çingenelerin kahve falına bakar gibi yapıp önemli karineler çıkarmaktı.”demişti. Rastlantılarının sesine kulak vermeyi kararlılıkla sürdüreceğini düşünürken büyük kentlerde yalnızlık çok derinden duyuluyor, bir tane tanıdık çıkmadı henüz! Yoksa ben küçük kentlerin kadını mıyım? Neden herkes beni tanısın istiyorum ki. Diye düşünürken yoldan geçen bir erkeğe çapkın, çapkın baktı, uzaktan gördüğü diğer erkeğin koşup koluna girmek geldi içinden “yalnızlık sana yasak, hep insanlarla ol, onlar için yaratılmışsın diyen kalabalıkların ve amazonların seslerine de kulaklarını tıkadı. İkizler burcundandı. Adını Zan koyduğu içindeki öteki, çok güzelsin! Yaptığın koşuda saçların bozuldu, dağıldı, kokun değişti biliyor musun? Diye söylenirken akşamki yemekte geçireceği tacizlik boyutundaki karşı cinsten göreceği cinsel dürtülerin olmadığı bir dünyayı da düşlemeden edemediğini anladı. İç geçirdi. Suçum çok güzel ve kusursuz olmam da. İş hayatında başarılı olmak için çabaladığım bu zindelikte vücudum esnek olmalı, ince olmalı, hatta kalbim de çok hızlı çarpmalıydı. Dedi ve koşmaya devam etti. Kendini bir an herkesin çok bildiği gözde mekanların birinde hissetti. Birleşik Markalar Dernek Başkanı o gece elinde tüm markaların tescil edildiğini gösteren Patentleri alınmış markaların kataloğunu masanın üzerine koyarken” Grafikerler ne kadar tüm marka amblemlerini birbirine benzer şekilde çizseler de göreceksin! Amblemlerin hepsi ayrı, ayrı! Siz Kadınlar ne kadar birbirinize benzerseniz de ihtiraslarının peşinde yorulan kadınlarla, yeteneğini tüketmiş kadınlar birbirlerinden ayrılırlar sadece! İhtirasın zehirlediği kadınları ilk bakışta tanırım! Aynı imiş gibi görünseler de, faklıdırlar, bunlar çevrelerini yanar tutuştururlar. Hiç bir yetenek derecesi onların ihtiraslarını karşılamağa yetmez. Sonuçta hiçbir yetenek akıldışı değilken birçok ihtiras akıl dışıdır!’ Demiş elindeki kitabı Naz’ a doğru uzatarak ’ Çağrıştırdığı değerlerle anlam bulan, sırası belli olmayan, tüm markalara bakmak ister misin? Dermiş ve onun marka ihtirasını anlamıştı! Birden içindeki Zan tüm çıktığı, birlikte olduğu, hayatını verdiği, karanlık gecelerdeki erkekleri markalaştırma sırasına koymayı aklından geçirdi. Ne tuhaf! Sanki karşısındaki erkekte kendince markalaştırdığı kadınları aklından geçiriyordu. Öyle markalar vardı ki, herkes onların peşindeydi. Acaba karşısındaki kadını hangi markaların sahibi idi? Hangi markaları arıyordu? Hangi markaları çağırıyordu? Hangi markaları giyiyordu? Hangi markaları satıyordu? Hangi markalardan para kazanıyordu? Hangi markalardan korkuyordu? Aradığı markayı bulmuş muydu diye içinden geçirirken kataloğu Naz’ a doğru uzattı. Marka olabilmesi benim elinde olan bu yasak meyveyi biraz sonra yiyeceğini düşünürken midesinin guruldadığını, pantolonunun kabardığını hissetti. Yasak ve marka meyveyi yemenin ikili bir anlama sahip olduğunu bilen onları arayanlardandı. Birden bu karşısındaki kadınla birlikte olmak istediğini fark etti. Birlikteliklerinde de bu kadınla çilek yiyebileceğini düşledi ama alerjen bünyem buna dayanamaz antihistaminik ilaç almam gerekebilir, ilacımda yanımda yok diye iç geçirmişti. Öte yandan da bu kadınla beraberce ölümsüzlüğe erişmeyi o kadar çok istiyordu ki kabaran pantolonun önünü eliyle gidermeye çalışsa da kadının Mona Lisa gülümsemesiyle, kendisine bakması da her şeye yetti. Islanmıştı bile pantolonu! Ne kadınmış bu be! Şu halime bak! Ne hale geldiğimin farkında bile değil! Dedi ve kadının karşısında utandığını hissetti. Birden Kadın ’O halde dün geceki konuşman da ”dünya markaları birleşin” demiştin. Ayrı, ayrı gördüğün tüm markaları nasıl birleştireceksin sorusunu sormuştu. Bu hikayeleri yazmaya çalışan bende irkilmiş bir vaziyette onlara bakıyordum. Kadın bir yandan sayfaları çeviriyor, bir yandan da bakıyordu. Şaşırmış bir şekilde bu karşılıklı oturan çiftlere acıyordum. Pazar ekonomisinin kurbanlarıydılar! Yüzyılımızda çekici olabilmek için bir erkeğin hırslı ve saldırgan olması gerekirdi. Sosyal ve hoşgörülü olmasının hiç önemi yoktu, her şey çok para kazanan bir işinin olmasıyla, en gözde markları giymesiyle, marka mekanlarda boy göstermesiyle ölçülürdü. Böylece iki insan kendi alım güçlerine göre piyasadaki en uygun nesneyi bulduklarına inandıkları an hemen aşık oluyorlardı birbirlerine. Parasal başarının en üstün değer olarak görüldüğü, pazarlamanın hakim olduğu bir kültürde insanlar arasındaki ilişkilerinde ticari ve iş piyasalarında geçerli olan alış-veriş yöntemleriyle gerçekleştirilmesine şaşmamak gerekti! Alış-veriş ihtirasının kurbanı Bayan Naz’ın başına Gelenleri bir sonraki Ben Güzel miyim? Adlı öyküsünde yazacağım. Sevgilerimle.
Nezihe ALTUĞ