- 1957 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
PAZAR SOHBETİ : PARMAK
Çok sıkıldım. İnanın bana, çok sıkıldım. İnsanların, karşıma geçip, işaret parmaklarını burnuma sallamalarından, çok ama çok sıkıldım.
Elli yaşıma geldim, inmedi gitti o parmakları. Çocuktum, annem sallardı, parmağını. “ Hımm..” nidaları arasında. Okula başladım. Öğretmenler “ Eser! ” dedikleri anda bilirdim ki, parmak burnumda. Mezun oldum, evlendim, anne oldum, kendime yeni bir hayat kurdum tek değişmeyenim, burnumun ucundaki parmak oldu.
“ Tanrı, o parmağı, benim burnum için mi yarattı acaba? “
Benim, en genç arkadaşlarım, sizlersiniz. En yaşlısını, İlk okul 3. sınıftan beri tanırım. Orta yaşlı olanlarla da arkadaşlığımız, kırk senelik oldu. Hepsi bilirler ki, ben “ Ağrım var “ demem. “ Canım yanıyor “ demem. “ Derdim var “ hiç demem. Ben, Güzin Abla’yım dır. Dinlerim. Çözüm üretirim. Örneğin, sabah beni ararlar, yapmaları gereken işleri ya da gitmeleri gereken yerleri, sayarlar. “ Ben nasıl kalkacağım, bunca şeyin altından? ” diye sorarlar. Ben de onlara, günlerini programlarım. Kimin evinde ne olmuş, bilirim. Kocaları bile, bir sorun olduğunda, beni ararlar. Hiç de şikayetim yoktur. Senelerdir, böyle gelmiş, böyle gider.
Bizim aile kadınlarının, ortak özelliği, mızmızlanmamalarıdır. Ağrın mı var? Yutarsın hapını, oturursun aşağı. “ Ağrım var demekle, ağrı geçmez “ derdi, annem. “ Onun için, boşuna konuşup da kimsenin kafasını şişirmeyin. Size ders olsun. “ Nasıl bir dersse artık? Hele koca’ya, asla söylemeyeceksin. “ Ah, oh, ıh “ gibi, acı ifadesi olan nidalar da yasaktı. “ Sazlı, sözlü hasta olmayın “ derdi, bizim evin komutanı, annem. “ Sorunun varsa, ağlayıp, sızlanarak vakit kaybedeceğine, topla aklını başına, çöz.” Bu öğretilerle, büyüdük. Öyle de olduk.
İyi mi oldu? derseniz; Kimse, dizi dizi madalya asmadı, göğsümüze.:-)
Zaman geçti, evlendim, çocuk sahibi oldum. Arkadaşlarım da, beni takip ettiler. Her hafta, belli bir gün, toplanmaya başladık. Sohbet konularımız, genellikle, eş, kayın valide, kayın peder, çocuk olurdu. Herkes, sırası ile, şikayetlerini ya da memnuniyetlerini, anlatırdı. Ben, dinlerdim. Çünkü, çoğu, saçma sapan şeylerdi.
Dinlemek, izlemek çok önemli, biliyor musunuz? İnsanların, düşünce şekillerini, çok iyi analiz ediyorsunuz. Çok önemli bir şey öğrendim, bu dinlemeler sırasında. Sorununuzu anlattığınız kişinin, vereceği yanıt, önereceği yol hakkında, iki seçeneği var:
1- Kendi yapamadığını, size önermek.
2- Kendi yapamadığını, sizin de yapmamanızı sağlamak.
Her iki seçenekte de siz yoksunuzdur. Oysa insan, derdini kime söyler? Kim ile paylaşır? Kendisine en yakın hissettiği insanla, değil mi? O insan, o’nu en iyi tanıyan insandır. Bu durum, dinleyiciye, çok önemli bir görev yükler: Karşısındaki kişinin, kişiliği, yapabilirliği, şartları doğrultusunda, bir öneride bulunmak, yönlendirici olmak. Ben, bu vasıflarda iki dinleyici gördüm, bu güne kadar. Onların ismi de “Dost “tur zaten, “Arkadaş” değil.
Dost, gerektiğinde, sizi eşek sudan gelinceye kadar döven. Gerektiğinde, ölümüne kadar, arkanızda duran kişidir. Siz konuşmaya başladığınızda, kendisi gider. Konuşma sırası geldiğinde, siz olarak, geri döner.
Bir gün, bir arkadaşım aradı. Ortak bir arkadaşımızla, çarşıya çıkmışlar. Bizim ki, kendisine palto almış. “ Güle güle giy. Nereden aldın?” dedim. Bir mağaza ismi söyledi, nutkum tutuldu. “ Kızım sen hasta mısın? Sen, o dükkanın kapısından, hangi akla hizmet, girdin içeri? “ dedim. Yanındaki arkadaşın ön ayak olduğunu, söyledi. “ Ben de senin kocanı tanıyorsam, o paltoyu, geri götürür. Götürürse de haklıdır, çok pahalı. Hiç sesini çıkartma.” dedim. Ertesi gün aradı, paltonun geri gittiğini, söyledi. “ Bu da, sana, ders olsun. Senin kafan, çalışmıyor mu? Sen, kocanı tanımıyor musun?. Adamın imkanlarını, bilmiyor musun?. Ama sana kızmamak lazım. Asıl kızılacak kişi, yanındaki, o yalı kazığı. Bile bile nasıl çanak tutar sana? “ dedim. “ Sen olsan, beni o dükkanın önünden bile geçirmezdin, değil mi? “ dedi. Sustum.
Bütün bunları yaşayıp, izledikçe anladım ki, benim sorunumu en iyi çözecek olan kişi, benim. Bir, iki deneme yaptım. Baktım, hiç benimle alakası olmayan şeyler söylüyorlar. Ben de sustum. Susunca, sandılar ki, benim hiç sorunum yok.
Sonra, bir gün, pat diye, en beklenmedik şeyi yaptım. Hayatıma yeni bir yön verdim.
Ortalık bir karıştı ki, sormayın gitsin. Her kafadan, bir ses çıkıyor. Kim beni bir köşede, yalnız kıstırsa, nasihat ediyor.
Parmak? Olması gereken yerde, burnumda.
Özdemir Asaf’ın bir sözü vardır. Çok severim. Nasıldı?
“ Kendi bahçesinde dal olamayanın biri, girmiş bahçeme, ağaçlık taslıyor. “
Nereden geldi aklıma bu söz şimdi? Garip...
Neyse, vardır bir sebebi. Zaten yazı çok uzadı. En iyisi ben, noktayı koyup, kaçayım.
Eser Aslanlı
izmir
YORUMLAR
Bu ne güzel anlatım... Su gibi aktı sanki. Gülümsetti, kaş çattırdı, alın kırıştırttı. Çok da güzel şeyler verdi.
Anlatım tarzınıza gerçekten hayran kaldım. Bir de sona saklıyordum, unuturum belki, başa alayım; yazının kuralları, sayfaya yerleşimi, görüntüsü harika. Çoktandır böyle okumamıştım.
Gereken yerlerde tırnaklar, paragraflar arasında boşluklar, imla... Hepsi çok çok güzel.
Konu mu? O zaten ortak dert... Ama ben olsam bu kadar akıcı yazamazdım itiraf edeyim...
Sevgi ve saygılarımla...
Asaf'ı bu yüzden, hiç durmadan, okurum. Her okuduğumda, başka bir anlam çıkartırım, dizelerinden. Bu sözünü, uzun süre, tartışmıştık, bir arkadaşımla. Sayın Bektaş'ın da dediği gibi, bakış açısına göre değişkenlik gösterir. Bir de Cezmi Ersöz'ün bir kitabına isim olan sözü vardır: "Kırk yılda bir gibisin. Sen benim için kırk yılda bir gibisin; öyle eksik, öyle hazin, öyle paramparça... " Bu da tartışılacak bir sözdür.
"karşıya parmak gösterirken aslında diğer üç prmağımızla da kendimizi gösteririz, aslında kendimize sallarız o parmağı.." Hiç düşünmemiştim. Ne kadar doğru..:-))
Çok teşekkür ediyorum, her birinize, ayrı ayrı. Sevgilerimi gönderiyorum.
yazınızı okudukça baktım ki, kafamı hıhı der gibi hareket ettiriyorum,
15 yıl sonra ki kendimi gördüm kaleminizde,
mükemmel bir anlatımınız vardı, hep bizdendi kelimeleriniz,
eminim ki hep kendimizi bulduk içeriğinde...
parmak olayına gelirsek eğer, çalışma hayatımda öğrendim ki; karşıya parmak gösterirken aslında diğer üç prmağımızla da kendimizi gösteririz, aslında kendimize sallarız o parmağı...
ve çok sevdiğim bir dörtlük düştü aklıma yazınızla birlikte,
beni bir ben bilirim, bir de beni Yaradan
bana bir ben lazım, bir de beni anlayan
yine biz değil miyiz en iyi bizi anlayan?
tebrik ederim eser hanım, çok güzeldi yazınız...
“ Kendi bahçesinde dal olamayanın biri, girmiş bahçeme, ağaçlık taslıyor. “
Ne güzel bir sözmüş bu böyle...
"Susunca, sandılar ki, benim hiç sorunum yok. "
Ne kadar doğru söylemişsiniz, susunca derdi yok zannediyorlar insanın.
Yüzümde bir gülümsemeyle okudum yazınızı, gülsem mi yoksa üzülsem mi karar veremedim açıkcası. Çok hoş bir anlatımınız var. Zevkle okudum, kaleminize sağlık...
Bir de bir söz vardı hani, o geldi aklıma ve paylaşmak istedim:
Her lafa verecek bir cevabım var ama bir lafa bakarım laf mı diye... Bir de söyleyene bakarım adam mı diye... Sonra da susarım genelde…
Saygılar...
İşaret parmağı bizi gösterirken, diğer parmaklar kimi gösterir acaba , onlarda şikayetçi olanı gösterir, bu nedenle pekte önemsememek gerek...
Özdemir Asaf çok güzel söylemiş...
Nasihat ederken ,örnek olunmal...
Bu sayfayı hep sevdim, hep özel oldu benim için...
Saygı ve Sevgilerimle...
Bu günlerde, yani emekli olduğum günden bu yana kendime ben de yeni bir yol çizdim ve insnalar gerçek anlamda şaşkınlıkları yaşıyorlar. Çünkü çok yorulduğumu ve bu yorgunluğn altından kalkamayacağımı hissettiğim için bu çişzdiğim yoldayım Eser hanım.
Keşke her birey, sorununu kendinden başkasını çözemeyeceğinin farkında olsaydı.
Güzel sohbetti yien. Sevgiler yüreğinize
Sohbet güzeldi.
“ Kendi bahçesinde dal olamayanın biri, girmiş bahçeme, ağaçlık taslıyor. “
İzin verin bunu değişik açıdan yorumlayım.
İki sonuç çıkar burdan.
1. Cılızdır bahçesi, kendi bahçesinde izafi olarak dal olamıyordur, ağaç olabiliyordur. Başkasının bahçesinde ise ağaç olabilirim sanması kendi bahçesindeki algısından kaynaklanır.
2.Bahçesi çok muhteşemdir kendi bahçesinde ancak dal olabiliyordur. Başkasının cılız bahçesinde ise o bir ağaç hükmündedir.
---
Bu da pazar yorumu olsun.
Tebrik ederim.