ORDA BİR KÖY VAR DAĞIN YAMACINDA
Son kullanma tarihi bir türlü gelmeyen düşüncelere benzer genelde yolculuklar. Ne gidilecek yollar tükenir ne de görülecek yerler biter. Bazı yollar vardır ki saatlerce bitmesin istersiniz ve insanlardan bir an olsun uzaklaşıp yollarla, doğayla baş başa kalmanın keyfini sonuna kadar çıkarırsınız ama bazı yollar da vardır ki bir an önce bitsin istersiniz, belki de yolun sonunda varılacak yere ulaşma çabasının verdiği bir hırs ile…
Üzerinden bugüne kadar kaç kişinin geçtiğini tahmin edemediğiniz yollarda araba kullanırken- belki de araba kullanmaya programlanmış biçimde sadece yapmanız gerekenleri yaparken- aklınız sizden ve bulunduğunuz ortamdan çok daha uzaklarda yolculuk yapmaktadır aslında… Düşünceler beyninizin kavşaklarında buluşmakta, u dönüşünün yasak olduğu yerlerden polislere inat dönmektedir…
Milyonlarca insanın belki de hayatları boyunca hiç uğramadığı ve görmediği bir dağın üzerinde, yaz güneşinin boğazınıza sarılırmışçasına sizi ısıtmasının eşliğinde, yolculuk yaparken birden bir köy takılır gözünüze. Üzerine ölü toprağı serilmiş dedikleri bu olsa gerek diye geçirirsiniz aklınızdan.
Adı ne acaba bu köyün? Ya da bir adı var mı acaba? Belki de terk edilmiştir… Ama terk edilmiş olsaydı balkonlara kurutulmak üzere asılmış olan biberler bu kadar taze görünmezlerdi diye düşünürsünüz…
“Dönmekte olduğum bilmem kaçıncı virajın sağ tarafındaki derin uçurumun arka tarafındaki yüksek dağın yamacına kurulmuş olan küçük ve sessiz köy” evet işte böyle anlatabilirim arkadaşlarıma bu köyü, mutlaka adını biliyor olmam gerekmez değil mi bir yeri anlatabilmem için…
Dağın yamacındaki köy… Hani şu evleri birbirinin içine girmiş gibi görünen, hiçbir hayat belirtisi olmayan, en yakın yerleşim yerine saatlerce uzaklıkta olan, sanki bir evi daha arasına kabul etmeyecekmiş ve limitini doldurmuş gibi görünen, ulaşım araçlarının ulaşıp ulaşmadığı belli olmayan bir köy…
Bu köyde nasıl hayat geçer diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Tatillerimde insanlardan ve olabildiğince teknolojiden uzak geçirdiğim bir ya da iki aylık bir zamana bile zor dayanan bir insan olarak bütün hayatımı burada geçirdiğimi düşünmek içimde bir sıkıntı doğmasına sebep oluyor. Nefesim kesiliyor, göğsüm daralıyor…
Benim bu düşüncelerime karşılık olarak köydeki pencerelerinin arkasından gizlice beni izlemekte olan insanlar da bana acıyorlar mıdır acaba. Nasıl kendimi bu kadar teknolojiye kaptırmış olduğumdan, nasıl bu kadar insanlara tahammül edemez hale geldiğimden ya da istesem de bir türlü onlar gibi huzur dolu olmayı başaramayışımdan bahsediyorlar mıdır acaba kendi aralarında…
Kim bilir belki de görünen köyün başka bir yüzü vardır benim göremediğim, tıpkı bir buz dağı misali. Ya da belki, bir de o taraftan bakmak gereklidir bu tarafa…
Gözümüz kapalı eleştiriyoruz herkesi ancak doğru olan onlar da, asıl yanlışlık bizde mi acaba diye düşünmüyoruz hiçbir zaman…
Alakası yok belki ama bir söz vardı hani, biraz da ben ekleme yapıp öyle bitirmek istiyorum bu yazıyı:
“Her şey üstüne üstüne geliyorsa, belki de sen ters yönde gidiyorsundur.”
Arkanı dön ve yürümeye devam et, kim bilir belki ters yönde yürüyen kendinle karşılaşırsın ve onu birlikte yürümeye ikna edersin…
Madalyonun ters yüzünü de görebilmeniz umuduyla,
Sayglarımla…
Pelin…
2009
YORUMLAR
Sen, solaryum salonunda yanarken, fitnes salonunda yağ eritip, kas yaparken, sauna da ter atarken uzakta bir kadın var, bilmelisin.
O, tarlada güneşin altında yanıyor, elinde çapa ya da kazmayla eğilip doğrulurken yüreğinin yağına kadar eriyor, tepeden ayak tırnaklarına kadar ter akıyor, sırtında yüküyle evine dönerken kas yapıyor.
Sen, hem rejim yapıp, hem de gününüz için fırında pasta-börek yaparken, uzakta bir kadın var, bilmelisin.
İçi boşalmış un çuvalını, yere yaydığı bir yaygıya silkiyor. Tandırda yapacağı ekmeği bir lokma daha büyük yapabilmek için...
Sen baharda aldığın elbiseni modası geçti diye paspas bezi yapmak için parçalarken, uzakta bir kadın var bilmelisin.
Üç yıl önce kaba ipliklerle diktiği pazen elbisesinin parçalanmış kol ağızlarını, etek uçlarını, bulabildiği bir pazenle yamamaya çalışıyor. Nasırlı elleriyle tuttuğu iğnesine taktığı ipliği kalın ve teğitler seyrek mi seyrek...
Sen, yine modası geçti diye geçen yıl aldığın çizmeni çöpe atarken, uzakta bir kadın var bilmelisin.
Çapa dönüşü, sivri bir taşa çarpıp yırtılan lastik ayakkabısından çamur giriyor ve o, plastik poşetten kestiği bir parçayla çamurun beyaz ayak parmaklarına ulaşmaması için tıkaç yapıyor...
Sen, her sabah yüzüne envayi tür kremleri boca ederken, uzakta bir kadın var, bilmelisin.
Ateşli bir hastalık sonucu uçuklayan dudaklarına sürecek bir pürtük krem bulamadığından, kırık aynasına bakmaksızın, dudaklarına margarin sürüyor...
Sen, hergün ithal malı şampuanla saçını yıkarken, uzakta bir kadın var, bilmelisin.
Saçağı kısalmış süpürgenin kaldırdığı tozlar saçlarını kirletmesin diye sımsıkı başörtüsünü bağlıyor. Öyle yapmasa biliyor ki, rafta duran yeşil sabun daha erken eriyip-tükenecek...
Sen, gecenin geç vaktinde zindelikten uyuyamayıp, can sıkıntısıyla sıcacık salonunuzda volta atarken, uzakta bir kadın var, bilmelisin.
Sabah namazından beri çalışmasına rağmen işleri bitirememenin de verdiği bezginlikle, pamuk yorganına bürünmüş, ağırlığı döşeği delecek gibi...
Ne mutlu köyde yaşayanlara ve yaşamayı hedef seçenlere.
Köyde başkalarının hayatını değil kendi hayatınızı yaşarsınız.
Ve hayatın ne demek olduğunu en iyi köyde kavrarsınız.
Yükselenyıldız tarafından 2/22/2011 12:01:08 AM zamanında düzenlenmiştir.
pelin
Yüreğinize sağlık...