- 595 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MARK BRUZONSKY'NİN KONUŞMASI 2
Eğer Profesör NOAM CHOMSKY’yi davet etmiş olsaydınız:’’Anlaşmalar, ABD-İsrail ayrımcılığının uç örneğinin göstergesidirler…1980’lerin Şaron Planı’na çok yakınlar.Eski Güney Afrika’daki korkunç Apartheid sistemine benzetilmelidirler(Filistinlilere karşı olarak).’’
Eğer Profesör EDWARD SAID’i davet etmiş olsaydınız:’’Barış süreci’’ibaresinde dilin keyfi katli vardır. insanların acı çektiği ve haksız liderlerin sömürüyü artırmalarına sebep olan Nobel Ödülleri aldıkları bir zamanda,doğrudan korkmamak şarttır…Barış getirmenin tersine,bu anlaşma Filistinliler için daha beter acılar ve İsrailliler için de belli tehditler getirecek.Oslo barış sürecinde yer alan İsrailli,Filistinli,Amerikalı veya Avrupalı liderler ilkesiz davranmışlarıdır.Daha da kötüsü,entelektüeller,akademisyenler ve uzmanlar,söylemlerine,uzmanlıklarına ve bilgilerine ihanet etmişlerdir.Bu ihanet,sevinecek hiçbir durum ortada yokken olanları tebrik eden,alkışlayan,kutlayan özellikle Amerikan medyasının yaklaşımına uymuştur.’’
Eğer Dr. EYAD SARRAJ’ı davet etmiş olsaydınız-Dr.Sarraj, psikoloji doktorasını Harvard Üniversitesi’nde tamamlamış bir Filistinlidir. Aşağıdakileri,Georgetown Üniversitesi tarafından düzenlenen bir forumda dile getirmiştir:’’Hukukun üstünlüğüne karşı değiliz;aslında biz bunu istiyoruz.Adalet ve kanun önünde eşitliği istiyoruz.İsraillilerin elinde harcanan,vahşet,aşağılama dolu baskı yıllarından sonra,insanların hakları olduğunu ve onlara değer verildiğini görmek istiyoruz.Buradaki insanların beklediği şeyler,vakar ve gurur.’’
Dr.Sarraj bundan beş yıl önce,’’Neden Hepimiz İntihar Komandosu Olduk’’ adlı önemli bir makale yazdı. Makale, ABD dışında her yerde yayınlandı.Dr Sarraj şöyle demişti:’’Filistinliler bugün intihar komandosu olmamak için mücadele ediyorlar.Zaten asıl şaşırtıcı olan da intihar komandolarının varlığı değil,bu kadar az olmalarıdır.’’
Eğer ROBERT FISK’i davet etmiş olsaydınız –son 25 senedir Britanya’daki The Independent gezetesi yazarı, Ortadoğu bölgesinin en kıdemli Avrupalı muhabiri. Yaklaşık beş sene önce,son olaylar onu haklı çıkarmamışken henüz,benimle yaptığı bir röportajda şunları söylemişti:’’Gazetemde ‘’barış süreci’’yle ilgili yazarken hep tırnak içine alıyorum çünkü bu bir Amerikan ifadesi,kesinlikle Ortadoğu’ya ait değil…’Barış süreci’ hakkında söylenebilecek tek şey,ölü olduğu,bitmiş,kapanmış olduğu.Amerika’ya geri döndüğümde gözüme çarpan gerçek,insanların bundan ne kadar bihaber olduğu.Ben,Ortadoğu gerçeğini yaşamak zorundayım ve son iki üç ayda karşılaştığım hiç kimse,hatta işin en başında ben gene inanmasam da sürecin işleyeceğine inananlar bile,şimdi anlaşmanın ölü ve tamamen bitmiş olduğuna inanıyorlar.’’
Eğer HAYDAR ABDÜL-ŞAFİ’yi davet etmiş olsaydınız-Madrid Konferansı’nda ve Oslo ya
kadar tüm uluslar arası görüşmelerde Filistin Delegasyonu Başkanı.1993’te Beyaz Saray’daki törene,daha sonra neler olacağını öngördüğü için katılmayan, laik tutumuyla bilhassa önce çıkan bir laik Filistinli: “Hamas ve İslamcıların direniş hareketlerine nasıl bakıyoruz? Filistinliler, meşru silahlı mücadele gibi, kendilerini işgalden kurtaracak her yönteme müracaat etme hakkına sahiptirler. İsrail’in askeri gücü ile hukuka meşruluğa ve Birleşmiş Milletler kararlarına kulak asmayışı, gerçek bir şiddet sebebi… İsrail son zamanlarda soğukkanlılıkla o kadar çok Filistinli öldürdü ki… Tutuklayabilecekken öldürmeyi tercih etti hepsini… Dünya bu barışı sürecinin gerçekte barış süreci olmadığını, çıkar yol olmadığını anlayacak…”
Eğer Profesör CHARLES BLACK’ i davet etmiş olsaydınız-anayasa ve uluslar arası hukuk alanında Amerika’nın en saygın akademisyenlerinden. Tüm öğretim yaşamını Yale Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde geçirmiş olan Charles Black, ülkesinde, ABD, İsrail ve Filistinliler hakkında yazdığı makaleyi basacak yayınevi bulamadı: “ Filistinliler, saçma sapan duruşmalardan ya da hiç duruşma yapılmadan iğrenç, şartlar altında hapsediyorlar. Düzeli olarak ateş ediliyor onlara ve ölümün hiç unutulmaması için ne kadar gerekiyorsa o kadar Filistinli he öldürülüyor. Sakat bırakılmış, ya da hayat boyu yara izleri taşıyacak olmalarına rağmen, yine de tekrar tekrar sokaklara çıkıyorlar. O genç insanlar…Bu tür davranışı ortaya çıkaracak karakter özelliği nasıl adlandırmalıyız? Neden kararsız kalıyorsunuz? Kelimenin ne olduğunu biliyorsunuz.Neden söylemekte kararsınız? Bu kelimenin Amerika’da onlar için asla kullanılmadığını bildiğiniz için mi? Yoksa o kelimeyi telaffuz sonra duygu ve düşüncelerinizde bir devrim olması gerektiğini bildiğiniz için mi korkuyorsunuz? Doğrusu, bu ikinci konuda çok haklısınız. Bu sizi rahatsız mı ediyor? Size yardım edeyim. Sizin için bu kelimeyi ilk defa telaffuz ederek başlayacağım.O kelime’ cesarettir.
Ve nihayet. Daha pek çok isim sayabilirim ama, Hindistan’ın en prestijli edebiyat ödülünün sahibi olan ve yazdıkları ABD hariç dünyanın her yerinde yayımlanan ARUNDHATI ROY’ U davet eseydiniz.Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yönelik saldırılar hakkında şunları yazıyor: ‘Saldırılara sebebiyet veren kızgınlığın kökleri Amerikan hürriyet ve demokrasisinde değil de, ABD hükümetinin Amerika dışındaki ülkelerde kendi içinde savunduklarının tamamen aksi şeyleri vaat etmesi ve savunması-askeri ve ekonomik terörizm, isyanlar, askeri diktatörlükler, kökten dincilik ve tahayyül edilemez şiddetteki soykırım ,olabilir mi? ‘artık Bush ve Bin Ladin , ikisi de aynı söylemleri kullanıyorlar. İkisi de birbirini ‘yılanın başı’ olarak niteliyor. İkisi de sık sık Tanrı’ya atıfta bulunuyorlar ve yeni bin yılın terimi olan ‘iyi’ ve ‘kötü’ sözcüğünü kullanıyorlar. İkisi de şüphe götürmeyecek suçlara bulaşmışlar. İkisi de tehlikeli derecede silahlı – birisi , aşırı gücün rehaveti içinde sırtını nükleer silah deposuna dayamış, öteki ise tamamen umutsuz yığınların ateşli ve yıkıcı gücüne güveniyor… Akılda tutulması gereken önemli şey , ikisinin de birbirinin alternatifi olamayacağıdır.’
‘’Başkan Bush’a bütün saygımıza rağmen, dünya insanları, Taliban ve ABD arasında seçim yapmaya mecbur değiller. İnsan medeniyetinin bütün güzelliği, sanat, müzik, edebiyat, bu iki aşırı kutbun ötesinde yatar. Bütün dünya insanlarının orta sınıf tüketiciler olması şansı ne kadar azsa, tek bir dile mensup olmaları şansı da o kadar azdır. Çıkış yolu, iyi- kötüye karşı veya Müslümanlık-Hıristiyanlığa karşı şeklinde basite indirgenemez. Asıl mesele , çeşitlilik ve farklılık nasıl uzlaştırılır, baskıya – ekonomik , askeri , dil, dini ve kültürel, her tür baskıya karşı konulur, bu olmalıdır.’’
Lütfen sarsıcı bir şiirle müstakbel felaket yerine muhtemel kurtuluşun tohumlarını içeren bir şiirle bitirmeme izin verin.
Eğer , İsrail’in gayet iyi tanınan ve saygı gören İsrailli oyun yazarı ve program yapımcısı DAN ALMAGOR’u davet etseydiniz size bu şiiri okuyabilirdim. Bunu , ilk defa, birinci intifada sırasında Filistin’in Nablus kentini ziyaret ettikten sonra yazdı. Yazmadan önce emin olmak için ikinci kez gitti oraya. Yanında bu kez yakın arkadaşı, sonraları Savunma Bakanı olacak General İshak Rabin vardı. Sonra da yolları ayrıldı zaten. Bu şiir, sadece İsrail ve Filistinliler hakkında değil , bilhassa şimdi , hepimiz hakkındadır.
ÇOCUKLARI DA VURMALIYIZ DEĞİL Mİ?
Bu insanların çoğu,
Yüzlerce yıldır olduğu gibi,
Zeytin hasadı yapmak istiyorlar bütün yürekleriyle…
Bu insanların çoğu,
Çocuklarını büyütmek istiyorlar bütün yürekleriyle…
Taş fırlatmak değil,
Yada molotof kokteylleri…
Barış içinde çalışmak,
Ve barış içinde oynamak istiyorlar…
Ve bir bayrak dalgalandırmak.
Bir bayrak.
Kendi bayraklarını.
Ve o bayrağa bakıp ağlamak istiyorlar
Bizim de yaptığımız gibi,o gece,heyecan içinde.
Ve hiç hiç hiç,
Ama hiç hakkımız yoktu dünyada
Onların bu arzularını çalmaya
Bu bayrak,bu gözyaşları…
Daima,daima diğerlerini izleyen
Bu gözyaşları.
Biz savunmamızı hazırlamaya başlayalım.
Pek yakında lazım olacak bize çünkü.
Bütün bunları sahiden yapanlar
Ve hala yapmaya devam edenler
Ve bütün bunları sessizlikle karşılayanlar
Ve hala sessizlikle karşılamaya devam edenler
Ve hiç bir şey söylemeyenler
Ve dillerini şaklatarak,
“bir şey yapılmalı sahiden;
(Ama bu gece olmaz,konsere gideceğim
Galaya gideceğim,
Bir doğum gününe davetliyim!)’’diyenler
Hepimize çağrı gelecek bir gün
Albay’ın duruşmaları için.
Albay’ın duruşmaları yaklaşıyor
Gelecek zamana,başka çaresi yok,kaçışı yok bunun.
Generallerin,albayların
Tümenlerin,taburların
Ve müfreze komutanlarının…
Gelecek duruşmaları
Kaçış yok…
Çünkü böyle işliyor tarih,
Peki,ne söyleyecekler o zaman?
Albaylar,yüzbaşılar,onbaşılar,
Ne söyleyecekler?
O şiddet hakkında,o zulüm hakkında
Havaya uçurulan evler,
Ve en önemlisi,
O büyük aşağılama
O aşağılama hakkında
Ne söyleyecekler?
Duvardaki yazıları silmeye zorlanan hastalar hakkında,
Bayrağı indirmeye zorlanan ihtiyarlar hakkında,
Ki,bir elektrik direğinden
Elektriğe tutulan ve direkten düşüp
Bacağını kıran…
O ihtiyar hakkında ne söyleyecekler?
Yaşlı sucu hakkında…
Eşeğinden indirilip
Eğlence olsun diye,
Yerlerde sürüklenen
O yaşlı sucu hakkında ne söyleyecekler?
Kulağımızı tıkadık,
Yüreğimizi tıkadık,
Acımasız,küstah ve dilsizdik,
Kim sanıyoruz ki kendimizi,
Bu kadar sağır ve dilsiziz biz?
Gözümüzün önünde olanı görmemek bu,
Onlar da bizim kadar,bizim kadar,
İnsan.
En azından bizim bir zamanlar
Olduğumuz kadar
İnsan.
Sadece 41 yıl önce
Ne daha az çalışkan, ne daha az akıllı
Bizim kadar hassas,umut dolu,
Karılarını ve çocuklarını sevdiler bizim kadar,
En az bizim kadar yaptılar bunu.
Ve bizim çocuklarımız onlarınkini vuruyor şimdi.
Mermiyle,plastik mermilerle ve gazla.
Filistin devleti kurulacak.
Bir şair yazmıyor bunu.Tarih görevini yapacak
Mevsimler gelip geçecek.
Hayat devam edecek,gayet iyi bildiğimiz gibi.
Evlilik,doğum,ölüm,hepsi aynı.
Ama o utanç yok mu? O utanç?