- 1856 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SARIKAMIŞ DEDİKLERİ
SARIKAMIŞ DEDİKLERİ
II.Abdülhamit Han’ın Siyonist tahrik ve planıyla tahttan indirilmesi…
İttihat Terakki maceracılarının 1909 yılında iktidarı ele geçirmesi…
Hemen arkasından Trablusgarp’ın elden çıkması…
Petrol sahalarının İngiltereye peşkeş çekilmesi…
1912-1913 Balkan hezimetleri, dağılan, ağırlıklarını Bulgar’a kaptıran, paşaları emekliye sevkedilmiş, eğitimsiz, teçhizatsız, silahsız, aç açık bırakılan bir ordu…
Emir komutası Alman generallerine bırakılan bir ordu…
1914 yılında istişaresiz, görüşmesiz, Enver Paşa’nın kararıyla Birinci Dünya Savaşı’na sokulan devlet…
1914 Kasım ayında doğudan saldıran Ruslar…
Bir kısmı, Arabistan, Suriye, Irak cephelerinden, bir kısmı da, Tokat Amasya, Ordu, Samsun, Trabzon, Giresun, Bayburt, Gümüşhane, Erzurum, Erzincan gibi illerden derlenen ve cepheye yürütülerek alelacele getirilmiş taze fidanlar… Ayakta çarık, üstte yazlık elbiseler, iaşesiz aç bir III.Ordu…
Ruslara karşı cepheye sürülen III.Ordu…
Erzurum yakınlarında Köprüköy ve Azap muharebeleriyle, zafer mi hezimet mi olduğunu dahi hala kavrayamadığımız iki meydan savaşı…
Harf inkılabı ile dumura uğratılmış istihbarat…
Balkan savaşlarındaki disiplinsizliğe inat, disiplin adı altında askerciklere uygulanan katı ve acımasız kurallar…
Hastane yok, doktor yok, ilaç yok, bit çok, çamaşır yok, iaşe yok…
Dizanteriden sapır sapır kırılan askerler…
Enver Paşa’nın Almanların kulağına fısıldaması ile yaptığı ve kendince dahiyane kabul edilen “Sarıkamış İhata Manevrası” planı...
Kağıt üstünde şahane gözüken, ama 3000 metre yükseklikteki Allahüekber dağlarını, yol olmaksızın, vasıta olmaksızın, kışlık elbise ve ayakkabı olmaksızın, adam boyu karla kaplı olarak, eksi 30-40 derece soğukta, gece gündüz durmadan yürüyerek yaya geçme ve Rusları Sarıkamış’ta arkadan kuşatma esasına dayanan, gerçekleşme ihtimali bindelik hesaplarla ölçülebilen bir plan…
Bu planı hazırlayan Enver Paşa… Başkomutan Vekili Enver Paşa, zaferden o kadar emindir ki, zaferin şerefini kimseye kaptırmamak adına Erzurum’a gelmiş ve III.Ordu’nun komutasını üstlenmiştir.
3 tane kolordusu bulunan III.Ordu’nun, bir kolordusu Rusları oyalayacak, 125 bin askerden oluşan iki kolordusu da, Allahüekber Dağlarını aralık ayında yaya olarak aşarak, Sarıkamış’a sarkacak, demiryolunu keserek Rusları arkadan kuşatıp imha edecektir.
22 Aralıkta plan yürürlüğe girer.
Hızlı yürüneceğinden askerin çantaları ve kaputları çıkarttırılıp bıraktırılır…
22 Aralık 1914 tarihinde, yazlık elbiseler içinde, kaputsuz, ayaklarında çarık, erzaksız, yola çıktı iki kolordu.
125000 eratıyla…
9.Kolordu, Oltu-Bardız yoluyla Sarıkamış’a yürüyecek, 10.Kolordu ise daha kuzeyden ve daha büyük bir yay çizerek aynı yere gelecekler, birleşerek Sarıkamış’a taarruz edeceklerdi.
İlk günden fırtına çıktı. Isı düştü, kar yağışı arttı.
Ertesi günü ise ilk felaket kendini gösterdi:
9.Kolorduya bağlı iki alay birbirlerini düşman zannederek çatışmaya başladı. Top tüfek tarrakası saatlerce sürdü. Sonra durum anlaşıldı ama, 2000 şehit verilmiş, binlerce yaralı geri yollanmıştır. Bunun sebebi ise birlikler arasındaki haberleşmenin zayıf olması, istihbarat raporlarının ise yeni emredilen yazı şekliyle yazılma zorunluluğundan dolayı zaman almasıdır.
9.Kolordunun Oltu-Bardız arasında elverişsiz hava şartları dolayısıyla onbinlerce askerinin aç susuz, elbise ve ayakkabısızlıktan dolayı donarak şehit olması sebebiyle mevcudu çok azalmıştır.
10.Kolordu ise daha kuzeyden bir yay çizecekken, Kolordu Kumandanı Albay Hafız Hakkı Bey’in bir düşman birliğine rastlaması dolayısıyla, onları takip etmek için 9.Kolordu ile teması kaybetmesi neticesi, yanlışlıkla 30 km den fazla kuzeye düşmüş, böylece yürünmesi gereken yol 50-60 kilometre uzamıştı. Allahüekber Dağlarının en sarp yerlerinden gece gündüz eksi 30-40 derece soğukta yürümek zorunda kalan askerlerin onbinlercesi, uçurumlardan yuvarlanmak, çalı diplerinde donup kalmak, ayakta kaskatı kesilmek, ağaç dallarına çıkıp orada tutunup kalmak gibi feci şekillerde şehit olmuştu. Böylece buluşma yerine iki gün geç kalınmıştı.
Açlıktan düşüp bayılan, uyuyup kalan askerler, açlıktan birbirlerin semerini, hatta kuyruğunu yiyen hayvanlar vardı.
9.Kolordu ise Sarıkamış yakınlarına vardığında gece taarruzu yapıp yapmamakta tereddüt geçirilir. Sonunda gece ormanda kalınması emredilir. Hem 10.kolordu beklenecek, hem de asker dinlenecektir.
O gece askerin büyük bir bölümü daha şehit olur. Çünkü ısınmak için ateş yakmak gerekmekte, odun tedariki ise mümkün olmamaktadır. Balta ve testere getirilememiş, ağaç çalıları ise yakılamamaktadır. Çarıkları ayaklarında donan askerler ayaklarını kardan kurtarmak için ağaçlara çıkmakta, orada öylece kaskatı kalmaktadır. Çam ağaçları insandan meyve vermiş gibidir. Sabah olduğunda koskoca kolorduda savaşabilecek asker sayısı bine düşmüştür.
Ertesi gün 28 Aralık’tır ve Enver Paşa Sarıkamış’a taarruz emrini verir.
300-400 askerimiz Sarıkamış’a girmeye muvaffak oldularsa da kat kat üstün Rus kuvvetlerine karşı tutunamayıp geri çekilirler. Parmaklar ve ayaklar donmuş olduğundan tetik çekmekte müşkülat çekilmektedir.
Hücum emrini alan askerler, ayağa kalkacak takati bulamadıklarından oturdukları yerden hücum ediyormuş gibi “Allah, Allah!” sesleri çıkarmaktan başka bir şey yapmaya güç yetirememektedirler.
Bu arada 10.Kolordu da gelmiştir. Gelmiştir ama, onların dururmu 9.Kolordu’dan daha fecidir. Savaşabilecek asker sayısı binin altına düşmüştür.
Hücum sırası Ruslardadır.
1915 yılı da girmiştir.
Ruslar takviye alarak güçlenmişlerdir. Hücuma geçerler.
Mevcudu çok azalmış olan iki kocaman kolordumuzda savaşabilecek asker sayısı çok çok azdır. Onların da parmakları tetiğe gitmez. Çünkü donmuştur.
İlk günkü hücumda Ruslar iki Kolordumuzu bozguna uğratmışlardır.
Bunun üzerine Enver Paşa Hafız Hakkı Bey’i paşalığa terfi ettirerek 3.Ordu Komutanı yapmış geri dönmüştür.
Ordunun sancakları da özel bir müfreze ile geri gönderilmiştir.
5 Ocak günü Rusların nihai saldırıları kesin netice vermiş, sağ kalan askerlerimiz esir edilmiştir.
Zayiatımız 100 bine yaklaşmış, bunların çoğu donarak ve dizanteriye yakalanarak şehit olmuştur.
Kalan ve Ruslara esir düşen askerlerimizi ise, yeni dramlar beklemektedir:
Bunlardan bir kısmı Hazar Denizi içindeki adalara götürülmüşler, orada yapılan esir kamplarına yerleştirilmişlerdir. Ama ne esir kampları!..
100 kişilik barakalara 250 şer asker doldurarak, aç susuz bırakarak, bağıra bağıra, inleye inleye şehit olmalarını seyrederek…
Kalanlar da Sibirya’daki esir kamplarına götürülmüşlerdir.
Yıllarca burada yokluklar ve türlü eziyetler altında esaret hayatında şehit olmuşlardır. Geri dönen çok azdır. O da yıllar sonra…
Köyümüzde bunlardan bir tanesini ben de tanıdım. Biz çocuktuk, anlattıklarının önemini kavramaktan acizdik, ne not alabildim, ne de şu anda tam hatırlayabiliyorum…
Ancak bölük börçük, çektikleri sıkıntıların bazısı kulaklarımızda kaldı.
Enver Paşa İstanbul’a döndüğünde Sarıkamış dramını sansürle kapatacak, olan bitenler uzun yıllar gün yüzüne çıkmayacaktır.
Çocuk denen yaşta köyünden toplanan fidanlar, buzlar arasına gömülecek, Hazar Denizi içinde çırpına çırpına can verecek, ya da Sibirya gibi soğuk kamplarda hayatını tamamlayacaktır, ama hatıraları halk arasında ezgilerde yaşayacaktır.
İşte bir tanesi:
Hey onbeşli onbeşli,
Tokat yolları taşlı,
Onbeşliler gidiyor,
Kızların gözü yaşlı!...
Devamı mı?
Şöyledir herhalde:
Onbeşliler gidiyor,
Anaların gözü yaşlı!..
Onbeşliler gidiyor,
Bebelerin gözü yaşlı!..
Onbeşliler gidiyor,
Babaların gözü yaşlı!..
Onbeşliler dönmedi;
BÜTÜN MİLLETİN GÖZÜ YAŞLI!..
Ruhları şad olsun, Milletimizin başı sağolsun.
Ekrem Şama