- 2056 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Üşüyorum Sensizliğin Mevsimlerinde
Dermansız yaralar oluştu bedenimde, bu kaçıncı bulut ağlaması yüreğimde
Kavuşmasız mevsimler de tükeniyor yar, sensizliğin feri oluştu gözlerimde
Yıkıldı aşkın nemli duvarları, suskun sözler biriktirdim sevda günlüğümde
Senli düşlerin zikzaklı yollarındayım, üşüyorum sensizlik mevsimlerinde
Yüreğimizin sızılı haritalarında bir yaşamak duldasına kıvrılır dudaklarımız, gün akşam olmadan. Zamanı diken terziler ücra barakalarda, içimizi kavuran dermansız yangınlardan mey umarken gönül sazlıklarımız. Yokluklardan kurduğumuz sevda masalarında bir şükür duası dökülür dilimizden, sevginin miadına gözyaşlarımızı sürdükçe. Her bekleyiş sorgulu günlerin yaprakları gibi iner takvimlerden, bulutlar geçerken yüreğimizin puslu ovalarından.
Yüreğimizin salıncak düşlerine bahar yeli konar arada bir. Sevdalı gönlümüzün sarmalına umutlar sürerken çığlıklarımız çocukların sevinçlerine karışır ve her bahar koyu gölgeliklere saklanışımız da bundandır. Suskun cümleler kurarak kurgusuz bir edayla beklerken biz, kendi kuyusunda utangaç bekleyişlerle bükülür dudaklar, aşka susayan bir nidayla örselenir kulaklarımızdaki hicaz şarkılar ve kanar avuç içlerimiz, yanar koynunu aradığımız umut serüvenlerimiz.
Ölgün duvarların arka yüzünde mevsimler bekler bizi, avuçlarımızdaki sevda kınalarını kınından çıkardığımızda. Uçsuz bucaksız yürüyüşlerin ufuk çizgilerinde sevdalı gemileredir yolumuz, düşsel gerçeklerin nidalarını yüreğimizden kopardığımızda. Gün gelir her aşk fırtınasını döker sulara, yelkensiz yolculukların kentlerindeki efsanevi buluşmalara bir gemi kalkar ve götürür bizi yârin özlemli kollarına.
Yapışkan gecelerin ayaz kesitlerinde muammalarla çağlar aşarız sonra. Umutsuz yansımalarla ovuşturduğumuz ellerimizin kırık çizgilerini yağmurdan ıslanmış güne tutar, damarlarımızdaki yaşam coşkularıyla imbiğimizden sevdalı an’lar süzeriz. Her pike kendini keşfetmek isteyen şiirler gibidir, yalnızlığın kol gezdiği gecelerde umutlu bekleyişler göğsümüzü yıpratan nefes olur ve bir el dudaklarımızı okşayarak derinliklerimize sokulur.
Hayat serüvenimizin zikzaklı yollarında bir düşünüşün rotasına süreriz gönül gemimizi. Uzak yolculukların hüzün kamaralarında gökyüzü hep değişkendir. Bilmelisin ki sevda, biz o yolculukları mutluluğa çeviremedikçe bu böyle sürecektir. Hep uyumsuz yaftalıkların uzun dehlizlerinde mavi umutlara sürek olur yürek. Bir yangın ki, her karede başka bir kürek. Dönmeyeceğini, yeşermeyeceğini bile bile uçurumlara çiçek ekip sevdanın böğrüne sokulan bir hançer olur sevgilinin ellerindeki
o tanımsız çiçek.
Göz ucuyla kendimize kapıldığımız ve her sapakta dünlere sarıldığımız bir yol hikâyesidir hayat, devinimsiz günlerin ellerinden bırakmadıkça sorgularla kapanır. Her perdenin ardında bir gölge vardır ve kendini süzerek bakar uzaklara. Yakarışlarla tamlanan sızıların sargılarını çözünce bir ölüşün çığlığı düşer hicranlı kayıtlara. Yangın kendini saran bir dilce uzanır buluta ve bulut rüzgârı süzerek dolanır kütlesine.
Bütün kendimize dönüşlerin raks yüzleşmesinden bir umut beleriz yürek sancılarımıza. Adını başka iklimlerde telaffuz ettiğimiz ve tadını asla kimselerle paylaşamadığımız bir hüznün alaca dirençlerine sofralar kurarız. Şölenimizdir yaşamak ve her lokmada biz kendi doygunluğumuzu başka yüreklerle paylaşmayı severiz. Gönüldür bekleyen ve ömürdür sonsuzluk gibi gölgesinde dinlenilen. Bir iç çekişin yasaklı prangalarına gözyaşlarımızı düşürdüğümüzde ve sevdanın kıyı kentlerinde o hiç gelmeyecek aşkı beklediğimizde anlarız yaşamın eğri büğrü halini.
Göç mevsimine vurunca yürek katarlarımızı, içimizin dar sokaklarına üşüşür anılar. Bir yalnızlık ağıtıdır dudağımızdaki, haykırdıkça kanatırız kapanmış yaralarımızı. Anılar toplanırken raflardaki tozlar unutulur nedense. O tozların kutsiyetiyle av oluruz kendi içimizdeki kafese. Düşlerimiz sorgularda, gülüşlerimiz çocukluğumuzun yollarında kaybolur ve anılar buğusunu silmeyi unuttuğumuz bir yaşamın bedduası olur.
Soylu fısıltılarla içimize işleyen renklerin izdüşümleri titrek bir mumun gövdesine sarılır, vakit akşam olunca. Yangın kıyısını arayan dalgaları çağrıştırır ve yanaklarımızdan aşkın şelalelerini akıtır. Dumur acılarla ve zamansız coşkularla geçer yine de günlerimiz, vefayla harman olmuş her şarkı bize en ölümsüz an’ları anımsatır.
Sorularla kendimize sokulduğumuz ve sıkıldıkça beklemekten yine özleme koştuğumuz bir duruşun yanıtlarıyla bölünür uykularımız. Yel perdeden süzülerek dokunur tene ve her bekleyiş bir gün tutunur kendisine. Gökyüzünün esnek kanatlarına tutundukça bir dağ havası yakar genzimizi ve dudaklarımızda eşkıya ezgileri. Fırtına dalar sonra göğsümüzden içeri, bölünür umudun kırk bir yerinden menziline varılamamış hareleri.
Bu Yazının Hikâyesi:
İçimizdeki engin dünyadan kopardığımız ve yine yaşama iliştirdiğimiz varsıl cümlelerle ve içinde kendini taşıyan sözlerle hepimiz yaşamın kalemşoruyuz aslında. Yüreğimizin kıyısından köşesinden geçen yaşam yelleriyle, ya da içimizden kopan duygu zerrecikleriyle, kimi de o aşkın getirdiği hüzün selleriyle akar geçeriz uzaklara. Aşktır kimi adı, belki de yaşamak andıdır. Dudaklarımızdaki engin yakarılarla ve anlatılarla biz bu duruşun sahibi, kimi de vebaliyizdir. Ne birikirse biriksin, avuçlarımızdan süzülen bir ışık seli gibi çoğalan bir anlatının günlükleridir. Sevdalı paylaşımlarla anlam’landıkça her şeylerden değerlidir.
Hayatı, sevdayı ve aşkı anlatan kalem ustalarına akıttığım gönül şıralarımdan. Sevgiyle harman oldu ve yine onlarla buluştu…
Selahattin Yetgin