OSMANLI’YI YAKAN ATEŞ; HOMO ÇAKMAĞINDAN
Osmanlı ekonomisinin ve kültürünün ana damarına hakim olacak bir İngiliz-Yahudi palazlanmasına iktidarı boyunca izin vermeyen Sultanlar Sultanı’nın.. Kardeş kanı dökülmemesi için Hassa ordusuna hareket izni vermediği ve tahtından feragat ettiği hâlde, Adı; ‘Kızıl Sultan’a çıkan Ulu Hakan Sultan II. Abdülhamid’in, 30 yıl sonra 1908’de hal edilişiyle mahzun kalan Ortadoğu; 20 Kasım 1917’de Osmanlı askerlerine Suriye’nin Derea kentinde esir düştükten sonra ‘Türk askerleri tarafından tecavüze uğradım’ diyen, ama eşcinselliği yıllar önce 17 yaşındaki Richard ile ilişkisiyle tescillenen İngiliz gizli servisi’nden arkeolog numaralı casus Lawrence eliyle Osmanlı’ya ihanete duran Arapçılık milliyetçiliği neticesi Haçlı Dünyası’nın beklediği şekle girdi. Seton-Watson eliyle Sırpçılığın, Lady Dunham eliyle Arnavutçuluğun, Noel Baxton eliyle de Bulgar milliyetçiliğinin körüklenişiyle ise Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına yol açıldı.
Sonra..
Şer güçlerin Osmanlı üzerindeki oyunları elbette bunlarla sınırlı kalmadı. 1915 yılında Anadolu’yu gezen ve yine eşcinsel olan Alman Papaz Johannes Leipsug da, Osmanlı’yı Tehcir’e zorlayacak ve yâdigarı Türkiye’de de ilelebet şer nifakı teşkil edecek Soykırım yalanını Ermenilerin aklına yerleştirmeyi başardı. İran ve Rusya’dan alınacak topraklarla ‘Büyük Ermenistan’ hayâlini ortaya atan Leipsug’un arkasından bölgeyi birbirine katmak için ‘Büyük Kürdistan’ın plânları da sahnede yerini aldı.
Buradaki gayelerde her ne kadar hareket plânlarında milletlerin veya devlet olmaya çalıştıklarına kanaat getirilenlerin istiklâlleri söz konusu gibi gösterilse de Haçlı ittifakının niyeti, ‘böl-parçala-yut’ fikriyatıyla üç kıtada hükümranlığı bulunan Osmanlı’yı devre dışı bırakmak ve Ortadoğu’nun yeraltı zenginliklerine çullanmak, öteki ülkelere sömürgeci zihniyetiyle gelip yerleşmekti. Harici unsurları ajanlarıyla Osmanlı’ya tâbi tebâlarda beklenen kaosu yakalayan Batı’ya en büyük destek ise içimizdeki ihanetçi zümrelerden geldi. Ki B’nai B’rith’in Selanik’deki üyelerinden Musevi lider Emanuel Karaso, Jön Türk hareketini ustaca manevralarla Mason’luğa bağlayan halka oldu. Ulu Hakan Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indirmeye giden Ermeni Aram Efendi, Arnavut Esad Toptani ve Laz Arif Hikmet’in kare aslarındandı. Ki Emanuel Karaso, 1. Dünya Savaşı’na sokulan Osmanlı ordusunun iaşe müfettişliğini kaparak bu işten yüklü bir servet kazanan birisiydi ama, İtalya’dan para alan bir casustu. Libya’nın İtalya tarafından yutulmasında meş’um rol oynayan, sonradan İtalya’ya kaçan bir vatan hainiydi. Jandarma paşası olan öteki Es’ad Toptanı, birkaç yıl sonra devlete isyan ederek Arnavut istiklâli için silâh çeken ve ittihadını sayısız Türk’ün kanına girerek gösteren bir adamdı. Aram Efendi’ye gelince O’ da Ermeni ihtilâl komiteleri dahilinde, Sultan Abdülhamid’den Ermeniler’in intikamını almak için heyete sokuşturmuştu. Ve Arif Hikmet Paşa da, siyasi hayatı karanlık bir denizciydi.
Biz bir tarihçi değiliz, ama tarihin ışığında vukuf olduğumuz belgeler ve bilgiler itibariyle, dün Osmanlı üzerinde gerçekleştirilen oyunların halâ bugün de devam ettirildiğini ve bu defa da Kürt etnik kökenliğine inhisarıyla şer harekâtın sürdürüldüğünü görecek kadar akl-ı selim sahibiyiz.
Özetle meselenin nazik tarafına bakacak olursak ne yazık ki Ortadoğu’nun başına büyük bir nifak ve fitne belâsını saran Lawrence de, Ermeni Soykırımı iddialarını dillendiren ve mütemadiyen konuşulmasına sebeb olan Leipsug da, birer eşcinsel provakotörlerdi. Yani Türk ve İslâm Dünyası, Nizam-ı Âlem’den habersiz, İlâ-yı Kelimetullah’ı tanımaz, ahlâksız ve musibet bir Haçlı ruhunun cenderesinde kıvranmaya mahkûm edilmiştir. Ki o ruh; örnek alınacak hiçbir manâ tarafı olmayan, sadece maddesiyle hükümlü bir ruh ve madde uğruna her türlü rezaleti yapmaya da müsait..
İşte, böylesine itimadsız, güya milletlerin adaleti ve ıslahına memur ettikleri ajanları dahi homo bir medeniyet dünyasındaki ittifak, ne yazık ki ülkemizi mikser gibi karıştıracak projelerin arkasında gibi görünürken içimize yine yeni Lawrence veya Leipsug’lar göndermeye ihtiyaç bile duymuyor.. Niçin? Ehh.. onlara içimizdekiler yetiyor da artıyor bile..