- 1386 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (36)
Hiç vakit kaybetmeden evden çıkıp, muhtarın evine gelmişlerdi. Evde, muhtar ve Hayriye Hanımdan başka kimse yoktu. Muhtar, salonda koltuğa oturmuş, günlük gazeteleri okuyor, Hayriye hanım, mutfakta akşam yemeğini hazırlıyordu. Kapı açılıp, ikisinin eve geldiklerini görünce, Hayriye hanım da mutfaktan, salona gelmiş, Yasemin ile Ayşe’nin gözlerinin içine bakıyorlardı. Yasemin’in gözlerinden ağlamış olduğunu, Ayşe’nin yüzünde ise, hayal kırıklığı yaşamış bir kişinin ifadesi dikkatlerinden kaçmamış, birkaç dakika sonra kopacak fırtınanın sessiz gelişini görüyorlardı.
İkisi de suskundu. Birinin söze girmesi gerekiyordu ama kim girecekti. Yasemin, Ayşe’ye baktı. Ayşe anlamıştı, Yasemin’in söze giremeyeceğini. Kendisi başlamalıydı.
“Biz sizinle konuşmak istiyoruz”
“Neler oluyor Ayşe? Nedir bu yüzünüzde gördüğümüz acı ve endişe?”
Muhtar ve Hayriye Hanım koltuğa oturmuş, gözlerini bile kırpmadan, Yasemin’e bakıyorlardı. Yasemin yutkunuyor, bakışlarını sabit bir noktada tutamadığı gibi, ayakta dururken titremesine de engel olamıyordu. kendisi mahkum, anne ve babasını yargıç gibi görüyor, anlatacakları karşısında kendisine nasıl bir ceza verileceğini tahmin etmeye çalışıyormuş gibi, yutkunuyor “anne , baba..!” diyor gerisi gelmiyordu.
“Anne, baba, ben nişanlımdan ayrılmak istiyorum. Onun beni aldattığını ve bir başka kız ile birlikte olduğunu gördüm”
Hiç takılmadan, bir çırpıda söyleyivermişti bu cümleyi. Esas fırtına bundan sonra kuracağı cümlelerin içinde gizli olduğunu bildiği için, yanındaki tek kişilik koltuğa oturdu.
Muhtar ve Hayriye hanımın yüzündeki endişe de bir anda silinivermişti. Çünkü onlar daha kötü bir olay bekliyorlardı ve beklentileri olmamıştı. Muhtarın dudaklarının arasından sevgi ve hoşgörü ile kelimeler dökülmeye başlamıştı.
“Bu muydu söylemek istediğin? Bunda çekinecek hiçbir şey yok ki. İstemiyorsan, çağırırısın Mustafa’yı, konuşursun ve ayrılırsınız, olur biter. Baştan beri karşı olduğumu biliyorsun bu evliliğe. Ona hiç güvenmemiştim. Bakışlarında ve davranışlarında bana güven vermeyen bir şeyler vardı. Seni üzmemek için hayır demedim ama endişelerimi gizlemedim senden. Sen, aklı başında, belli olgunluğa erişmiş, mürekkep yalamış genç bir kızsın. Kendi kararlarını hep kendin verdin bu zaman kadar ve verdiğin kararlarda da hiç yanılmadın. Biz yanlış gördüğümüz yerde müdahale ettik yalnızca. Nişanlanmak senin kararındı, ayrılık da senin kararın olacak kızım”
Yasemin, ailesinin ona bağırmasını çok istemiş ama bunu görememişti. Ailesinin kendisine davranışları karşısında bir kez daha ezildiğini hissettiği için ağlamaya başlamıştı. Gözlerinden akan yaşlar, yanaklarını ıslatıp, oradan yere akıyordu. Hayriye Hanım kızının yanına geçmiş, onu teskin etmeye çabalıyordu.
“Ağlaman için bir neden yok ki kızım. İhanet denen duygu çok ağırdır. Sen, evlilik yapmadan bu duyguyu tattın. Dua et evlendikten sonra yaşamadın. O zaman çok daha ağır gelirdi, inan bana. Haydi, sil gözyaşlarını. Hiç kıyamam sana. Gözyaşların ok olup saplanıyor sanki yüreğime”
“Bu kadar iyi ve bu kadar anlayışlı olmak zorunda mısınız? Sizin anlayışınız karşısında eziliyorum. Söylemek istediklerimi söyleyemiyorum.”
“Söyle kızım, seni hiç konuşmaktan men etmedik ki “
Ayşe tek kelime konuşmuyor, yalnızca Yasemin’in yüzüne bakıyor, fırtınanın gelmesini bekleyen kaptan gibi, halatları eline almış, hazır vaziyette bekliyordu.
“Babacığım, ben çok büyük bir hata yaptım. İlk defa yaptım bu hatayı ama hayatımı etkileyecek bir hata oldu bu yaptığım. Bana yardım edecek ve sahip çıkacak sizden başka kimsem yok”
Evde hiç kimse Yasemin’in sözünü kesmiyordu. Konuşmanın sonunu bekliyorlardı.
“Mustafa, burada değil başka bir ildeydi biliyorsun. Size gelip, tayininin buraya çıkması için nikâh yapmak istediğini söylemiş, siz de olmaz demiştiniz. Biz nişan yaptıktan sonra, Mustafa’nın ısrarlarına dayanamadım ve gidip nikâh dairesinde, nikâhımızı kıydık. Nikâhtan birkaç ay sonra, eş durumu nedeniyle buraya ataması yapıldı.”
Muhtar ve Hayriye Hanım tam bir şok yaşıyorlardı. Her ikisinin de şaşkınlıktan dili tutulmuş, kayaların altında kalıp, orada ölmemek için çırpınan iki kuş gibi, oturdukları koltukta, bedenleri titriyor, ellerini koyacakları bir yer, tutunacakları bir dal arıyorlardı sanki. Muhtarın bakışları ve nefes alışı değişmiş, göğüs kafesi hızlı hızlı inip çıkmaya başlamış, tek eli ile kalbini tutuyor, dili ile bir şey söylemeye çalışıyor ama yapamıyordu. Hayriye Hanım da şokta olduğu için muhtardaki değişimi görmüyor, sabit bir noktaya bakıyordu yalnızca. Ayşe çoktan yerinden kalkmış, muhtarın başına gelmiş, onu sırt üstü halının üstüne yatırmış, ağzına sehpanın üstünde duran kalp ilacını vermiş, kravatını gevşetmiş rahatlatmıştı. Böyle bir durumun olabileceğini tahmin ettiği için hazırlıklıydı.
“Muhtar abi. Muhtar abi kendine gel. Ne olur. Bunlar küçük şeyler. Her şey düzelir. Siz her şeye karşı dirayetinizi kaybetmeyen birisisiniz”
Muhtar ilacını yuttuktan birkaç dakika sonra kendine gelmeye başlamıştı. Hayriye Hanım biraz toparlanmış, Yasemin hıçkırıklara boğulmuştu. Ailesine yaşattıkları için duyduğu pişmanlık, canını yakıyordu. Oradan kaçıp kurtulmak ve bir daha geri gelmek istemiyor, onlara yaşattıkları için ölümü bile düşünebiliyordu o an için.
Hayriye Hanımın yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuş, gözlerinin mavisi, siyaha dönmüş, burun delikleri bir kat daha büyümüş, yumruklarını sıkmış, avına saldıracak bir aslan gibi hazır ola geçmişti. Kızının sözlerini tekrar tekrar kulaklarında duyuyor, “olamaz, olamaz” diye kendi kendine tekrar ediyordu. Ayşe, muhtarı bırakmış, Hayriye hanımın yanına gelmiş, onu kendine getirmeye çabalıyordu. Yasemin de, ağır bir külçe gibi yere çökmüş, yalnızca ağlıyor, kımıldamıyordu yerinden.
“Hayriye abla yapma. Lütfen sakinleşin biraz. Siz hep öyle demez misiniz bana? Yasemin, size yaşattıkları için çok pişman zaten”
Hayriye Hanım, Ayşe’nin sesi ile kendine gelmiş, bir anda yerinden fırlamış, tüm öfkesini kusarcasına, kızına öyle bir tokat indirmişti ki, tokatın sesini sokaktan geçenler duyabilirdi. Ayşe, üçüncü tokatın inmesine mani olmak için Yasemin’in önüne geçmiş, Hayriye hanımın kolunu tutmuş, onu tekrar koltuğa oturtmuştu.
“Nikâh yapmış..! nikâh yapmış..! Hem de bizden gizli, bizim haberimiz olmadan. Nasıl nikâh yaparsın? Sana demedik mi olmaz diye, demedik mi? Bir şeye olmaz diyorsak bir nedeni olduğunu hiç mi düşünmedin? Bir de okumuş, aklı başında, doğruyu yanlışı görebilen birisisin değil mi? Ben de böbürlene, böbürlene geziyorum benim kızım akıllıdır diye.
Nasıl böyle bir hata yaparsın? Aklım almıyor, aklım almıyor, delireceğim”
Hayriye Hanım sözünü bitirmişti. Muhtar, Hayriye hanımdan daha sakindi. Biraz önceki şoku atlatmış, yüzüne acı bir tebessüm yerleşmiş, öylece kızına bakıyordu.
“Bu çok önemli bir karar ve çok önemli bir olaydı kızım, nasıl gizledin bizden? Biz bu kadar kötü anne ve babamıyız senin gözünde? Nasıl yaptın bunu kendine? Hani deriz ya “ insanın, kendine yaptığı kötülüğü bir başkası yapamaz “ diye. Sen, en büyük kötülüğü yaptın kendine. Bundan sonra yaşayacaklarını biliyor musun?”
Yasemin tek bir şey söyleyemiyor, yalnızca ağlıyordu.
“Yasemin, ağlama artık. Muhtar abi, bazen hepimiz, hiç istemediğimiz halde yapıyoruz bu hataları. Yasemin, sevgisine yenik düşüp, yapmış bunu. Şimdi bizim işimiz, bu düştüğü durumdan kurtarmak onu. Nişanlısı bir başka kız ile birlikteymiş ve Yasemin ayrılmak istiyor.”
Muhtar, Ayşe’ye hiçbir şey söylememiş, kızının yüzünden gözlerini çekmiş, çok uzaklara dalıp gitmişti. Daha üç yıl önce başına gelen olay gelip beynine yerleşivermişti.
Devam Edecek
YORUMLAR
Öncelikle geçmiş olsun Türkan hanım.Arada bir sağlık sorunlarımız da çıkmıyor değil.Yine de sanat aşkı bizleri yazmaktan alıkoyamıyor...
Romanda bıraktığım heyecana tekrar başlamış oldum,bu bölümle...
Yasemin'in gördüğü ihaneti söylemesi ve ailesinin de normal karşılaması doğrusu yerinde işlenmiş bir konuydu...
Sevgilerimle...
gençler yapınca hata büyüklerin başına gelenler talih midir ki yaşam içindede gerçekten böylesi büyük tepkiler sunuluyor...çocuklarımızın başına her ne gelirse gelsin yanlarında olmak evlat sevgisinin ve sorumluluğun ta kendisidir...böyle temalar hep okunmalı, yazılmalı arkadaşım...varolun...sevgi ve selamlar gönderiyorum...
“Yasemin, ağlama artık. Muhtar abi, bazen hepimiz, hiç istemediğimiz halde yapıyoruz bu hataları. Yasemin, sevgisine yenik düşüp, yapmış bunu. Şimdi bizim işimiz, bu düştüğü durumdan kurtarmak onu. Nişanlısı bir başka kız ile birlikteymiş ve Yasemin ayrılmak istiyor.”
Sevgili Türkan, hata yapmak insana mahsus bir duygudur.
Önemli olan hatalardan ders alıp, tekrarını yapmamak.
roman bütün güzelliğiyle devam ediyor.
Kutlluyorum... sevgiler...
Kitap olarak basılmadı sevgili şairim. (umarım ileride basabilirim) Henüz tamamlanmadı ama büyük bir bölümünü yazdım. Her gün ekleyemememin nedeni rahatsızlığım. (Çok fazla pc başında durup uzun süre bir yazıya bakup, okuyamıyorum) Çünkü kelime hatalarımı düzeltmeden sizlere sunmak istemiyorum. Yazım hatalarımı düzeltip atıyorum.
İlginiz için çok teşekkür ederim. Sevgi ve saygılar yüreğinize
türkan hanım,
hikayeniz çok güzel ve sürükleyici.
merak ettim bu hikayeyi kitap haline getirdinizmi.?
yoksa günlük olarak ekliyormusunuz.
yani bu hikayenin sonu bellimi..
kitap haline getirdinizde oradan mı yazıyorsunuz..
daha önceki bölümlerde söylediyseniz.özür dilerim.
ben bilmiyorum..