- 796 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
252 - DOĞMAK İSTİYORUM
Onur BİLGE
Ne farkım kalmış benim, iki büklüm ceninden? Bir tomurcuğun kabre açma sancısındayım. Vücudum uyuşmuş sevgisizlikten. Doğmak istiyorum gözlerinde, yeniden. Derinden… Derinden, yüzünden, ellerinden... Üç karanlığın içinden...
Ne kadar güzel, mevsimleri hissetmek... Yağmurun sesini, bulutların rengini, güneşin sıcaklığını, toprağın nemini... Şebnemleri görebilmek, gül yaprakları arasında... Nasıl da dolu dolu gözleri!
Camdan bana bakan kız ne kadar güzel! Gözlerinin içi, hiç böylesine gülmemişti! Böyle bir tebessüm yerleşmemişti dudaklarına, bunca saat, bu kadar... Yürek, aynı yürekti, bildim bileli... Hiç böylesine huzurlu bir sevinçle atmamıştı, ‘Tık tık tık...’ Saçlarına kadar gülüyordu... Pırıl pırıldı, sık sık görünüveren dişleri, bembeyaz...
Rüya gibi geçti, geçiverdi bir yaz... Hep biraz tedirginlik olsa da içten içe... İçten içe yazılırken yepyeni bir sevda masalı yürekte, yürekte yaşamak hayatı, ne güzeldi!
Bir sevda masalı... Devirirken tam tamına yüz günü, yüz geceyi, olmuş veya olması mümkün olmayan bin bir gece masallarına gebe gelecek günler, kim bilir daha ne güzellikler getirecekler!
Doğmak istiyorum, yeniden. Doğmak istiyorum, bana yaşamanın ve sevmenin ne kadar güzel olduğunu hissettiren masal güzelliğindeki gözlerinden. Ayaklarımı toplamışım, dizlerim yanaklarıma değiyor. Doğma sancıları içinde, iki büklüm bir cenin gibi geri saymaktayım. Eskişehir’den geçerken, yepyeni bir şehre, Bursa’ya; Aysima’ya gitmekteyim. Güneş, batmak üzere ufka yaklaşırken; ben, yeniden doğmak üzere Bursa sınırına yaklaşmaktayım.
Ahı Dağları’nı aşmaktayım, döne döne... Döne döne aynı şarkıları söylemekteyim, Esen Gül’le birlikte. Döne döne aynı bant çalınmakta, epeydir. “Uzaklarda aramam. Çünkü sen içimdesin. Taht kurmuşsun kalbime, en güzel yerindesin.”
Ne kadar duygusal insanlar, uzun yol şoförleri! Belki de onları bu kadar duygusallaştıran, biri bitmeden diğeri başlayan ayrılıklar. Yollara yollayanlar... Sonra, uzadıkça uzayan, arada dans edercesine kıvrılan, bükülen, değme oryantal dansözlere taç çıkartan, eğri büğrü, virajlı yollar... Ahı Dağları... Ah bir geçsek bu dağları!
Uçsuz bucaksız ormanlar... Sağlı sollu ulu çam ağaçları... Akarsulardan akarsulara, köprülerden köprülere geçiş... Sadece yeşillik... Göz alabildiğine yeşillik... Yeşilin her tonunda seyahat... Koltuğum rahat, içimde tatlı bir heyecan... Yolun sununa doğru gitmekteyim. Yolun sonunda İlhan!
“İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız. Sen benimle ben seninle bu hayatı yaşamalıyız. Severek birbirimizi, hayatta hep gülmeliyiz.”
Hayatta hep gülsek de gülemesek de, birbirimizi sevdiğimizi hissetmek ne güzel! İçimizin içinde içinin içinde bizi gizlemekte olan birisinin olması ne güzel! İçimizin içi, sevgiliyle birlikte kendimizi de kapsamakta... Onun için daha çok sevmekteyim kendimi. Camdaki görüntüm, bu zamana kadar görünmediği kadar güzel gelmekte... Çünkü onu, onun gözünden seyretmekteyim ve onda, bu zamana kadar hiç fark etmediğim güzellikler görebilmekte ve artık çok beğenmekteyim.
Gözlerime, çamların yeşili düşmüş. Birer parça da gün ışığı... Elayı aşmış, yeşermiş; umut rengi... Cildimde bir tazelik, yol yorgunu olduğum halde. Herhalde, sevdikçe güzelleşiyor insan. Yenileniyor, tazeleniyor.
Neden hep arabesk dinler, şoförler? Neden kahrederler? Aşkın kahreden yüzünü görmek istemiyorum. Ayaklarım uyuşmuş. Vücudum uyuşmuş. Kalbim uyuşmasın da!
Bütün mesele, iki kalbin uyuşmasında... ‘Samanlık seyran...” derler ya... Çok fazla bir beklentim olmadı hayattan. Çok fazla eklenti istediğim de yok. Sade bir hayat... Sade bir hayat verilmiş bize. Prensibim; hayatı, yakalayabildiğim yerde yaşamak... Yerde veya kat kat katlarda, yatlarda... Ne fark eder? İnsan, midesinin alabildiği kadar yer, içer. Boğazdan ne olsa geçer... Lezzet, yutuncaya kadar... Açlığından ölen mi var?
Aşksızlığından ölen çok kişi var. Akıl hastaneleri, sevgi fukaralarıyla dolu. Açlıktan intihar eden yok ama sevgisizlikten... Açlıktan çıldıran yok ama aşksızlıktan...
En çok sevgiye muhtacız. İşte, bunun için açız. Aşkı bulan neyi arar? Aşksız hayat neye yarar?
Mecazı da güzel, mürseli de gerçeği de... Belki aşkın acemiliği, mecazi olanı... Çıraklığı, kalfalığı, ustalığı da var. Evliyalar, ustalaşmış âşıklar... Birbirlerinden el almış, peştamal kuşanmışlar.
Merdiven, basamak basamak... Bizimkisi, cesaretle yola çıkmak... Yüreğimizin zarı çatlayana kadar sevmeye çalışmak ve alışmak aşka, aşkların en güzeline hazırlamak yüreği... Yüreği açmak, açabildiğimiz kadar... Şimdi ne kadar sıkkın, ne kadar dar!
Gözler radar... Arar tarar, bulur çıkarır, hayran olur, meftun olur. Su kaynaktan çıkar, zamanla yatak yapar, yol bulur ve kavuşur bir göle, denize... İyi niyetle yola çıktık, mutlaka gerçek aşk da nasip olur, bize.
Girmişiz aşk denizine... Bata çıka öğreneceğiz yüzmeyi. Yüze yüze yol alacağız, ummanlara açılacağız. Yeter ki istikametimiz dosdoğru olsun! Allah yar ve yardımcımız olsun! Yolumuza yol açsın! Cümlemize kucak açsın!
Ormanlar geride kaldı. Seyrekleşti ağaçlar... Şeftaliye döndü, türleri. Biraz da kiraz... Pek az ulu çınar var. Fabrikalar, atölyeler, sanayi bölgesinin paralaşan soğuk kirliliği... Reklam panoları, işyeri tabelaları, seyyar satıcıların üç tekerlekli el arabaları...
Dua Çınarı... Bursa’nın, gecesi gündüzü, tatili olmayan bekçisi, duacısı... Elleri havada, dilleri duada, Somuncu Baba’yı uğurladığından beri, göklerde açık avuçları, yukarda kolları... Yolları gözlemekten allak bullak olmuş; buğulanmış, gözleri.
Hizasından geçerken hafifçe ürperdi. Acaba aşkımı mı fark etti? Yüreğimi... Yüreğimin kıpırtısını... Ona da mı yansıdı? Gerilerde kaldı. Arkamızdan bakakaldı.
Ne çok ev var! Ne kadar da çeşidi... Yıkık döküğünden en modernine... Gelir seviyelerinin en bariz etiketleri...
İnsanlar... İnsancıklar... Herkes bir şey yapmakta... Gelmekte gitmekte, işlemekte, seyretmekte... Herkes bir şekilde meşgul... Her kul, bir iş, bir hareket, bir oluş içinde... Ya buluş, oluşun sonunda? Kimi umduğunu bulmuş, kimi aramakta... Kimi bir işe yaramakta, kimi hiçbir işe yaramamakta... Caddeler dolup dolup boşalmakta... Araçlar uç uca sıra sıra akmakta... Sağlı sollu araç ırmağı...
Garaj... Yavaş yavaş girmekte, yorgun otobüsler... Yola çıktıkları gibi sallana sallana ama halsiz, bitkin, hatta bitik... Oturduğumuz yerde biz de öyleyiz. Ya şoför? Ya muavin? Evin hasretini nasıl çekiyorlardır kim bilir?
Kim bilir ev hallerini? Ruh hallerini, sırlarını... Sadece tüttürdükleri sigaraların dumanını camlardan efkârlı efkârlı savuruşlarına şahidiz. Bir de dinledikleri ve dinledikleri için dinlettikleri şarkılar... Biraz onlar anlatmakta gizlediklerini veya hiç sorulmadığı için anlatamadıkları iç sızılarını...
Her ağacın bir kurdu var. İçten içe oyar da oyar... O yâr da benim içimi... Hem de nasıl! Aralıksız, gözümü açtığım andan yumana kadar... Kim bilir anlatmazsam içimde olup bitenleri? Halimden kim anlar?
Hani tatlı tatlı kaşınır ya iyileşmeye yüz tutunca, kabuk bağlamaya başlanınca yara, işte öyle bir his var yüreğimin yarasında. Aşk denilen duygu, dört gözlü canavarımın dört gözünün duvarları arasında dolanan, iyileşmeye yüz tutan yaranın kaşınması gibi tatlı tatlı kendini hissettiren bir acının, geçebildiği her yerde ılık ılık akışının yakıcı hazzı... İşte o duygu, yeniden doğmaya hazırlayan, bu kızı! Başını döndürense, o akışın hızı...
Alışılan kirli havadan sonra ciğerlere dolan temiz havaya karışan karbonmononoksidin baş döndürücü, mide bulandırıcı etkisi... Açılan dolaplar, bulunan bavullar, valizler, çantalar... Yaklaşan taksiciler... Yürümeyi unutuvermiş ayakların yavaş yavaş açılışı... Açılışı bagajların, sağ kapıların, sonra kapanışı... Kapanışı şehirlerarası yolculuk faslının, şehir içi ulaşımın güçlüğünü bir kez daha yaşamaya başlayış...
Araba seli... Fomara Caddesi... Altıparmak... Muradiye... Evimiz... Biz kavuştuk mu şimdi, Aysima! Aysima, neredesin? Ya sen çık dışarıya ya da o çıkamayan sesin çıksın!
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 252
YORUMLAR
Girmişiz aşk denizine... Bata çıka öğreneceğiz yüzmeyi. Yüze yüze yol alacağız, ummanlara açılacağız. Yeter ki istikametimiz dosdoğru olsun! Allah yar ve yardımcımız olsun! Yolumuza yol açsın! Cümlemize kucak açsın!
Bu aşk denizine girmek her yüreğe nasip olsun ama o denizde hep en güzel sona ulaşsın tüm sevenler.
Yine çok özel ve yine dolu dolu bir yazı idi. Sevgiler yüreğinize
Ahı Dağları’nı aşmaktayım, döne döne... Döne döne aynı şarkıları söylemekteyim, Esen Gül’le birlikte. Döne döne aynı bant çalınmakta, epeydir. “Uzaklarda aramam. Çünkü sen içimdesin. Taht kurmuşsun kalbime, en güzel yerindesin.”
her an seni canimda ruhumda duyuyorum
askinla sarhosum ben cilginca seviyorum
Onur Bilge yazin ile yine anladim sevdalar unutulmuyor.
sabah sabah bu sarkiyi dinlettirdin bana.
yüregine gönlüne saglik.
ve sende taht kurmussun kalbime.
cok güzeldi.
emegine ellerine saglik.sonsuz sevgilerimle.