- 850 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
DEMOKRATİK AÇILIM HİKAYELERİ
DEMOKRATİK AÇILIM HİKÂYELERİ
Dr. Sadık ÖZEN
Bugün, şu malum “Demokratik Açılım” üzerinde biraz durmak istiyorum. Demokratik Açılım nedir, ne zaman, kim tarafından ve niçin başlatılmıştır ? Bu soruya, hep birden; “Başbakan tarafından, 4-5 ay önce, Kürt kökenli vatandaşlarımıza daha çok özgürlük verilmesi amacıyla” diye yanıt verileceğini sanıyorsunuz değil mi ? Hayır, öyle değil. Bu sorunun yanıtını bulabilmemiz için, bundan yedi yıl öncesine kadar uzanmamız ve hafızalarımızı biraz yenilememiz gerekiyor.
2002 Genel seçim sonuçlarını şöyle bir anımsayalım. En çok oyu alarak iktidar olan partinin genel başkanı, seçime giremeyip milletvekili seçilememiş ve meclis dışında kalmıştı. Bu durumu demokrasi adına uygun görmeyen ve yaratılan çelişkiyi ortadan kaldırma görevini üstlenen Ana Muhalefet Partisi Lideri kollarını sıvayarak işe başladı. Önce, Siirt’te yapılan seçime itiraz edildi ve bu seçim iptal ettirildi. Arkasından, muhalefet tarafından yapılan katkılarla yeni yasal düzenlemeler getirildi ve iktidar patisti liderinin seçilerek TBBM’ ne girmesi sağlandı.
İşler, o güne kadar görülmemiş bir hızla takip edilmiş ve sonuçlandırılmıştı. Olaylar, alışılmamış derecede olumlu bir silsile takip etmiş, bütün kurumlar üzerlerine düşenleri hiç aksatmadan ve çabucak yerine getirmişlerdi. Sanki görünenlerin arkasında bütün bunları düzenleyen “Gizli bir el” vardı.
Zaman zaman birtakım tartışmalara neden olan bu olay, gerçek demokrasinin işlerlik kazanması açısından son derecede önemliydi. Ana Muhalefet Partisi Lideri’nin bu konudaki çabaları erdemli bir davranış olmuştu. Halkın çoğunluğu yapılanları büyük bir takdirle karşılamıştı. Tabii, bu konuda muhalefet partisi liderinin başka hesaplarının da olabileceği bilinmiyor. Belki de yükselmekte olan bir siyasetçiye, sorumluluk verilerek önünün kesilmesi düşünülmüş olabilirdi. Zira “Sonradan çıkan boynuzun kulağı geçeceğini” daha o günlerden kestirebilmek son derecede zordu.
Her he amaçla yapılmış olursa olsun, sebep ve sonuçları itibariyle, bu olay, ülkenin huzuru ve geleceği açısından, iktidar ile muhalefet arasında, fevkalade güzel ve olumlu bir başlangıç olabilirdi. Ne yazık ki öyle olmadı ve aradan geçen kısa bir süre sonra münasebetler son derecede bozuldu. Hatta bugün, kişiliklere ve aile yapılarına kadar uzanan ve ölçüsü iyice kaçırılan söylemlerle, iki lider arasında adeta bir savaş yaşanıyor. Doğrusu, güzellikle başlayan bu işin, bu derecede kötü sonuçlara ulaşacağı düşünülemezdi. Bu mesele, beşeri münasebetler açısından bakıldığında; hem büyük bir ayıp, hem de siyasi olarak, ülkemiz için büyük bir kayıp olmuştur.
2002 yılında Ana Muhalefet Partisi Lideri’nin davranışının yerinde olup olmadığı konusu bugün bile hala tartışılabilir. Ama o gün için ilkeli bir davranış olduğu kesindir. İki liderin bu konuda nasıl bir yorum yapabilecekleri ise bilinmiyor. Ama gelinen bu yerde, kamuoyu yaşanan olumsuzluklardan hoşnut olmak şöyle dursun son derecede tedirgindir. Gerginliklerin artması insani değerleri bile tartışılır hale getirmektedir. Tartışmaların bu derecede artmasında, insanların yeterince vefa duygusuna sahip olamamalarının payı büyüktür.
Bir süredir ülke gündemini işgal eden “Demokratik Açılım”ın başlangıç hikâyesi işte bu. Nerelerden nerelere gelinmiş değil mi ? Bu hikâye birçok insanın kendilerini sorgulamalarını gerektiriyor. Tabii bu cesareti ve basireti kendilerinde bulabilirlerse. Bu yapılmadığında, yeni açılımların hep fiyasko ile sonuçlanabilecekleri kesindir.
Şimdi gelelim günümüzdeki açılımlara: Ülkemizde, ”Kürt Açılımı” diye başlatılan, sonra “Demokratik Açılım” adı verilen ve da sonra da “Milli Birlik Açılımı”na dönüştürülen; kamuoyunda birçok tartışmalara ve huzursuzluklara neden olan, buna karşın içeriğinin ne olduğu hala açıklanmayan ve halk tarafından da anlaşılamayan, garipliklerle dolu bir süreç yaşanmaktadır.
Bu sürecin getirdiği olumsuzluklar her gün biraz daha artıyor. Açılım sözcüğünden cesaret alan ayrılıkçılar, bunu kendileri için bir fırsat bilerek atağa kalktılar ve bölücü eylemlerini yoğunlaştırdılar. Karakollar basılıyor, yakılıyor, bayraklara saldırılıyor, kurulan tuzaklarla askerlerimize kurşun yağdırılıyor ve şehit ediliyor. Bu iğrenç eylemlerle halkımız sindirilmeye çalışılıyor, ortalık geriliyor, koku ve endişe hakim kılınmak isteniyor.
Ülke yönetiminin başında bulunanlar, yaşanan bu olumsuzlukları görmezden gelerek, “Açılım” adını verdikleri tutumlarını sürdürüyorlar. Bunu yaparken, “Sonu nereye varırsa varsın” söylemiyle, bu konudaki kararlılıklarını ifade ediyorlar. Ama bu açılımın ne olduğu, ne getirip ne götüreceği hala belli değil. Şu anda adeta bir kör dövüşü yaşanıyor ülkemizde.
“Sonu nereye varırsa varsın” söylemi bir restleşmenin ifadesidir. İnsanlar kendi adlarına restleşebilirler. Ama bunu devlet adına yapabilmek o kadar kolay değildir. Devlet adına yapılan işlerin belirli kuralları ve sorumlulukları vardır. Devleti yönetenler, “Ya harro, ya merro” mantığı ile hareket edemezler. Yaptıkları her eylemin milletin yararına olması gerekir ve gün gelir kendilerinden yaptıklarının hesabı sorulur. Devlet adamlığı, kabadayılığa ve inatçılığa gelmez.
İleride “Keşke !..” dememek için; yapılan girişimlerin ve verilen kararların zamanında iyi değerlendirilmeleri gerekir. Bu yapılmadığında; hem ülke beklenmedik tehlikelerle karşı karşıya gelebilir, hem de bu tehlikeleri yaratanlar yaptıklarından zarar görürler.
Aklı selimin galip gelmesi dileğiyle…
13 Aralık 2009
www.fikirplatformu.net
YORUMLAR
Görüşleriniz tamamen doğru .Açılım kelimesi ortaya atıldıgı günden bu yana kamu oyunda bir şaşkınlık yarattı aklı selim bir kavram olmadıgına ilk günden hissettim, kaos ve terör yüklü bir kavram oldugunu hissetmedim degil açılarak birlik nasıl sağlanır onuda anlamış degilim Allah sonumuzu hayır etsin..saygılar...
Meseleye sadece mensubu olunan veya sempati duyulan siyasi partinin görüşleri açısından bakmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Tabii aynı şekilde iktidar karşıtı olarak bakmaktan da sağlıklı bir sonuç alınamaz. Önemli olan gerçekçi ve doğru bir değerlendirme yapabilmektir. Öncelikle, karşı tarafa çamur atma mantığından uzaklaşılması gerekiyor. Değerli yorumcunun ileri sürdüğü hususlar arasında bazı çelişkilerin olduğu dikkati çekmektedir.
Öncelikle vatanseverlik tartışmalarının bir tarafa bırakılması gerekiyor. Zira vatandaseverlik ne iktidarın ne de muhalefetin tekelinde değildir.
Damarında Türk kanı taşıyan herkesin, hatta bu söylemi biraz daha ileri götürerek, ayırım yapmaksızın kendisini bu ülkenin vatandaşı sayan herkesin , terörden yana olacağı ve teröre destek vereceği düşünülemez. Bu eksende yapılan söylemler son derecede çirkin olmaktadır. Ancak ; terörün sona erdirilmesi konusunda farklı görüşlere sahip olunabilir. Dolayısıyla açılımın yanında ve karşısında olma düşüncesi bu görüş farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Muhalefetin terörün devamını istemekle suçlanması son derecede ilkel bir görüş ve çirkin bir ithamdır.
Açılım konusunun ortaya atıldığı günden bu yana ne yazık ki terör olayları azalacağına çoğalmiştir. Bunun kaynağının yurt içinde aranması yerine, emperyalist devletlerin bu konuda yapmış oldukları kışkırtmalar ve terör odaklarına verdikleri fiili veya dolaylı destekler dikkate alınmalıdır. Bunu yapmak yerine, sırf siyasi mülahazalarla karşı tarafın suçlanması yakışıksız olmaktadır.
Olaylara doğru teşhis konulmadığında sağlıklı bir tedavinin yapılması olanaksızdır. Açılımın ne olduğunu açıklamadan, gerçekleştirilmesi düşünülen projenin, olayların gelişimine bağlı olarak doldurulmaya çalışılması doğru bir yöntem değildir.
Ulusal birliğe en çok ihtiyacımızın olduğu bu dönemde, birbirimizi suçlamak yerine, yapılmak istenenleri ortaya koyarak, iktidar ve muhalefetin elele vererek fikir üretme yoluna gitmeleri en doğru olanıdır. Bu yapılmadıkça olumlu bir sonuca varılma olanağı yoktur.
Gereksiz suçlamalar tahrik unsuru olmaktadır. Karşı fikirde olanlarla elbirliği yapmak ve onları ikna etmek öncelikle işbaşında bulunan iktidarların görevidir. Dilerim bu konuda olumlu adımlar atılır. Aksi halde kamuoyunda, korkular ve kuşkular artacak, daha da huzursuz ve gergin bir ortam oluşacaktır. Bunun ise bu vatanda yaşayan hiçbir kimseye hayrı olmayacaktır. Yazıma yorumda bulunan değerli arkadaşımız başta olmak üzere, herkesi olumlu düşünmeye ve uzlaşmacı olmaya davet ediyorum. Sevgilerimle...
Bugünkü açılımı, ERdoğanın sirrtten seçilmesi ne kadar geri götürmeniz hoş olmuş gerçekten de:)
Gerçekte bugünkü açılım ülkenin bazı vatandaşlarına diğer vatandaşları gibi bazı haklar verilmesi konusunu içeriyor ama, seçim kazanmış ama şiir okudu diye siyaset yapması elinden alınmışn bir siyasetçiye, diğer normal vatandaşlar gibi haklar verilmesini de açılım sayabiliriz belki de kim bilir.Yoksa, yasaklı mı kalsaydı acaba?:)
Hoş, bu sonuç ana muhalefet partisinin bir hakkı teslim etmekten ziyade, milletin seçimle verdiği mesajı algılamak zorunda olmasına da bağlanabilir ama ne olursa olsun zamanın muhalefet partisinin taa o zamandan beri bilinegelen "Yargı ile arasının iyi olması" neticesinde, başkaları teklif etse kabul edilmeyecek değişikliklerle Erdoğanın önünün açılması doğru bir iş olmuştur.Böylece, hakkı yenmiş bir siyasetçi olarak uzun bir süre belki de yeni seçimler sürecinde, daha büyük bir oy oranı ile iktidara gelmelerinin önünü kesme düşüncesi akıllara gelmiştir herhalde.
Bir ölçüde de o zamanlar henüz milleti bidon kafa, dağdaki çoban olarak küçümsemeyip, seçimlerde gösterdiği iradeye saygı gösterildiğini de düşünebiliriz.
Zaman ne çok şeyi değiştiriyor.
BUgünkü açılım gayretleri ise, nelerin nasıl yapılacağını nbelki yazıda bahsedildiği gibi belli olmadığı bir çalışma olarfak algılanabilir.
Ama çok net olan bir şey var:
Başından beri, terörü bitirme, şehitlerin artık olmaması, akan kanın durması, barış ve kardeşlik amaçladığını hemen hemen bilmeyen duymayan yoktu.
Yöntemler tartışılabilirdi.Birlikte bazı yöntemler tespit edilebilirdi, ama bilindiği gibi hiç bir şekilde bu konuda görüşlerini açıklamayacağını bir araya gelip tartışmayacağını dahi beyan eden ana yavru muhalefet direnişi vardı.Mecliste dahi devlet konuları görüşülürse onu da millete açıklarız deme noktasında olanlar dahi vardı.
Dialog kapılarının kapatıldığın şahit olduk bu dönemde terörün ve akan kanın durması için bir irade ortaya koyma noktasında dahi.
BU iradeyi dahi ortaya koyamayanların, kendilerinden beklenen içeriğine katkı yapmaları da elbette mümkün olamazdı.Nitekim onu da redettiler.
İçeriğini bilmediklerini söyledikleri açılımın, içeriğini zaten kendileriyle birlikte oluşturacaklarını söyleyen bir irade vardı oysa karşılarında.
"Terörü bitirme iradesi göstermeyi başından reddettiğimiz söylerken, içeriğini niye şekillendirilmesine katkı sağlayalım" düşlüncesi belki kendi içinde tutarlı görünebilir.
Ama bu ülkenin, bu milletin siyasi temsilcileri olduklarını söyleyenlerin "kanın, terörün sona ermesi" için söyleyecekleri bir şey olmamasında tutarlılık aramak safdillik olurdu herhalde.
Bu, kan üzerinden siyaset yapma ısrarı artan terör olaylarında, şehit cenazelerinde nitekim yine kendisini gösterdi.
Ayrılıkçılar açılım sözünden mi cesaret aldılar acaba gerçekten?
Terörün bitmesi, kanın durması için düşünülen bir çalışmadan cesaret alıp kan dökmeye , terör üretmeye devam etmenin mantıki kurgusu nasıl olur acaba?
Olsa olsa, terörün bitmemesi, kanın durmaması, kısaca bu sonucu doğurmasının hedeflendiği açıkça beyan edilen hiçbir girişimi/süreci kabul etmeyeceklerini açıklayan zevatın tavrı mı bunda etkili olmuştur milletin havsalasına havale etmekle yetinelim bu durumu şimdilik.
Şu çok açık ki, terörden nemalananlar, kan üzerinden siyaset yapanlar, kargaşadan, kaosdan medet umanlar rahatsız olmuştur girişimlerden.
Sahip oldukları güçlerini kaybedeceklerinden korktuklarını da söyleyebiliriz bir ölçüde.
PKK kendisnin devre dışı kaldığını düşünerek nitekimn, DTP yi de bir ölçüde silerek sokak hareketlerinşi başlatmadı mı?Reşadiyede Mehmetçiklerimizin şehit edilmesi, "terörün bitmesi, kanın durması" için mi yapıldı, yoksa bu amaçla ortaya çıkan projelerin ortadan kalkması için mi yapıldı?
Öyleyse açılım karşıtlarının çıkarlarına hizmet ettiği çok açık olan bu terörist saldırılar ve sokak olayları doğru yere konulmalıdır.
A.çılım başında zaten terör örgütünün muhatap alınmadığı alınmayacağı defalarca ilan edilmişti.Kürt kökenli vatandaşlarımız için sahip olmadıkları bazı bhakların verilmesi gündeme gelecekti.
Ama o zaman, terör örgütüne ne ihtiyaç kalacaktı?
Neyi istismar ederek insan ları kandıracak da kendilerine yandaş, militan devşirebilecekti?
Şİmdi üstelik de yarım yamalak dahi olsa mecliste siyasi temsilcilik yapar görünen DTP nin ılımlı üyelerinin tasfiye edilip, meydanın DTP nin şahin üyelerine teslim edilmesini nasıl değerlendirmeliyiz.?
Birileri , DTP ya da yerine kurulacak birbaşka oluşum iyice şahinleşsin, kaos kargaşa ortamı, dolayısıyla terör sürsün, kan aksın, ve bu vesileyle yükseltilecek milliyetçi dalga ile arada bir miktar Mehmetçik de şehit edilse bile, devşirilecek oylarla daha büyük kazanımlar mı sağlanması hedefleniyor?
Terörün bitmesi, kanın durması, artık vatan evlatlarının şehit olmaması için bu aşamada sokağa teslim mi olmak gerekiyor?
Belki yeni suikastler, yeni kargaşalar, yeni baskınlar da gerçekleştirilecek bu projenin rafa kaldırılmasını sağlamak için?
Bir 30 yıl daha mı bu terörle yaşayacağız , yoksa ebediyyen terörü mü rafa kaldıracağız muhasebesini çok iyi yapmamız gerekli.
Siyasi, gündelik çıkarlar için terörü kışkırtmaya, oy hesapları ile "keşke militanlar biraz daha vursa kırsa, biraz daha baskınlar olup Mehmetçikler şehit edilse, biraz daha millet bunaltılsa" diye düşünenlerin mi canlarını dişlerine takarak, açılım paketlerini provake etmeleri normal karşılanmalı, yoksa "eninde sonunda bu terörü bitireceğiz, akan kanı durduracağız " diyenlerin mi daha azimli ve kararlı olmalarını beklersiniz?
Çok doğru tespitlerle ders alınabilecek şekilde duru bir dille yazılmış.Aslında siz de cümle aralarında değinmişsiniz kime hizmet ediyor diye de;Türk halkına hizmet etmediği kesin.Pentagon'un 50 yıllık planı gereği bu süreç başlatılmış olup çok geniş bölgeleri etkileyecek şekilde ortaya çıkan bu durum birtakım bilinçsiz siyasetçilerin ahkam kesip kenar mahalle kabadayısı üslubuyla hareket etmelerinin ötesinde yeni dünyanın gerek ekonomik gerekse siyasi bölgeler halinde bölünmesine neden olacak şekilde zuhur etmektedir.Devamında Kürt devleti,Ermenistanın güçlenmesi,petrol ve doğalgaz kaynaklarının bu topraklar üzerinden sahiplenmesi,İran'ın bertaraf edilerek Afganistanı da içine alacak şekilde doğal zenginliklerin paylaşımı,ayrıca güçlenen Çin,Rusya ve İran'ın ortak güç oluşturmalarının önünün kesilmesi.Konu o kadar karmaşık ki,tamamını yorumlayabilmek stratejistleri bile zorlamaktadır.Son zamanlarda okuduğum en kayda değer yazı için teşekür ederim.selam ve saygılar..
Bedewi tarafından 12/13/2009 6:22:08 PM zamanında düzenlenmiştir.