- 1103 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
HOŞ GELDİN, HAYATIMIN IŞIĞI.
12 Aralık 2008. Sabahın erken saati. Tatlı bir heyecanla çıktık evden, kızımla birlikte. Oğlumun evinin önünde park ettik, arabayı. Aradım, “ İniyoruz, anne “ dedi, oğlum.
Bir başka sabah canlandı, gözümde. Yine aynı saatler. Tarih, 29 Mart 1979. Saatler önce uyanmıştım, belimde hafif bir sancıyla. Duvardaki saate bakarak, dakikaları saymıştım, iki sancı arasındaki. Son kez valizleri kontrol etmiş ve belki faydası olur diye, banyoya girmiştim, sıcak su tutmak için belime. On dokuz yaşındaydım, ne olacağını, ne yaşayacağımı bilmiyordum. Emin olduğum tek şey, herkesin nasıl doğuyorsa, benim bebeğimin de doğacağıydı. Doğamadı. Benim gayretim, yetmedi. Vakumla almak zorunda kaldılar. Beş kilogramdı. Banyo sırasında, farkında olmadan, suyum gelmiş ve doğum zora girmişti. Saatler sonra, oğlumu kollarıma verdiklerinde, ne sancılar, ne ameliyathane görüntüsü, ne de geçirdiğim kanamanın yarattığı ölüm korkusu kalmıştı, aklımda. Bir tek o’nun muhteşem görüntüsü vardı, benim için.
Fotoğrafçı arkadaşları, bizden önce gelmiş ve evde, hazırlanırlarken, başlamıştı fotoğraf çekmeye. Birlikte indiler, aşağıya. Bir dizi ev önü çekiminden sonra, arabalarımıza bindik ve konvoy halinde hastanenin yolunu tuttuk.
Hayatımızda “ İlk” ler ne kadar önemlidir. İlk okulumuz, öğretmenimiz, arkadaşımız, sevgilimiz. Sonrasında, aynı olgulardan, niceleri girer hayatımıza. Ama ilk, ilk olarak kalır daima. İlk bebeğimiz. Evlat sevgisi, asla farklılık göstermez. Eşit tek sevgisidir, yüreğimizin. İlk bebeği farklı kılan, bilinmezliğidir. Ne yaşayacağınızın, nasıl olacağının bilinmezliği. Ne kadar anlatılsa da, ne kadar bilgilenseniz de, bir yürek çarpıntısıdır. Endişedir, korkudur. İlk defa, kendimizden başka bir can’ın, can korkusunu taşımaktır. Bedenimizin içinde. Korumak, gücünden güç vermek çabasıdır.
Hastaneye geldiğimizde, ailenin diğer üyeleri, kapıda bekliyorlardı. Evet, yanılmadınız. Bir çekim furyası da orada yaşandı. Sonunda, hep beraber, girdik içeri. Bize ayrılan odaya çıktık. Gençler, şaşkın bakışlarla bakınırken, biz anneler, becerikli ve alışkın hareketlerle, eşyaları yerleştirdik.
Sonunda, doktor geldi ve gelimi, anne adayını, aldı götürdü. Bu kez şaşkın bakışlarla durma sırası bizdeydi. Bu, bilmediğimiz bir olaydı. Hep içinde olmaya alıştığımız bir olayın, dışında kalmıştık.
Oğlum aramıştı beni, günler önce. “ Anne, korkuyorum. Ya iyi bir baba olamazsam, beceremezsem?” demişti. İçimden, incecik bir sızının akıp gittiğini hissetmiştim. Hissettiği korku ve endişe, söylemese de, anlaşılmayacak gibi değildi. Yaşı kaç olursa olsun, çocuğunuz, her zaman sizin çocuğunuz olarak kalıyor. Ve biz annelerin / babaların yüreğinde, hiç büyümüyorlar. Hissettim ki, çok özenli bir yanıt vermem lazım. Yanıtımın içinde, sadece doğrular olması değil, oğlumun duygu ve düşünce dünyasının kabul edeceği, onaylayacağı ve o’nu tatmin edecek, sakinleştirecek, güven verecek sözler olması gerekiyor. Yanıtımın, o’na özel, olması gerekiyor. “ Oğluş’um, sen çok özel bir çocuksun. Sen, bir babanın ne demek ve ne dememek olduğunu bilen, bir çocuksun. Kendi hayatından yola çıkarak, çok iyi bir baba olacağına, ben inanıyorum. Sen, kendi yoksunluklarını kızınla yaşayacaksın. Yol göstericin, o yoksunluklar olacak. Annen olarak, senden, özel bir ricam var. Lütfen, kızının büyümesini kaçırma. Göreceksin, bir çocuğun büyümesini izlemekten daha güzel, daha mucizevi başka hiçbir manzara yoktur, yer yüzünde. Ben, sana güveniyorum ve inanıyorum. Mükemmel bir baba olacaksın. Hayatında olmasını istediğin gibi, bir baba olacaksın.”
Geçmez gibi görünen saatler, geçti. Asansörün kapısı açıldı. Hemşire, kucağında, yeşil örtülere sarılmış, minik bir bebekle göründü. Oğlumun ismini seslendi. “ Gel bakalım, ilk bakımını birlikte yapalım “ dedi. Oğlum döndü “ Anne?” dedi. “ Buradayım, oğlum. Geliyorum. “ dedim.
Oğlum, baba olmuştu.
sevgiden elini, eteğini çekmişken
minik bir el dokundu, yüreğime
bir çift gülen göz
ışıldayarak baktı,
gözlerimin içine
masum gülüşüyle dedi ki;
“ ben geldim, artık yalnız değilsin, babaanne ”
Hoş geldin, hayatımın ışığı.
Eser Aslanlı
izmir.
YORUMLAR
Babaannelik, çok farklı bir duygu. Ama derler ya, " Torun, evlattan çok sevilir " diye. Katılmıyorum. Çok seviyorum ama benim çocuğum, yine benim çocuğum.
Sevgili Onurumsun, adınıza çok üzüldüm. Güzel dilekleriniz, tüm çocuklar için olsun.
Ve sevgili Serap, desteğinizle, her zaman yanımdasınız. Teşekkür ederim, hepinize..Sevgiler
1987 yılının 18 haziran gecesine gittim ve sonra ve 1997 yılının yine bir haziran gününe. 1987 yılında sağlıkla dünyaya getirmiştim bebeğimi ama 1997 yılında ikizlerimin yüzünü bile görmeden kaybedişim ve sonrasında yaşadığım psikoljik bir vaka oluşum.
Tüm çocuklarımızın anne ve babalık duygularını tatamasını,
Toronunuz ve tüm çocuklarımıza sağlıklı, sevgi ve başarı dolu yarınları yaşamasını diliyorum tüm kalbimle.
Yine özel bir paylaşımdı sevgili Eser hanım. Sevgiler yüreğinize