GÖÇEBE KIZI GÜLÜMSER
Armut ağacının dallarına astığı iki sepet bir türlü dolmak bilmiyordu. Birine olmuşları, diğerine ise yarım olmuş armutları doldurmaya çalışıyordu Selami. İki sepetle armuda çıkanı ilk kez görmüştü anası. Sorduğunda da ’ Yarın sınavım var ya ana, öğretmenlere götürmem lazım, Söz verdim.’ demişti. Ulaşılmaz dallara ulaşıyor aldığı armutları birer birer sepetlere yerleştiriyordu. Sepetler dolunca anasına seslendi. İplerini çözdü bağladığı dallardan, usul usul anasına doğru saldı. Ağacın dibine inene kadar dikkat etti. Yavaşca bıraktı toprağa. Ağaçtan indi sepetlerin başına geçti. Kendi kendine.’ bayağı güzelmişler dedi. ’
Ismarlama sepeti Selami aldı. Diğerini anası aldı. Evin yolunu tuttular. O gece anası armutları armut kurusu yapmak için sapsız bıçakla kesti durdu.
Günün ilk ışıklar ayvana vurduğunda Selami çoktan kalkmış, hazırlanmıştı bile. Köyün üst başından gelecek olan köy minibüsünü beklemeye başlamıştı. Klakson sesini duyunca, eline aldığı keteyi bir defada ağzına attı.Üzerini yapraklarla kapladığı sepeti aldı. Anasının hazırladığı çantayı sırtına aldı.Yolun kırağına indi. Araba gelince sepeti arka bagaja özenle yerleştirdi.Yanına da valizini koydu. Anasına el salladı. Bindi. Kapısını hızla çekti. Zaten çekmese kapanmazdı.
Köyler birer birer geçildi. Yol kenarlarında köylüler meyve ağaçlarındaki son meyvelerini toplamaya çalışıyorlardı. Mısır tarlaları kesilmiş yığılmıştı. Mısırlar saplarından ayrılmış beyaz tuz tepeleri gibi öbeklenmişti.
Artvin’e indiklerinde Korzul ikinci dönemecinde araçtan indi. Çantayı sırtına aldı, sepeti koluna taktı. Üç arkadaşıyla birlikte durdukları eve doğru yürümeye başladı. Gönlünü yakan kızın evinin altından , geçerken bir hoş oldu. Pencerlerine baktı yan gözle ses sade yoktu sanki.Eve vardı.Arkadaşları yoktu çünkü onlar sınıflarını direk geçmişlerdi. O üç dersten ikmale kalmıştı. Sevmediği derslerdi aslında.Onunla birlikte yüzelli kişiye yakın öğrenci de sınava gelmşti. O gece getirdiği yiyeceklerden kendine bir yemek hazırladı. Yedi. Yanında getirdiği sepete baktı. Nasıl vermeliydi ? Sepetin sahibi gönlünde yeşerttiği ’Göçebe Kızı’ydı ’ Arkadaşları hep onunla dalga geçerlerdi. Okulda bunca kız varken neden bu kızla ilgileniyorsun ? diye. Oysa onun gönlü başkasını görmezdi ki. Geceleri evden sessizce çıkar, onunla buluşurdu.Uzun saçlarını eliyle taramak çok hoşuna giderdi Selami’nin. Bir dost bir arkadaştı. İki ağabeyisi vardı yaşları yirmi yirmi beşti. Aklından bazen korkular geçerdi.Bir gün yakalayacaklar diye. Olsun Gülümser için her şeye değer, diye düşünüyordu. Geceyi düşler içinde geçirdi.
Sabah olunca kırmızı mintanını pencereden aşağıya astı. Gülümser o gömleği çok severdi. Geldiğini anlasın diye. Yarın sınavları başlayacaktı.Ders çalışması lazımdı. Ama aklı ondaydı. Karşı evi gözledi durdu öğleye kadar. Gün ortayı geçtiği saatlerde beton çatılarının üzerinde Gülümser’in gezdiğini gördü. Pencereye koştu. Gömleği bir kaç kez çekti saldı. Görmüştü her halde. El sallar gibi hissetti. Kapıya çıktı. Beklemeye başladı. Ev sahipleri falan yoktu çevrede, bahçelerinde güz çalışmaları yapıyorlardı. Kapının çalınmasıyla irkildi. Sekiden hızla kalktı, kapıya koştu. Karşısında Gülümser vardı, özlemi gözlerinden okunuyordu. Acele içeriye çekti. Bir iki ayın özlemiyle sıkıca sarıldı.Öptü öptü.Saçlarını elleriyle taradı. Kokusunu içine çekti bir an. Öğrenci yatağının üzerine uzandılar, gözleri yeşil bakıyor dilleri konuşmuyordu. Tüm vücudu ateş gibiydi sanki. Her dokunduğu yerden alev çıkıyordu. Kapı önünde gezinen ayak sesiyle irkildiler bir an. Selami pencerenin kenarına yanaşarak baktı. Dişarıda ev sahibi bir şeyler arıyordu.
--- Selami diye bağırdı .
Karışan saçların düzeltti. Kapıya çıktı Selami.
--- Baltadan haberin var mı ? Diye sordu ev sahibi. Geri döndü. Kapının arkasına koyduğu baltayı verdi Selami. Omuzuna atarak uzaklaştı ev sahibi. Sanki bir şeylerden şüphelenmişti. Giderken arkasını dönüp dönüp bakıyordu. Odaya döndü Gülümsere sıkıca sarıldı. Köyden getirdiği armut dolu sepeti eline verdi. Yanağına bir öpücük kondurdu. Gülümser sessizce kapıdan süzülerek çıkıp gitti.
Sınav günü gelip çatmıştı. Sınava katılacak öğrenciler okulun önünde sıra olmuşlardı. Okul müdürü bir konuşma yaptı. Son hakları olduğunu söyledi. Sırayla sınıflara alındılar. Selami önüne koyulan kağıda baktı. Mutlaka vermeliydi bu dersleri. Adını soyadını yazdı. Kenarından katladı yapıştırdı. Hocası soruları soraken ter bastı bir an. Hiç birisini hatırlayamıyordu. Eli ayağı bir birine dolandı. On sorudan ancak bir kaç tanesine cevap verebilmişti. Ama yine de umudu vardı. Zil sesiyle sonun geldiğini düşündü. Bir günde üç sınava birden girdi çıktı. Ertesi günü sınav sonuçları açıklanacaktı. Evine döndü. Moralı yoktu. Kestirmelerden şehir merkezine çıkmayı düşündü. Merkezdeki sinema salonunun önünden geçerken film afişine takıldı gözü. Yılmaz Güney ’in’ UMUTSUZLAR’ filmi idi. Nasılda kendisini hatırlatıyordu. Amaçsız dolaştı sokaklarda. Genya’nın başından Çoruh ’a doğru baktı. Artvin Kalesini gözledi. Kim bilir kimler yaşadı orada. Kendin atar mıydı oradan Çoruh’a diye geçirdi içinden. Gülümser geldi aklına. Kızdı kendi kendine.
Sabahı zor etti. Okulun kapısına indiğinde öğrenciler volta atıyordu. Yatılı öğrenciler yemeklerini yemişler, yemekhane kapısından birer birer çıkıyorlardı. Listeler asılmamıştı daha. Gözler camlarda idi. Hademelerin ellerinde kağıtları gören öğrenciler heyecanla camlara doğru koşuştular. ’C’ şubesi ve Cebir- Geometri- fizik sınavına giren öğrencileri aradı gözleri. Diğer listelerde kalana rastlamadı. Tüm öğrenciler geçmişti. Son listeye baktığında Kırmızı yazıyla Selami Cansızoğlu...KALDI.BAŞARISIZ diye görünce başından kaynar sular döküldü gibi oldu bir an. Oracıkta yıkılıp kaldı. Bir elin göğsünün düğmelerini açtığını hissetti. Dökülen kolonyanın soğukluğuyla kendine geldi. Felsefe öğretmeni kollarından tutarak kaldırdı. Yürütmeye çalıştı. Ayakları onu taşıyamıyordu sanki. Yardımla müdür yardımcısının odasına aldılar Selami’yi. Öğretmenleri ona nasihatlar ediyordu kendiliğince. Ama o duymuyordu. Ne kada zaman geçtiğinden haberi yoktu. İyi olduğunu söyledi öğretmenlerine okuldan dişarıya çıktı. Lif levha fabrikasından işçiler vardiyeden çıkıyorlardı.
Ahmet bakkalın yanından geçerken istemeden içeri daldı.
--- Gripin var mı? Diye sordu.
--- Var.
Onbir tane gripin aldı. Bakkalcı’ ne yapacaksın ? Diye sorunca ’köye götüreceğim ’ dedi. Eve doğru yürümeye başladı. Gülümserlerin kapısından geçerken kafasını öne doğru indirip geçmek istedi. Kafasını kaldırdığında Gülümser’i gördü.
--- Ne oldu Selami ? dedi
--- Sınıfta kaldım. diyebildi zorla. Yürüdü. Eve vardı öğrenci yatağına oturdu. Yanında bulunan güğümdeki suyu bardağa doldurdu. Onbir tane gripini sırayla içti. Son kez Gülümserin evine doğu baktı. Kalktı dün gördüğü filme gitmeye karar verdi kendi kendine. Gişeden biletini aldı numarasız sandalyelerin birisine oturdu. Filmi izlemeye başladı. Aradan on onbeş dakika gemişt ki başında uyuşmaların olduğunu hissetti biran. Başı dönmeye başladı. Sandalyeden düşecek gibi olmuştu. Bir kolun boynuna dolandığını hissetti.
--- Ne yaptın Selami.
Kim olduğunu bile hatrlamıyordu.
--- Onbir tane gripin yuttum. Dedi. kaydı gitti.
Hastane ile sinema arası bir kilometreden fazla idi. Uyandığında bir karyolada yatıyordu. Etrafına bakındı. Yanında Gülümser vardı. Yaptıkları geldi aklına.Utandı. Gülümser ellerini eline aldı.
--- Korkuttun bizi. Dedi. Doktor geldi.
--- Sen bu kıza şükret.Çarşıdan seni sırtıyla getirmiş hastaneye. On dakika daha geç kalsaydın gitmiştin. Mideni yıkadık. Şimdi iyisin. Değmez. Bundan sonra çalış ve kazan dedi. Çıktı gitti.
Gülümser anlatmaya başladı’ Seni evden çıktıktan sonra takip ettim. Seninle sinamaya geldim. Arka sıralara oturdum takibindeydim.Çünkü yüzün hiç hoş değildi evden çıkarken. Yıkılınca sırtıma alıp hastaneye getirdim. Doktorlar geldi mideni yıkadılar dedi. Selami doğruldu. Gülümser’e sarıldı sıkıca. Evlerine ayrı ayrı döndüler.
Ertesi günü uyandığında yeni bir gün başlamıştı. Köyüne döndü. Zor günler geçirdi. Sınıfta kaldığına çok üzülmüştü. Okulların başladığı tarihte oda arkadaşlarıyla döndüler Artvin’e. Gülümserlerin evine yaklaşırken yüreği küt küt atmaya başladı. Baktı. Bir yıkıntıyla karşılaştı. O tek katlı evden eser yoktu. Yıkılmıştı. Kimseler yoktu. Komşulara sordu. Evi belediyenin yıktığını. Onların da Ardanuç İlçesine taşındığını öğrendi.
Eylül 1971 yılından sonra yeni bir hayat başlamıştı.
Ertürk DEMİRCİ
YORUMLAR
sevgili Ertürk
yasanmışlik olması beni ağlattı
değilse itirzlarım olacaktı elnet
göçebelikle ne alakası var
ama değilse okumazdım
Ne kadaR zaman geçtiğinden haberi yoktu.
yalın.. sade.. güzel..
sanırım Gülümser'i sormadan edemem
teşekkürler