- 955 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ÇARESİZLİK
Neşe, Suzan’ın eski kapı komşusu idi. Çok güzel değildi, hatta sıradandı. On beşinci yılını aşan evliliği monotonlaşmıştı. Kendine bakmayı bilmezdi ve hayatını üç çocuğuna adamıştı. İyi huylu ama saftı. Dini bilgileri de kulaktan dolma idi. Büyük bir telaş içindeydi. Epey bir zamandır kimseye açamadığı büyük derdi vardı. Bu dert artık dayanılmaz olmuştu. Çocukluk arkadaşı Ayşe’nin yanına gelmiş ağlamaklı gözlerle derdini anlatıyordu. “kocam beni artık hiç sevmiyor. Aldatmalarına bile katlandım ama yine de boşanalım diyor. “ya öyle, ya böyle” diyor. Adam sapıttı yaşlanınca, ne yapayım bilemiyorum.”
Kadının gözleri dolu; “ aslında evcuman iyi birisiydi bilirsin.”
Neşe, Ayşe’ye eşinim son zamanlardaki şiddetli baskısının nedenini ve dini korkularını anlatıyordu. Ayrılmalarının an meselesi olduğunu söylüyordu. Haklılığının onayını bekliyordu. Ayşe’de gerekli destek cümlelerini kurup onaylıyordu arkadaşını. “ taviz verme bunağa” diyordu. Neşe, kocasının fantezilerinin kendi ruh âleminde yarattığı tahribatı anlatırken; sürekli onu tasdik eden Ayşe’nin gözleri halının desenlerinde geziniyordu. Söylemek istese de söyleyemiyordu, “ benimki de öyle meraklısı ki” diye. Bir ara “ben, başka kadınlara gitmesin diye baş eğdim” demek geçiyordu içinden. Ama utanıp yutkunuyordu. Bazı gerçekleri ifşa etmek yapmaktan utandırıcı idi. Hatta “şimdilerde zevk alır oldum, bunun için mi ayrılacaksın”? Hiç diyemezdi.
“ Sen şükret ki seninki ters ilişki istemiyor, aldatmıyor. Onca insandan niye benimki sapık çıktı? Ne günah işledim? Söyle sen olsan ne yapardın”? Diye soruyordu ısrarla. “ aldatsa boşanırdım”.
- Evlenip kuma getirse dahi razıyım. Yeter ki şu ters ilişkiyi istemese.
Konuyu kapatsa, o soruyu bana sormasa istiyordu Ayşe. Vebal almak istemiyordu. Kınanacağı için doğru söylemeyecekti zaten. İstemediği soruya ısrar üzerine “ Zorla bir şey yapmam” diye kaçamak cevap verip kendince konuyu kapatıyordu. Birkaç ay sonra Neşe’nin eşi trafik kazasında vefat etmişti. Neşe sevinç içindeydi. İnsanlar sahte para yaparlar, ama çok kere para da sahte insanlar ortaya çıkarırdı. Haberi Ayşe’ye müjdelemişti. Kocasının emeklisi ile daha mutlu yaşayacaktı. Ayşe Hanım ise dünyanın hatta kendisinin bu acayip ve sahte hallerine akıl erdiremiyordu. Her şey maskeliydi ve göründüğünden başka idi. Eltisi Arzuyu diğer eltileri ile nasıl da kınadıklarını hatırlıyordu. “ Ben, her fırsatta eşimle birlikte olduğum için çoğunlukla cunub geziyorum.” Dedikten sonra onu nasılda ağızlarına sakız yapmıştılar. Hâlbuki şartlar bazen müsait olmayabilirdi.
Nedime çok normaldi. Açık giyinirdi. Fakat belediye otobüsünde adamın biri baldırını okşayınca nasıl da otobüsü birbirine katmıştı. “ eşi Can’a bana araba al yoksa yollarda tecavüze uğrayacağım” diyerek sitemle olayı anlatmıştı. Nedimeden daha mutaassıp olduğu halde diş doktorunun şaibeli hatta taciz kar el ve vücut hareketlerine katlanıp, gizlediğini hatırladı. Erkek diş doktorunun, açılan yakasından içeri bakıp memelerini görmeye çalıştığını anlamıştı. Koltuğa yaslanıyorum diye kol ve ellerine abanıp, kabarmış aletini sürtmeye çalıştığını da anlamamış mı idi? Elbette anlamıştı. İlk şaşkınlıktan sonra gizli gizli haz da duymuştu. Ama bunu kendine itiraf dahi güçtü. Eşine hiç ihanet etmemiş ve düşünmeyen biri olduğu halde aynı tacizci doktora coşku ile ikinci ve üçüncü defa niye gitmişti. İçindeki hassas nefsanî halleri tam olarak çözümleyemiyordu. Kadın hastalıklarında, doğumda, kürtajda kadınlar çatal’a çıkar ve erkek doktorlar tarafından mahrem yerlerinden müdahale geçirirlerdi. Bu durum kanıksanmazdı ama doktorun hastadan zevk almasını engelleyecek ne mekanizma vardı? Sıradan bir dişçi koltuğunda doktorun ve kendisinin zafiyetine şahit olmamış mı idi? Bir an için bir jinekolog eşi olduğunu düşündü. Eşinin her gün elli ya da yüz kadın hastayı alttan muayene ettiğini, kocaları gibi onların mahremini görüp, ellediğini düşündü. Katlanamazdı. Hiçbir şey göründüğü gibi değil idi ise, bu işler de herkesin bildiği ya da sanmak istediği gibi değildi. Çaresizlik ve imkânsızlığın getirdiği, bozuk düzenin kabullenilmişlik halleriydi. Dün çay partisinde saatlerce çekiştirdikleri Neslihan’ın bu gün, oğlunun nişanına gidecek ona şirin gözükecektiler. Anlayamıyordu Ayşe. Korkak, ikiyüzlü, yalancı, isyancı, aşırıcı olabildikleri ve pek çok ayıp sayılacak, gayrı ahlaki işler yapabildikleri halde insanlar neden aksi bir görüntü sergilerlerdi. Samimiyeti engelleyen etmenler; toplum baskısı, korkma, utanma, vicdan, yanlış ve eksik bilgi, umursamazlık ve niceleriydi. Ayşe Hanım, beyni düşüncelerden patlar hale geldiğinde “ ben evliya ya da melek değilim ki” diye düşünüp kaçış yolu arardı. “ tamam, ama bu kadar ikiyüzlü, bu kadar yalancı olmak zorunda mısın?” soru aklını kemirirdi bu seferde. “ ne yapayım bu kadar oluyor” diyerek nefse teslimiyetini kabullenirdi. Oysa yalan ve hile insanda ne kadar çirkin duruyordu. Sözlerdeki hiddet anlaşılıyor ama sözler anlaşılamıyordu. Hak ve haklı biliniyor ama hak güce devrediliyordu. Zulüm biliniyor, zalim biliniyor ama mazlum bulunamıyordu. Çok çetin olmuştu dünya.
YORUMLAR
Ben dinimiz ne der bilmem. Ama bildiğim bir şey var ki, kadın ( yazınızdaki kuşaktan bahsediyorum ) cinselliği kocasından öğrenir. Kocasının yaşattıkları ile mutlu ya da mutsuz olur. Mutsuz olduğunu ya bilincindedir, ya da değildir. İlla ki değildir. Çünkü, öğretileri içinde, nasıl mutlu olacağı yoktur. Annesi nin öğretileri ile sınırlıdır, bildikleri.
Romanınıza konu olan kadın tiplemelerinin, sosyal seviyeleri gereği, "orgazm" diye bir bilgiye bile sahip olduklarını sanmıyorum. İşlediğiniz kadın tiplemesi, bu tür kadınlar. O kadınlar ki, Sayın Ağyar'ın kaleme aldığı, misallerden bile habersizlerdirler. Haberli olması gereken kişiler, kocalardır, onların da işine gelmez.
Konu güzel gidiyor. Devamını merakla bekliyorum. Son derece toplumsal bir drama doğru gittiğimizi hissediyorum.
Detayları ve fantazi görüşleri atlayarak bir sonraki yazınızı bekliyorum. Heyecanla...Saygılar.
narmer tarafından 12/11/2009 10:48:37 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Enginciğim
Yine netameli, çetrefilli bir konuyu kotarmışsın yüzakıyla, bir tabuyu parçalamışsın cesaretle. Kutluyorum. Hani derler ya "iki ucu necis değnek" diye.
Yazması cesaret istediği kadar, "gören ne der" endişesi ile okumanında cesaret istediği bir konu, hele bir de bayansanız. Bu yüzden yorumcu bayanlarıda ayrı kutluyorum. Maalesef toplumumuzun değer yargıları böyle.
Saygısızlık görülmezse "onurumsun" rumuzlu hanım efendinin
"Hatta dinimizde bile kocan ne isterse yapacaksın, hayır demek günahtır" cümlesi üzerine bir iki kelime de ben söylemek istiyorum.
Eğer herhangi bir mahalle imamının vaazından bir cümleyi "dinimiz bu" şeklinde algılarsak sanırım çok büyük yanılgı içine düşeriz. Oysa "islamda kadının erkekler üzerindeki hakları, erkeğin kadını üzerindeki haklardan kat, kat fazladır" ve bu durum değişik ayetlerde ve hadislerde sabittir.
Bir iki basit misal vereyim müsadenizle; Bir kadın isterse kocasından yeni doğan bebeği için süt anne veya emzirdiği süt için bedel talep edebilir(estetik sebepler dahil, göğüs sarkması vs) veya ev iş yapmak istemeyip eve hizmetçi talep edebilir. (Daha geniş ve doyurucu bilgi için sanırım bulabileceğiniz bir sürü akademik kayanak mevcuttur.)
Şayet bu gibi hakların pratikte uygulanması vasatın altında kalmışsa mesulu dinimiz olmasa gerek.
Kaldıkı Peygamber efendimiz zamanında Engin'in yazısında işlediği konular çok rahat dillendirilebiliyordu. Zira bir çok kadın rahatsızlık hissettikleri bu konularda serzenişte ve şikayette bulunmak, fikir almak için Peygamberimizi ziyaret ederlerdi
Saygılar, selamlar
Fikrim sizinle çelişmiyor. Bilakis destekliyor. Kadına yapılan haksızlıkda zülümdur. Yapanda zalimdir. Ama mazlumlar nedense haklarını alamıyor.
Yazdıklarınız tamamen doğru.
Romanımın akışına uygunluğu açısından olaylar bu mecrada seyrediyor.
Yoksa yazıda ilmi bir gözlem yapılmıyor.
Teşekkür ediyorum.
Neden öyle diyorsunuz ki. Bize iki yüzlü, riyakar olmak henüz küçük yaşlarda öğretiliyor. Özellikle de anne ve babamız tarafından. Annemiz ve babamız hiç mutlu olmadığı halde, ya da iki kişi yatak odalarına geçtiklerinde, annenin yaşadığı acıları, çocuklar duydukları halde duymazdan gelinir, sorulduğunda da "tartışıyorduk, bak bunu birisine söylersen döverim seni" derlerdi.
Hep kavga olan evde, birileri geldiğinde çok mutşu aileymiş gibi görünme çabası içine girerler, kadında morluk varsa " kapıya vurdum. düştüm" diye geçirşitirilirken aslında onun kocası tarafından, ya cinsel arzularını yerine getirmediği için, ya da kocasına karşı bir söz söylediği için dayak yediğini bilinir ama susulurdu. ve susuluyorda.
Bize öğretilen neydi. " Kocan ne isterse yapacaksın, hayır demek günahtır" Hatta dinimizde bile "kocan ne istiyorsa yapamalısın. eğer o stekli ise ve sen ona hayır diyorsan çok büyük günaha girersin" diye söylenmiyor mu?
Biz önce tüm gerçekleri kendimize söyleyebilmeliyiz ki, çevremizdekilere gerçekleri söyleyebilelim. Biz önce, bizde ne yaşanıyorsa, diğer ailelerde de aynı olayların bire bir benzeri olmasa da yaşandığını düşünebildiğimizi gösterebilirsek yalan, riya ve sahte olmaktan kurtulabiliriz.
Biz önce haklı ve haksız aramaktan vaz geçöip, doğru ve yanlışı sorgulayabilirsek ancak nsan gibi insan olabiliriz.
Yzınız çenemi düşrüdü benim. En iyisi yarıda kesip teşekkür edeyim size.
Saygılar yüreğinize