- 2337 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Tut Ellerimden Babaa... (Gülce/Deneme)
Baba…
Bugün kendimi yapayalnız hissettim… Koca evrende minnacık bir çakıl taşı gibiydim; hoyrat ayaklar basıp geçtikçe, savruldum ordan oraya…
Sana öyle gereksinme duydum ki baba! Ne olurdu bugün, sadece bugün yanımda olabilseydin! Keşke…
Bugün inan çok yalnızım, bugün isyankâr
Ruhum fena örselendi baba, derinden
Bu mahkeme salonları bana keder, ar
Göz şaşıyor, öz taşıyor, tut ellerimden…
-----Gördüğüm her yüzün elim öykülerinden
-----Ağıt dolu yürek yakan türkülerinden
--------------------Çıkamadım, kalakaldım, tut ellerimden…
Canım acıyor, acıyor baba… Vurdukça kıyılarıma isyan dalgaları; sarsılıyor nazende bedenim… Omuzlarım...Omuzlarım acıyor, bir görsen! Yüklediğim hayat küfesinin ipleri kestikçe, ağlıyor sessizce yokluğuna...
Baba… Babacığım! Hiç aklına gelir miydi –hâlâ anlayamadığım, anlamakta zorlandığım bir nedenle- mahkeme koridorlarında volta atacağım?
Bugün mahkemedeydim baba’ m! Öyle ağırıma gitti, öyle onuruma dokundu ki… Dürüstlük neden bu kadar ağır yük… Neden hep iyiler kaybediyor, acıyı en hasıyla iyiler yaşıyor iliklerine kadar...Neden baba, neden?
Betim benzim gitti bak! Artıyor sızı
Karardı gözlerim , eser yok ferimden!
Mübaşir seslenir:” filancanın kızı…!”
Ellerim üşüyor, tut! Tut ellerimden…
-----Bilemedim ki ne bu cevrimde dönen?
-----Kim ne ister bilmem ki alın terimden!
--------------------Sorgular, sualler savurdu yerimden…
Koca adliyede bir başınaydım… Duvarlar üstüme üstüme geldi, çınladı koridorlar; içimdeki adaletin dışımdaki adaletsizliklere feryadıyla! Şimdi ben suçlu muyum? Yapmadığım bir şey’e nasıl “yaptım” diyebilir… Savunmadığım, “doğru” diye benliğime kazımadığım şeye nasıl tenezzül edebilirim ki? Üzerim -nereden geldiğini bilemediğim- toz /toprak içinde; yardım et baba...Yardım et, temizleyelim!
Ciğerim kanıyor, ellerim üşüyor… Bu yüzden tut ellerimi , tut baba! Hâlâ çocukluğumun masumiyeti, gecekondumuzun küçük bahçesindeki çiçeklerimizin kokusu var ellerimde! Korkuyorum ellerimin kirletilmesinden… Tut ellerimi, tut ki; gitmesin çiçek kokusu, sinmesin başka kokular ellerime… Baba! Saçlarımdan aldılar sabun kokusunu; bu yüzden küstü tellerim, tek tek...
Bugün çok yalnızdım, bugün ben öldüm, İşlemediğim bir suçla yargılandım baba! Ne diyeceğimi, kendimi kime karşı , ne kadarcık, nasıl, neden savunmam gerektiğini bilemeyerek, şaşırıp kaldım...Bugün bir kez daha gördüm ki; bütün namussuzlukların kılıfı hazır, satılıyormuş! Bak, gördün mü? Kılıflar da tezgâha düşerek para ediyormuş! İyi de… Neden namussuzluklar kadar namusluların da kılıfı para edip satılamaz tezgâhta, baba? İyiliği –çıkar düşünmeksizin- bir yaşam biçimi olarak benimseyen, çoğaltmaya çalışan ve böyle yaptığı sürece kendine saygılı, mutlu olan olan ben; bu yüzden mi burada bu anlamsız eza cezayı çekmekteyim? Eğer öyle ise, neden bize namussuzluğu öğretmedin… Neden fitne-fesatlığı, kurnazlığı, üçkâğıtçılığı öğretmeyerek; daha mutlu, daha rahat yaşamamıza mani oldun? Bak! İyiliklerimizle sürünüyor, cezalandırılıyoruz… Görmüyor musun baba?
Geçenlerde ağabeyimin kızı bana ne dedi, biliyor musun? “Hala, neden hep iyilik öğretiyorsun bize? Biraz da kötülük öğretsene!”…
O’ na şu yanıtı verdim: “ Yavrucuğum, büyüdükçe hayat sana öğretecek… Yaşarken çok şey öğrenir insan… Ama en çok iyilikleri, iyi olanları öğrenmelisin ki; ilerde sana güç versin, seni ayakta tutabilsin…” Birden küçücük cılız kollarıyla boynuma sarılıverdi! Artık, ne düşündüyse…
Offf… Ne çok üşüyor ellerim baba! Git gide içim daralıyor, korkuyorum! Ya bu haksızlıklar, bu çirkinlikler karşısında gücüm tükenirde ömür kumaşım –bir daha dikiş tutmamacasına- yırtılırsa! Kim bakar çocuklarıma? Senin o çok sevdiğin torunlarına... Ya bu düzenin çarkları onları da yutarsa? Kim yol gösterir, kim güçlendirir desteğiyle, hayattaki dik duruşlarına katkı sağlayarak? Onlar henüz çok küçük baba’ m…Onlar pişmemiş, ham!
Bugün mahkeme koridorlarında yeniden çocukluğuma döndüm. Ancak bu şekilde dayanabildim o boğucu havaya, baba! Sahi, biz neden ürkeriz böyle yerlerden, böyle şeylerden? Özümüzdeki erdem mi… Kuralsızlıklar karşısında kurallı duruşumuz mu? Haksızlıklara direnişimiz, emeğe saygımız mı? Getirisi ne olursa olsun; bir takım ilkesizliklere, menfaatlere itibar etmeyişimiz, ”Adam gibi adam” anlayışıyla başı dik, alnı ak duruşumuz mu? Neden hep bizim gibi insanların yüzünde derin keder çizgileri oluşur da, kötülerde küstahlık…
Âh baba’ m! Tut ellerimi...Uzan, tut… Al avuçlarına şu minicik ellerimi -eskiden olduğu gibi- al, al da; biraz daha uzasın ellerimdeki çiçek kokusunun ömrü… Tutmasın, değmesin başka eller; kaybolur, silinir diye korkuyorum, baba!
Bak, hâlâ duruyor çiçek kokusu!
Sakındım beterin en beterinden!
Avuç içlerimde saklı dokusu
Yaramı deşiyor, tut ellerimden…
-----Yenemediğim bu talih elinden
-----Kurtulamadım şu şirret dilinden
--------------------Alâmet kaşıyor, kıyamet nerden...
Ne zaman burnuma kötü bir koku gelse, hemen ellerimdeki çiçek kokusuna sığınıyorum; çekiyorum, çekiyorum içime var gücümle! Ancak bu şekilde bertaraf edebiliyorum kötü kokuların etkisini... Ama bugün yetmedi ellerimdeki çiçek kokusu! Bana yapılan bu haksızlıkları bertaraf etmeye… Yetmedi ciğerimin için için kanayışını engellemeye… Yetmedi, üşüyen parmaklarımın yüzümü avuçlarıma taşımasına, yetmedi baba!
Tamam… Gidişinden beri hep yalnızdım, ama bugün bambaşka yalnızlığım… Bugün kendi sesim yabancı kendime… Bugün, illa ki bugün çok yalnızdım, baba! Bugün ar geldi adliye koridorları bana… Sürekli bu soruyu sordum, yoruldum… Yanıtını bile bile, yoruldum sormaktan, kendime! Hiç mi bitmeyecek bu çile, hiç mi düzelmeyecek bu düzen… Bu çarklar iyileri bırakarak kötüleri hiç mi almayacak dişlileri arasına? Biz kime ne yaptık, kimin hakkını yedik… Kimin lokmasını elinden aldık, kimin ayağını kaydırdık bile bile… Kimin gözünün içine bakarak yalan söyledik, kimin helalini çaldık, baba? Bütün bunları yapmamak, bunlardan olabildiğince uzak durmak… Aynada kendi yüzümüze, hayatta başkalarının yüzüne bakarak yaşayabilme adına değil mi ; bütün bu çekilenler, katlanılanlar, yitirilenler? Peki, mükâfatı bu mu? Düzgün olmanın, adam gibi yaşama ereğinin mükâfatı bu mu baba? Hadi söyle bir şeyler, babacığım! Söyle ne olur! Sana… Senin söyleyeceklerine gereksinmem var!
Niye iyilik öğrettin baba?
Darada galip kimdir sahiden?
İyi kötüyü koysak bir kaba
Haddi aşıyor, tut ellerimden…
-----Anlıyor musun beni yerinden,
-----Duyuyor musun, tâ ki serinden?
--------------------Umut taşıyor, tut ellerimden…
Tut artık , hadi tut ellerimi… bak gözlerimin içine! Orada ne gördüğünü söyle… önce sen yargıla beni; hamurumu yoğuran sen! Eğer ki gördüğün namussuzluksa, göz bebeklerimde; kendi ellerimle keseyim cezamı, hiç of demeden! O zaman silinir ellerimdeki çiçek kokusu...O zaman senin parçan olmaktan çıkarım işte... Asıl, o zaman ölürüm ben;
Babaaaaa…
Refika Doğan- Antalya/ 4 Kasım 2009
not: yazı içinde yer alan dizeler "Gülce /TOKMAK" şiiridir.
YORUMLAR
Senin o YUNUS yüreğin o MEVLANA hoş görüne layık olmayanın utancı olmalı UTANMAK! Seni bilen ,tanıyan düzgün her insanın dimağına nakşedecek nezih bir şahsiyetsın.Senin şansızlığın çiğeri beşpara etmezlerle muhatap olman.Ah keşke güzellikler timsali olan her şahısın anlında bir kutsal işaret olsaydı.O zaman Sen başı çekerdin bir tanem.Elbet yaşanılan bu sıkıntı ve acılar son bulacak yeter ki metanetini kaybetme.SENİ ÇOOOOOOOOOOK SEVİYORUM.O YÜCE VE KOCAMAN YÜREĞİNİ ÖPÜYORUM.
YÜREĞİ GÜZEL GÖNÜLDAŞIM ve CAN DOSTUM.
Adalet yerinini bulur inşallah.Sizde benim gibi baba hayranısınız başlığınız dikkatimi çekmişti.Benim için de babanın yerini hiç kimse tutmaz.
Kötülükler yıldırmasın sizi, siz yine küçüklerinize iyi olmayı öğretin...
Dilerim o ellerinize sinen çiçek kokusu hiç silinmez, hayatınız boyunca size güç verir.
Güzel ve duygusaldı...
TEBRİKLER...