9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2605
Okunma
İzmir’e yağmur yağıyor, bu sabah. Cama vuran tıkırtıları ile uyandım, sabaha karşı. Bir süre seyrettim, sokak lambasının ışığından yansıyan görüntüsünü, yağmurun.
Evimin karşısında, tek şeritlik bir yol var. Mithatpaşa caddesini Hatay’a bağlar. Işıksız, karanlık bir yoldur. Tam o sırada gördüm o’nu. Islanmış, başı önünde, yalnız bir köpek. Kaldırımdan yürüyerek, ağır ağır, o sokağa saptı ve karanlığın içinde kayboldu, gitti.
Nazım Hikmet, Abidin Dino’ya sorar: “Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?”
Mutluluğun değil ama, çaresizliğin, yalnızlığın, yokluğun resmini çizmem istenseydi, böyle bir becerim olsaydı, o köpeği çizerdim.
Farkında olmadan ağlayan gözlerimde, bir görüntü belirdi, geçmiş günlerden kalma. Salonda ailece yemek yiyoruz. Vakit akşam. Hava buz gibi soğuk. Belki yağmur da yağıyor, hatırlamıyorum. Evimiz sıcacık, kaloriferler yanıyor. Soframızda, Allah ne verdiyse, yemeklerimiz.
“ Çocuklar, şükredin. “ diyorum. “ Kim bilir sokakta, aç ve üşüyen, ne çok insan var. Allah yardımcıları olsun “
“ Anne, bir kere de şu yemeği boğazımıza dizmesen?” diyor, oğlum.
Varlıklarımızın farkında olmadan yaşıyoruz. Sahip olduklarımızı, olması gereken şeyler diye düşünüyoruz. Sahip olmamızın, bize tanınmış, bir ayrıcalık olduğunu aklımıza bile getirmeden.
Bulunduğumuz yerle, konumla, şartlarla ve bedenle dünyaya gelmek bizim isteğimizle olan bir durum değil. Çok daha farklı olabilirdi, her şey. Olmadıysa ve ben, annemin, babamın çocuğu olarak dünyaya gelmişsem bu, bana tanınan bir ayrıcalıktır.
Ayrıcalık.
Kader de denebilir mi? Bence “ Hayır “. Kader, ben de, nedense, hep olumsuzluk duygusu çağrıştırır. Mutsuzluk, yokluk hissi uyandırır. Benim, ben olarak doğmam, bana göre “ Ayrıcalık” tır. Ben olarak doğmamla, ben olarak doğabilme hakkını elinden aldığım kişininse “ Kaderi“ dir. Tabi ki, bu durum, onda, yokluklara, ihtiyaçlara, eksikliklere, olumsuzluklara sebep olmuşsa. Bilinmez, belki de benim ayrıcalık dediğim, benim kaderimdir? İşte düğümün çözülme noktası da bu dur. Eğer, birilerine göre, varlıklarımızla, sahip olduklarımızla, ayrıcalıklı olduğumuzun farkındaysak, gerisi hiç önemli değil.
Mutlu olmak için, ihtiyacımız olan, başlangıç noktası değil midir bu?
Noktanın yerini tespit edebilirsek, görebilir ve bulabilirsek, virgüllerimizi daha kolay koymaz mıyız?
Geçici durumlarla kendimizi kahrederiz, üzeriz, hırpalarız. İnsanız. Elbette, çıkmazlarımız olacak. Elbette, tökezleyecek hatta düşeceğiz. Sevdiklerimiz de olacak, sevmediklerimiz de. Yanımızda duranlar da olacak, bir ömür boyu, yarı yolda gidenler de. Kazanacak ve kaybedeceğiz. Başarılarımızın yanında başarısızlarımız da olacak. Bunların hepsi insan olmanın, yaşamanın gereği. Hepsi gelip, geçici şeyler.
En temel varlıklarımız; kendimizi ve inancımızı yitirmediğimiz sürece. Sahip olduğumuz değerlerimizin, varlıklarımızın, bize tanınmış, ayrıcalıklar olduğunu unutmadığımız sürece. Her düştüğümüzde daha güçlenerek kalkarız.
Rahat nefes alabilmek. Tadına vararak, yemek yiyebilmek. Her sabah, güneşi görebilmek. Gören göze, duyan kulağa, tutan ele sahip olabilmek. Düşünen akla, konuşan dile ve hisseden yüreğe sahip olabilmek.
Yağmur yağarken İzmir’i seyredebilmek.
İzmir’e yağmur yağıyor.
Ben,..
Eser Aslanlı
izmir