LEYLA VE MECNUN
Leyla ve Mecnun hikâyesi herkesin dilinde, bir de benden okuyun lütfen; aşkın bu ölümsüz kahramanlarını kalemime göre yorumluyorum. Şimdi kalkıp da birisi bu Leyla ve Mecnun hikâyesini bir yerde duymuştum derse inanın çok gülerim. Zaten bu hikâye benim değil! Ama buna biraz renk katmak, biraz tat vermek, biraz farklılık yaratmak da inanın zor ve bir o kadar da orijinalliktir. Hikâyemizi yine üç bölümden oluşturacağım ve her bölüme de uygun başlıklar atacağım. Birinci bölüm TANIŞMA, ikinci bölüm SAHRA, üçüncü bölüm ise HİCRAN’DIR.
TANIŞMA
Sakın sen kûy-ı cananı uzakdur sanma ey Mecnun
Seher yola giren âşık gece Leyla’da akşamlar
Bursalı İsmail BELİĞ
(Ey Mecnun! Aşka tutulduğun andan itibaren sevgilinin yurdunu kendine uzak sanma artık. Çünkü seher vakti yola çıkan her âşık, daha o gece Leyla’da akşamlar)
Leyla bir kuru kara kız, göründüğünde Mecnun’a, Mecnun; bütün zamanların aşk efendisi olacağını, dillere düşeceğini bilmez bir halde sırılsıklam, kör kütük vurulmuştur Leyla’nın geceyi andıran duruşuna… Ah Leyla, her yüreğin vurulmuş olduğu afetlerin şah beyiti! Her gazelin mısraı bercestesi, edebi sanatların hüsnü talili. Aşığın meftunluğu, mahkûmiyetinin sebebi, aşk şarabının sakisi, kalp diyarının şakisi, bir kuru kara kız! Gözlerine karalar çalmış Mecnun ki bir gözü karalıya, bir kaşı karalıya, bir teni karalıya kara sevdalı olmuş.
Mecnun, yarı deli yarı veli bir âşık adam. Leyla’nın feri, Leyla’nın ezeli kederi, aşk kitabının baş neferi… Derler ki ilk tanışma okulda olmuştur henüz küçüktürler ama bir büyük aşka meyillidirler. Okudukları ilk harf, aşkın A’sıymış sonrası Leyla… İlk hece AŞK imiş sonrası Leyla… İlk cümle “Aşk imiş her ne var ise âlemde” dizesi imiş, sonrası Leyla… Leyla olmuş bir anda her şey Mecnun’a… İlk göz ağrısı, ilk baş ağrısı, ilk hasret, ilk kaçamak… İlk göz göze geliş sanırsınız ki yıllar birikmiş gözlerde, kilitlenen bakış, sonra her şey Leyla! Mecnun’un ilk alfabesi, ilk neşidesi, ilk elifbası… Tanışma faslı aslında sonun başlangıcı olmuş “O” günlerden itibaren. Her nerede ise Leyla bir gölge gibi ardın sıra Mecnun! Et ile tırnak, ten ve ruh, Leyla ve Mecnun işte!
SAHRA
Kays’ı gör Mecnun iken âlemde şöhret-girdir
Hiç seni bir kimse yâd eyler mi akıldır deyu
Faizi
(Kays’a bir bak! Altı üstü bir deli iken şöhreti bütün dünyayı kaplamıştır. Buna mukabil, bir Allah’ın kulu da ‘Bu akıllıdır.’ diye seni anıyor mu ya!)
Araya girenler olmuş her hikâyede olduğu gibi, ağyar ile ülfetleri olmuş yârin. Herkes bu aşk için bir mânia olmuş, set olmuş, ket vurmuş yüreklerin birlikte atmasına… Her aşk kendi acısını yaşatır muhataplarına… Her aşk kendi ateşini düşürür yüreklere… Leyla bir yana savrulmuş Mecnun bir yana… Sanırsınız ki sonbahar rüzgârları koparıp atmış kurumuş dalından kuru yaprağa düşmüş can yaprağını… Mecnun artık resmi Mecnun’dur halkın gözünde… Saçları uzamış, sakalları kirlenmiş, üstü başı yırtılmış… Her türlü börtü böcek ile ünsiyet kurmuş, ceylanlar ile dost olmuş. Sahralar yolu olmuş, yüreği sahra gibi yanmış. Herkese Leyla demiş, her şeyi Leyla bilmiş… Leyla ile uyanmış, Leyla ile yatmış… Onun bu cezbeli halini görenler hüzünlenmiş; “Bir kuru kara kız için değer mi be Mecnun” demişler… Bu “Mecnun” hitabı beyninde yankılanmış durmuş… Dönmüş ve onlara demiş ki; “Ona kuru kara kız diyenler bir de benim gözümle baksalar ya!” İşte sayın okuyucu bir aşk adamının, bir dava adamının resmi… Kim bu aşka şapka çıkartmaz ki! Kim bu aşk uğruna gözyaşı dökmez ki! Leyla ise Mecnunsuz geçen günleri ömründen kayıp düşen birer yıldız olarak görmüş. Her düşen yıldızda kavuşmanın dileği yanmış… Ama ne yanmış! Leyla bir “ah” çekmiş Mecnun “Off ulan” demiş… Leyla ağlamış, Mecnun çağlamış. Leyla yaklaşmış, Mecnun kaçmış… Leyla parmağını kesmiş Mecnun’un parmağından kan fışkırmış. Leyla nezle olmuş, Mecnun hapşırmış… Onların bu hali yüreği hassas olanları çok etkilemiş ve kavuşmaları için bin bir çare düşünmüşler. Her türlü çözüm için mutlak bir problem ortaya çıkmış. Her evet bir hayıra endeskli imiş. Her kavuşma bir ayrılmaya odaklı imiş. Her Leyla bir Mecnun’a denk imiş. Yalnız kavuşmalar mümkün değilmiş.
Tutup kolundan getirmiş yarenler bir gün Leyla’yı Mecnunun önüne: “İşte Leyla, ne yaparsın daha? Böyle Mecnun gibi daha dolaşacak mısın, saçlarını uzatacak mısın, sahraları arşınlayacak mısın be hey âşık! Bak işte, gör işte, anla işte! Leyla’n; uğruna heder olduğun, beter olduğun, mahv olduğun, kuru kara kız; Leyla’n!”
Mecnun gözünü kapatan kirli ve uzun saçlarını savurur bir bakış atar Leyla’ya ve sonra oradakilere: “Benim Leyla’m bu değil! Leyla yok, Leyla içimde… Yıllarca peşinde koştuğum Leyla -sol yanına vurarak yumruğunu- burada… Bu bedende, bu ruhta… Bu şekle bürünmüş kişi de kim? Benim Leyla, Leyla benim!” Oradaki herkes Leyla’da dâhil Mecnun’un ruhlar âlemine yükseldiğini, artık ten mezbelesinde bulunmadığına hükmederek gözü yaşlı bir şekilde uzaklaşmışlar. Mecnun bu dünyanın adamı değildir ve Leyla’ya da bu dünyada Mecnunsuz yaşamak haramdır.
HİCRAN
Bende olan aşikâr sensin
Ben hod yokum ol ki var sensin
Fuzuli
(Ben de belli olan sensin. Ben kendim yokum, ben de sen varsın.)
Leyla daha fazla dayanamaz bu hale, terki dünya eyler. Bulutlar üzerinde beyaz elbiseler içinde yalınayak yürür… Etrafında ellerinde mumlar ile melekler saf olmuş Leyla’yı karşılamaktadır. Aşk ülkesinin prensesi bu ilgiden şaşkın ve bir o kadar mahzun… Dünya cehenneminden Mecnunsuzluk tavan yapmışken yüreğinde, burada da Mecnunsuz tacı tahtı neylesin! O kapısında kul köle olacağı bir Mecnun için aç bi ilaç kalmayı dahi tercih ederdi. Lakin aşkın kanununda onlar birer kahraman timsaliydi artık. Herkesin bir Leyla yanı ve herkesin bir Mecnun yanı olacaktı her daim. Mecnun ise avare avare dolaştığı esnada bulutların üzerinde ellerinde mumlar ile Leyla’yı karşılayan melekleri görünce uçayazdı. Ten mezbelesinden, terki terkten ötelere çok ama çok ötelere yükseldi. Yürek aşkın gücü ile irtifa kazanmış gönül kanatlanmıştı diğer yarısını görünce.
Ten kafesi bir portakal kabuğu gibi soyulup atıldı üstünden. Ruhu çıplak bir halde kalakaldı semada… Melekler saflarını sıklaştırıp Mecnun’un manevi irtifa ve iktizasına hürmeten selam durdular. Leyla bir anda gayb âleminde kendisini kaybederek Mecnun’a yöneldi. Mecnun’da bir kuş gibi süzülerek Leyla’nın maneviyatında yok oldu.
Leyla Mecnun oldu, Mecnun Leyla…
Ten kafesi yalan oldu…
O gün bugündür dillerde bir Leyla ve Mecnun hikâyesi sakız oldu.
Görenler Leyla bir kuru kara kız idi derler.
Mecnun ise saçı sakalı iç içe girmiş hırpani bir adamdı derler.
Aşka bak çay demle!
Ortada kuyu var yandan geç!