- 3274 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
244 - HAYAL
Onur BİLGE
Yaşatmak isterdim onu, son zamanlarında. O ana kadar hiç yaşamadığı kadar mutlu, huzur içinde... Hayatına hayat katmak elimde olabilseydi. Yaşaması için ölümüm dahi gerekseydi!..
“Sahil kasabalarının birinde, ağaçlar içinde kaybolmuş bir köy evinde yaşatmak isterdim seni. Ahşap, harap, tek odalı bir de... Alabildiğine çiçekli, sınırsız bir bahçe içinde; harımsız, hudutsuz... Önünde bir göl olmalı veya bir çay, bir arık, belki de... Şırıl şırıl akmalı, biteviye. Her iki yanı ve arkası ağaçlık, koruluk ya da orman... Kuş sesleri mi istersin o zaman, cıvıl cıvıl; su sesi mi dersin? Şarkılar mı dinlersin, şöyle eskilerden? Sevda şiirleri mi? Yağmurun kiremitlerdeki tıkırtısını mı, oluklardaki şakırtısını mı yeğlersin? Ya da olabildiğince sessizlik... Ne dersin, amca?
“Hayal... Gerçekleşemeyeceğini bile bile düşlemek, güzellikleri... Beyin gücüyle mutluluk mekânları oluşturmak... Hayale sınır yok. Yaz, çiz, karala!..”
“Her taraf yemyeşil olmalı. Su açık yeşil, dibi yosun yeşili... Yeşilden bıktığın olur mu?”
"Sahi, ’yosun yeşili’ dedin de... Gözlerin dönmüş senin. Işıkta baktım da... Çocukken siyahtı. Kapkara... Sonra kahve olmuştu, değil mi? Yeşile çalıyor, şimdi. Yosun yeşiline... Hırsız gözlü! Cadı!”
“Güneşte yeşil olduğuna yemin edebilirsin. Rengim de açıldı, Bursa’da. Güneşi, aynı güneş ama Antalya’nınki gibi yakmıyor.”
“Çocukken kimse içeriye alamazdı seni. Sokaklardan gelmezdin! Çok şımarttı baban seni. Biliyor musun, en çok seni seviyor.”
“Sevgi gizlenemez ki! Biliyorum tabi. Annemin sevmediğini de... Yani ablam kadar...”
“O kadarını bilmem. Belki şımartmamak için yüz vermiyordur.”
“Bilmiyorum. Onlardan bahsetmiyorum ben. Seninle gitsek, diyordum. Bir sahil kasabasına... Bir balıkçı köyü de olabilir. Denize açılırsın, kayıkla; balık tutarsın her gün. Olmaz mı?”
“Tam balık tutmayı öğrendim, ömür bitti!”
“Ölümden bahsetme şimdi. Tam en güzel mutluluk hayalleri kurmaya başladığımda...”
“Bu anlattıkların, benim için yazmış olduğun şiirin içinde geçenler, değil mi?”
“Evet. Say ki şiir açıklaması... Fakat içimden gelenler, bunlar. Ne diyordum? Ha! Yeşilden bıkar mısın, bir zaman? Rengârenk çiçeklerden? Ara sıra başını kaldırıp bakar mısın masmavi gökyüzüne? Güvercinler geçer mi beyaz, bembeyaz? Harika bir tablo halinde, bulutlar... Her an şekil değiştirmekteler. Etrafta uçuşan ipek kanatlı, yaldızlı kelebekler... Onlar da rengârenkler... Kapat gözlerini, seyret, bak! ”
“Gözlerimi kapattığımda, ışıklar sönüyor. Kapkaranlık oluyor, her yer. Hiçbir şey görmüyorum. O bahsettiğin yerde, gece de oluyordur, mutlaka. İşte ben o geceyi yaşamaktayım. Kelebekler de bir günlükler...”
“Sinema salonlarında da öyle... Her yer karanlık...”
“Her yer karanlık, pür nur o mevki! Mağrip mi yoksa makber mi Ya Rab?”
“Amca... “O şarkıyı bir daha söyleme!” demedim mi? Lütfen...”
“Tamam, tamam! Asma suratını! Sustum işte! Başka söyleyeyim. Ne istersin?”
“Burada olmaz. Tophane’ye girelim. Denizin kenarındaki kayalıklarda... ‘Mihrabım Diyerek’ ama Zeki Müren’in söylediği gibi...”
“Peki efendim! Emredersiniz! Bu çıkmayan, çıkamayan sesimle... Nefes alamazken... Lisedeyken göğüslerimizi ölçerdik. En çok benim göğsüm şişerdi. Her sabah koşardım. Spor yapardım. Nerden alıştım, o zıkkıma!.. Allah kahretsin!..”
“Ne kadar güzel anlatıyordum! Sadece gözlerini kapat, hayalinde canlandırmaya çalış, ne olur!”
“Burada mı? Yolun kenarında... Gelen geçen ne der? O zaman, dediğin yere gidelim, kalk!”
“Yarım saat kadar da orada oturur, denizin karanlığına demir atan yatları, ışıktan ibaret balıkçı sandallarını seyrederiz. Deniz havası alırız. Yosun kokusu...”
“Her şeyden zevk alıyorsun. Her şeye şairane bir bakışla bakıyorsun. Gözlerini bana ver. Ben de göreyim, o senin gördüklerini. Benim gözlerim renkli değil. Koyu kahve... Galiba onun için her şeyi karanlık görüyorum.”
“Güzellik, gören gözdedir ama renginde değil. Beyninde... Ona kalsa, karanlıkta teşekkül ediyor, görüntüler. Kapkaranlık kafatasının içinde... Sinema salonu, fotoğraf stüdyosunun banyo odası gibi... Onun için gözlerini kapatmanı istedim ya... Ben öyle yapıyorum, hayal kurarken. Önce beynimin ışıklarını söndürüyorum, sonra filmi oynatmaya başlıyorum.”
“Şu banka oturalım. Burası Yat Limanı’na hâkim.”
“Evet. Engelsiz seyredilebiliyor, buradan.”
“Üstün kirlenmiyor mu senin? Nasıl giyebiliyorsun beyazı? Ben yarım gün giyemem. Kirlenmiş gibi gelir, kirlense de kirlenmese de... En iyisi koyu renkler... Rahat... Tozlanırsa silkelersin, olur biter.”
“Haydi, silkele beyninin tozlarını da başlayalım. Haydi amca!”
“Zaten “Her yer karanlık...” Ne lüzumu var.”
“Haydi kapat! Tamam. Sakın açma! Bir sahil kasabası... Bir balıkçı köyü düşle. İstediğin gibi... Ressam sensin. Çiz, boya, canlandır. Her yer yemyeşil... Sadece deniz ve gökyüzü masmavi... Sevdiğin varlıkları yerleştir, sağa sola. Beyaz güvercinleri de havaya... Hareket ver onlara. Biraz daha renk ver. Bıktıracak kadar yeşillik, rengârenk çiçek, kumsal ve deniz... Az gelirse çiçeklerin alı, moru, sarısı; maviliklere beyazlar serpiştir. Yavaş yavaş hareket ettir, gökyüzünde bulutları. Denizde, ritmik aheste hareketlerle kıyıyı dövdürt, dalgalara. Köpüklerde mutluluk bulmaya çalış. Arada sırada gökyüzüne doğru kaldır başını; sana âşık, utangaç pembe bir bulut ara.”
“Kıyıda bir kayık var. Mavi boyalı, beyaz çizgisi var, ortasında. Adı Damla... Denizde bir damla olabilmek için ona biniyorum. Asılıyorum, küreklere! Beni bekleme bir süre.”
“Beni neden almadın kayığa? Var mı öyle yağma? Anca beraber, kanca beraber... Aşkolsun!”
“Hava kararıyor. Güneş batalı çok oldu. “Karanlık çökünce sokağınıza, köşede ben varım, unutamazsın! O mutlu günler hep gelir aklına, sen beni ömrünce unutamazsın!..”
“Nasılmış? Bak nasıl keyfin yerine geldi! Siyah yine arkada, fonda... Karanlık bir gece yarısı... Sıcak bir yaz gecesi... Denizin kucağına atmışsın kendini, kulaç atıyorsun.”
“Sonra çıkıp kumlara uzanıyorum ve bir şarkı söylemeye başlıyorum. “Dün gece mehtaba dalıp hep seni andım. Öyle bir an geldi ki mehtap seni sandım.” Sen nerdesin o zaman, başımın belası?”
“Ben evdeyim. Şiir yazıyorum, loş ışıkta. Kâğıt parçalarına, yumuşak uçlu resim kalemiyle, biteviye... Teypte sevdiğim şarkılar, önümde kahvem var. Kimse dokunmasın bana. Sen biraz daha sahilde kal. Rüzgârlara ısmarladım serinliği, sabah için sıcaklığı güneşe... Pürneşe başlayacaksın, yeni güne; pürneşe!.."
“Bu kadar mı? “Yıllar geçti unutmadım. Unutmadım, aklımda... Hatıralar bir tarafa... Ah! O gözlerin saklımda...”
“Güneşin bittiği yerde grileşecek romantizm. Tatlı bir yorgunluk çökecek, akşama doğru. Biraz durgunluk, rehavet... Çilingir sofrası, mum ışığı, parfüm kokulu tütsüler, doğunun gizemli dünyasından...”
“Parfüm kokusu duyuyorum, gerçekten. Transa mı geçtim ne?”
“Hayale sınır yok! Yaz, çiz, karala! Bazen fasıl bazen fonsuz şiirler... Bir senden, bir benden...”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 244
YORUMLAR
Sevgi gizlenemez ki!
evet sevgi gizlenemez.
“Her şeyden zevk alıyorsun. Her şeye şairane bir bakışla bakıyorsun. Gözlerini bana ver. Ben de göreyim, o senin gördüklerini. Benim gözlerim renkli değil. Koyu kahve... Galiba onun için her şeyi karanlık görüyorum.”
cok güzeldi burasi
acaba gercekten böylemi ki
benim gözlerimde yesil demekki onun icin banada hersey baska geliyor..
herzaman ki gibi güzel bir öykü.
yüregine saglik
sevgilerimle
Düş, dediğiniz gibi rüya demektir. Hayal uyanıkken görülür.
Düşlemek ve düş kurmak da hayal etmek demektir ama bazı yazı ve şiirlerimde bu anlamda kullandığım halde bu defa bunları bilhassa kullanmadım. Bahsettiğiniz gibi hayal sözcüğünü, ilk, saf ve yalın haliyle işlemeye çalıştım. Aslında dediğim gibi düş kurmak ve düşlemek de farklı değildi. Çünkü onlar da irade ile yapılan işlerdi.
Düş, görülmez, gösterilir. Çeşitli nedenlerri vardır. İradeyle alakası yoktur. Fark buradadır. Fakat bazı hayaller vardır ki bunlar da istemsizdir. Hastalık ateşiyle bilinç yarı açıkken falan açık gözle dahi görülür.
Özellikle bazı şiirlerde yanlış kullanıldığını görüyorum.
Teşekkürler...
Hayal kurmayan insan yok. Cünki hayal kurmazsa, delirir insan. Bir nevi kacamak beyin icin, uzunca bir yürüyüs ilik bahar havasinda. Bikac saniye sürebildigi gibi, dakikalarca da sürebiliyor. O yüzden cokcasi hayaL kurdugumuzu bile animsamiyoruz. Ben hayal kurmayi cok seviyorum!
Günümüzde, hayal kurmanin stresi azalttigi bir gercek. Stres ise bircok hastaliklara yol acan cok gözlü canavar!
Basari, hayal kurmak ile birlikte gerceklesir aslinda. Bir fikri, istegi gerceklestirebilmek icin önce onun hayalini kurmak gerekir. Hayali bile bu kadar mutlu ediyorken, gerceklestiginde daha cok haz alabilecegi umuduyla, hayali gerceklestrebilmek icin daha cok cabalar insan. Bir nevi motivasyon!
HER ZAMANKI GIBI SAHANESIN CAN!
Cadılı Semiray,
N'olacak?
Bu işte...
Gene çene susmamış,
Vıdı vıdı, vıdı...
*
Öykü de bu ya.
Güzel de olmuş..
*
İyi ki neydi adı :İlhan yok bu yazıda.
İlhan Bursa'da, hastanede mi ne?
Yatsın orada... Buralar dar ona...
*
Neyse;
Şu yat limanında rüzgâr öpmeli şakaklarımı,
Gözüm seğriyor gene,
Hava pustu..
Göklerin ihtilâlı olmadan "Garsonnn!!! Nerde kaldı bu adam ya?" Çay da gelmez oldu.
Birazdan yağmur, yaş olacak her taraf. Çayımı içip kalkayım...
*
Hadi bana eyvallah...
*Su köpüğü, gün ışığı bıraktım sayfana arkadaşım.
Teşekkürler...