13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1278
Okunma
“ Kendimi dışa vursam, haz duyulacak ruhum olmayabilir. Karıştırsam her şeyi birbirine, yine yeniden güzel düşünmenin büyüsüne kapılsam, oyunları kaybeden bir çocuk masumluğunda intihar edecek bedenim. Bu sefer düğümlendim! ”
Ömrüm boyunca, ruh durumumun esaretiyle savruldum. Çoğu zaman istemediğim olumsuzluklarla harcadığım zamanın, bazen iyi bir dost olduğunu anladım. Yeryüzüne sadece güzel bir aşk yaşamaya gelmediğimi anlayacak yaştayım ( 26 oldu 27). Kendimde göremediğim sevecenliği, ince ruhluluğu, o tatlı duyguları yaşamak adına, çoğu kez kişiliğimden fedakârlık ettiğim günlerim çoktur. Aslında bir nedeni yok sevmenin de, çok sevmenin getirisi, az sevmeninkinden fazla değil. Bazen çok sevmenin ayrılık acısı uçurumlara götürür insanı, az sevmenin sonu bir sokak ortası meyhanesi… Karamsarlık halleri biraz bunlar. Sevmenin azı da, çoğu da olmaz zaten. Kendimi harflere bıraktığımda, ruh halimin karışık olduğunu fark ediyorum. Yüreğimin çevresinde yaşayan bir kadını, kendi haline bırakma çabasındayım. Ölüye yazar gibiyim adeta! Nefret edilecek, günlerce-aylarca, bana, kin besleyen birini sevmenin, sevimsizliğini ne yapmalıyım ki…
Kendime bırakıldım. Büsbütün, sevgime söylenmiş ama çoğalarak bugüne gelmiş bir kinin kölesiyle besleniyorum. Bin türlü mutluluk söylese o kadın, artık nasıl çeker beni kendine bilemiyorum. Dünyanın tek kişiye inanma bencilliği beni sersem ediyor. Nasıl birinin sözüne, görmeden-bilmeden inanırsınız ki? Ve o iftirayı atan kişi, sizi çok üzen biri olmasına rağmen, diğer masum bir insanın duygularını nasıl bu kadar basit görebilirsiniz? Ben, biliyorum bunun cevabını. Sadece bencillik. Aşk, zaten bencil duygularla beslenir. Herkes kendi mutluluğu için sever ama mühim olan, sevilebilmekte! Ben bu noktaya nasıl vardım, bilemiyorum. Ve kendi kendime diyorum ki:” budala biri olmak için sadece sevebilir insan; aşk zaten hüzünlü bir devrim mücadelesi sonunda. Hep kaybetmek, zafere giden yolu aydınlatıyor. Ama insan çok sevipte ayrılmanın yükünü nefretle ödemek zorunda kalınca; sevilmek, bazen budalalıktan kurtarıyor insanı…”
Her aşkın farklı oluşuna inancım azalıyor artık. Uzun zamandan beri, birbirine benzeyen bedenlerin “merhabalarına” ortak olamayışımın, cevap veremeyişimin tutsaklığındayım. Kötü niyetli çevrem oluşmaya başladığından mı tam olarak nitelendiremiyorum ama hainliğin beni gafil avladığını söyleyebilirim. Benim dertlere karşı hazırlanmış temiz bir ruhum yok artık. Şu günlerde yeni keşiflerim beni çok yalnız bıraktı. Güçlendiğim, bundan zevk duyduğum tarafta var. Umutsuzluğa eskisi gibi savunmasız değilim bende, hani bana duyulan o çoğalmış kinle, bende savunabilirim kendimi. Merak ediyorum, bundan sonra nasıl yaşayacağım ömrümü. Bu yaşta manevi bir sürgüne gönderilmiş gibi hissediyorum kendimi.
Bu noktaya nasıl gelebildim, neden böyle bir değişiklik içinde buldum kendimi, inanın anlayamıyorum…
Çoktandır yazmıyordum kendime… Ta ki o kinle karşılaşıncaya kadar!
“biz, aşkın kurbanıyız. Yaşayamadığımız, savunamadığımız tutkunun külleriyiz. Çok yorulduk! Son nefesimizi verdiğimizde, çığ gibi üzerimize düşecek bu aşk! Mutlu ölemeyeceğiz…”
Emre onbey