- 2477 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SENİ SEVMEK NE KADAR ZOR
Harcadığım ömrümün her gününü seni aramakla geçti… Lütfen arkadaşlar susun, siz bilmiyorsunuz yöreciğimin nasıl kan ağladığını sizin onun hakkında bana söylediğiniz her söz git gide yaralarımı tazeliyor… İş yerinin merdivenlerinde indiği vakit, okşamayayım siyahlara bürünmüş saçlarını… Yeter artık ey rüzgâr bana getirme ilkbahar çiçekleri gibi kokan, onun kokusunu bana yöneltme ey rüzgâr… Kalbime koyduğun o aşk ızdırabını meğer sen bana emaneten bırakmışsın, sen ne acele ettin benden çabuk aldın! Hâlbuki ben sana ömrümü, gönlümü ve dünyada ki tüm mısralara sarıp sarmalamıştım seni, beni gönülden, kalbinden attığına memnun musun? Ellerde çıkardığın o kelebek iğnelerin ve kanayan ellerin acısından memnun musun? Ben hala senin sevmenin fikrindeyim ve sen bir tekmede sevgimi fırlattın sana olan sevgimden dolayı belki sana yazdığım ve senin için beyaz kâğıda gözlerimi kör ettiğim mısraları okuyup gülüyorsundur… Seninle tanıştığım o günlerde sen sevimli iken ben ise yaralar içinde kıvranıyordum… Sayende eksik kaldı gençliğimin son hamleleri, hiç sen etrafına bakmış mıydın bir düşün? Bir karanlığı aydınlatmakla gözlerimi gözlerine hapsettin… Her yarım kalmış gençliğim bir Rüya gibiydi, çok korkuyordum senin yanındayken bile, çünkü akşam olmasını ve günlerin geçmesini istemiyorum…
Sen yağmurlu bir pazartesi sabahı yatağından uykusuz uyandığını biliyorum. Bir okul talebesiyken seninle olan arkadaşın, o dahi senin tarafını tutuyor. Kocaman iş yerinde bir başıma bıraktın beni… Benim sana nasıl aşina olduğumu, ancak yaşlı bir âşık anlar halimi ne yazık ki o da yaşamıyor artık, gururumu incittiğin ve yazdığım cümleleri kurşuna dizmeye karar verdim sayende… Hiçbir kul bana böylesine davranmamıştı. Korkma ey vefasızlığını cümle âleme duyurduğum nazlı yar… Korkma! Son nefesimi iki kelime için sakladım “seni seviyorum” hiç kimse benim ızdırabımı bilmiyor, sen bile artık yüzünü benden esirgedin arkadaşlarından başka kimseyi görmüyorsun. Bizim sevgimizi duysalardı ne olurdu ki! Senin aşkının sarhoşu olduğumu bilmeyen yok bu iş yerinde… Yağmur yağıyordu bir gece, sen ise evinizin penceresinden dışarıdaki parıldayan ışıkları seyrederken yağmur sesiyle avunmak istiyordun... Ben bir gün pencerenizin önünden geçerken o gün yine yağmur yağıyordu ve sen yine yağmur tanecikleriyle dertleşiyordun. Yağmur taneleriyle dertlerini paylaşan ve benimle de şefkatli sevgini esirgiyorsun, o gece sokak lambasının altında beklerken gördüğüm o güzel gözler bir ışık gibi parlıyordu pencereden ve ben yağmur altında beklerken yataklara düşmeyi bile tercih etmiştim artık senin için; yağmurun altında yârimin bekleyişi beni zatürree etmişti, aşk yürekte kör ateş, Güçer KAFA kitabında ihtiyar bir tamburun namelerine şu mısralar söylendiği anda beni öldürmüştü, işte bu mısralar…
“kimseyi etmem şikâyet ağlarım halime,
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime…
Perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime,
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime…
Bir öğle vaktinde yemeğe çıktığı an kırmızı yanaklarda ısrarla varlığını belirten gülüşü. Ben kendimi azık niyetine gönlümü sana heba etmişim, çünkü seni seviyorum ama sen bunu bilmiyorsun, seni gördüğüm anda uzaktan saçlarını izliyorum senin bakışların çok farklıydı herkesten ama birde gülüşün vardı ki yukarı bakıp gülerdin. Seni nasıl sevdiğimi bilmiyordun, artık kalbime sığmıyordun seni düşündüğüm günlerde, kalbim sızlıyordu, artık yaşlanmış bir şirpençe gibiydi. Hastalandım senin sesini duyduğum her yerde, ismini bırakmışsın her memlekette senin o saçlarını izleyişim gelirdi ama kalbim dayanamadı… Çünkü “seni çooooooooook seviyorum”
BBBİİİİRRRRRTTTTTTAAAAAANNNNNEEEEEEMMMM…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.