eski/meyen sevgiliye...
’’gün gelir de beni unutursun demiştin
kalbindeki bu derdi uyutursun demiştin
ne ben seni unutabildim
ne bu derdimi uyutabildim
ne bu gönlümü avutabildim
unutamam seni
unutamam
aşkını çekerim
geleceksin diyerek
belki gözyaşımı
sileceksin diyerek’
Günlerdir arsız bir tesadüf gibi her yerde duyduğum, dinlerken beni bulunduğum mekandan ve zamandan geçmişe taşıyan bu şarkıyı şimdi yüreğime sarıp dinleyerek yine sana yazıyorum...
Beynimdeki ses oluyorsun ’yaz’ diyorsun bana usulca,yazdığım her cümlede bana geliyorsun,ve artık buluştuğumuz tek yer oluyor dizelerim... Kaçmalıyım diyorum kendi kendime,artık yazmamalı ve dinlememeliyim bu şarkıyı diyorum--ki bu saatler kendime yenildiğim zamanlar oluyor bir yandan ! ve sen bilmiyorsun...
Sahi bu kaçıncı kış üşüdüğüm? Bana hep baharı yaşatan yüreğin kaç mevsimdir yok yanımda? Kaç defa sensizliğin acısıyla ters yüz oldu kum saatim? Artık saymıyorum biliyor musun.Sensiz geçen zamanları kendime düşman saymak ve canımın acısını anlamayan zamana seni yüklemek , yoruyor beni. Kimseler anlamıyor halimden, ’unut artık’ demek nasıl kolayca dökülüyor insanların dudaklarından ve nasıl imkansız bir şey benim için bilemezsin. Bazen beni unutmuş olduğunu düşündüğüm zamanlarda küçülüyor dünyam ve sığamıyorum hiç bir yere...’Kendinden kaçabilse insan gideceği o kadar çok yer var ki’ diyorum.
Kendinden kaçabilse insan...
Hafızamdan nefret ediyorum bazen, seni nasıl canlandırıyor bir bilsen...Sensiz geçen bunca yıl küçücük ayrıntıları bile nasıl örtemez anlamıyorum .O kadar canlı ve net ki gözlerinin gülümsemesi...Gözlerimi kapattığım zaman bana benden daha yakın oluyorsun.Gözlerinin mavisinde hep aynı düşü kuruyorum ; minik bir kız çocuğu ve mavi gökyüzündeki rengarenk uçurtması...Ardından kızın geliyor aklıma, seninle düşlediğimiz iri mavi gözlü kız çocuğu. Benim senden esirgediğim bir yuvayı ve mavi gözlü o kız çocuğunu sana hediye eden ’kadın’ geliyor sonra usulca bakıyor gözlerime ... Sana nasıl sarıldığını, nasıl baktığını seni nasıl sevdiğini düşünüyorum o kadının? O kadının gözlerinde beni görüp görmediğini düşünmeye başlayınca nefret ediyorum kendimden. ’Hayır’ diyorum ’artık düşünmemeliyim daha fazlasını’ hızlıca açıyorum gözlerimi ve o an yapmam gerekenleri düşünüyorum bu kez,yapacak hiç bir şey yok, ama kaçmalıyım düşüncelerimden...
Kitaplıktaki tüm kitapları hızlıca indiriyorum yere ve tekrar toplamaya başlıyorum. Senin aldığın bir kitap alay edermişçesine bakıyor gözlerime,dayanamayıp açıyorum, ilk sayfasına yazdığın bir not gülümsüyor ... Geriye dönüyoruz ! yıllarca önce o kitabı kargocudan teslim aldığımda hissettiğim o duyguya... Nasıl da sevinmiştim ! bir kitap, geçmişin bir yerinde böylesine mutlu ederken şimdi nasıl da yakıyor canımı... diye düşünürken gözyaşlarımın tuzunu hissediyorum dudaklarımda ve yüreğimde o tanıdık sancıyı...Bir el acımasızca sıkıyor kalbimi ve nefes alamıyorum .
’Ölmek’ diyorum şimdi güzel, Ölümü en çok istediğim anlardan birini daha yaşıyorum böylece...
ölmek, sensiz zamanlarla başa çıkmaktan daha zor değil...
bugün 5 aralık 2009 ...
yine yazılarımla çağırıyorum ruhunu ve sen o kadının yanından iri mavi gözlü kız çocuğunun gülümsemesini alıp bana geliyorsun...
’Ankara’ya sığmıyoruz’ sanıyorum
beynim yüreğimin oyununu bozuyor
gözlerimi açıyorum
karşımda yokluğun...
ve yüreğimde yine o tanıdık sancı...ölmek
istiyorum...
5 aralık 2009
ankara