10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
5908
Okunma
Normalde daha kısa sürede bitirmeyi planladığım ama bazı engellerden dolayı ancak on günde bitirebildiğim bir kitaptı Aşk. Belki faydası olur düşüncesiyle kitap hakkındaki izlenimlerimi paylaşmak istedim. Belki bazıları, bu kitap çıkalı aylar oldu, sen daha yeni mi okuyup düşüncelerini paylaşıyorsun, diyebilir. Hemen şunu söyleyeyim. Ben bu kitabı bu sene okumayı düşünmüyordum. Medyadan çok duyunca merak ettim ve daha önce okumayı planladığım kitapların önüne aldım.
Şimdi sadede geliyorum...
Aşk, aslolarak Şems-i Tebrizî ve Mevlana’nın işlediği aşk konusunu ele alıyor. Öte taraftan, 2008 yılında (Amerika’nın Boston eyaletinde) yaşayan bir kişinin aşk konusundaki düşüncelerini de nazara veriyor. 40 yaşında, evli ve üç çocuk annesi olan Ella’nın ilk başlarda aşka bakışı pek de olumlu değildir. Ama zamanla bu düşüncesi değişir, aşkı benimsemeye başlar ve kitabın sonuna doğru “aşk”ı (Zahara) için yirmi yıllık evliliğini ve çocuklarını bir tarafa bırakacak kadar derin bir aşk yaşar.
Elif Şafak’ın diğer kitaplarını okumadım. İlk olarak bu kitapla başladım Şafak’ın kitaplarına. Ama bence doğru bir başlangıç yaptım. Şafak hakkında zihnimde daha olumlu düşünceler canlandı. Bence Şafak, gelecek vadeden bir yazar.
Aşk, Şems ve Mevlana arasındaki manevi bağı başarılı bir dille anlatmayı başlarmış bir roman. Romana girişi, aynı hadisenin devamının farklı kişilerin ağzıyla başarıyla anlatılması, her bölüm sonunda bir sonraki aşamaya merak uyandırması ve bunları yaparken bir mantık hatası yapmadan anlatması çok başarılıydı bence. Ayrıca konular arasındaki bağlantı oldukça başarılı kurulmuş.
Hele romanda farklı karakterleri konuşturarak olayları ele alışı çok hoşuma gitti... Okuyanı sıkmadan, bir sonraki aşamayı merakla düşünmeye sevk etmeyi başarabilmiş.
Ama Mevlana ve Şems dengeli anlatılmamış.
Romanı ilk elime aldığımda başkahramanın “tabii ki Mevlana” olduğunu düşünmüştüm. Ama sayfaları çevirdikçe pek de öyle olmadığını gördüm. Mevlana’dan ziyade Şems ön planda. Herkes Şems’i anlatıyor ve her zaman Şems’in hareketleri ön planda... Hatta bir yerde (Zahara’nın Şems’e benzediğinin söylendiği yerde) “Mevlana, Şems anlatıldığı için mecburen kitaba konmuş” gibi bir hisse kapıldım. Şems çok bilinmiyor, doğru, ama bence Mevlana’ya bu kadar az yer verilmemeliydi.
Ve Şems, (canlarının istediği her şeyi yapma salahiyetine sahip olan Amerikan film yıldızları gibi) çok fevri yönleriyle anlatılmış. Gerçekte de böyle olabilir ama hep bu yönleri ön plana çıkarılmamalıydı...
Şems’in güzel yönleri çok fazla elbette... Mesela düşkünlerin, kalbi kırıkların, insanlar tarafından ilgi görmek isteyenlerin yanında olan bir kahraman... Ama bir tarafı korumak için diğer tarafı illa da yerin dibine geçirmeye gerek yok. Dengeyi sağlamak lazım... “Ama Şems böyle biriydi” denebilir. Evet, o yüzden bence Şems’ten ziyade Mevlana açısından roman ele alınmalıydı.
Gelelim Zahara’ya...
Şafak, Ella ile 760 yıl öncesi arasında bağlantı kurmak için romana Aziz Zekeriya Zahara isimli bir karakter koymuş. Başlangıçta bu bağlantı iyi gitmiş, ama romanın sonuna doğru Zahara’nın ağır bir hastalığının olduğunu söylemesi ve kısa bir süre sonra ölmesi, bana 50’li yıllarda çekilmiş Türk filmlerini hatırlattı. Yani final daha başarılı verilebilirdi.
Bence Zahara ölmemeliydi. Veya Ella bu kadar erken yalnız kalmamalıydı. Aşkla henüz tanışmış ve ne yapacağı konusunda çok tedirginlik yaşayan birisi, her şeyi elinin tersiyle itip aşkına vardıktan sonra bu kadar erken yalnız bırakılmamalıydı. Daha öğrenecek çok şeyi vardı. İster istemez hayalim kitabın bıraktığı yerden sonrasına gidiyor (mesela 2010 senesine) ve perişan vaziyette olan bir Ella karşıma çıkıyor.
Aşk oldukça güzel, akıcı, anlaşılır ve istifadeli bir roman. Ama bence bu kadar nümayiş biraz fazla... Ve yine bence Aşk’tan daha çok dikkat çeken, içeriği daha zengin ama hak ettiği yeri bulamayan pek çok kitap var. Geçen yıl Mihrimah Sultan romanını okuduğumda çok etkilenmiştim. Bu kitap satış rekorları kırar sanmıştım ama hakkında pek bir şey duymadım.
Yani olay biraz yazardan da kaynaklanıyor. Yazarın tanınmışlık durumu ve medyayla olan bağlantısı da önemli...
Bazı noktalarını eleştirmeme rağmen başarılı bulduğumu söylemem lazım. Hakkını teslim etmem lazım. Hatta şu temennimi de dile getireyim. Bu çalışma senaryolaştırılmalı ve film dünyasına taşınmalı.
Artık sonlandırsam iyi olacak. Aslında söyleyecek birkaç cümlem daha vardı. Ama saat gecenin üçüne yaklaşıyor. Ve ben artık harfleri ikişer, üçer görmeye başladım. Burada bırakmam daha hayırlı olacak.
Hayırlı geceler...