- 2475 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KADER
KADER
Yağmur yağmıyor ama güneş yerini buluta bırakıp arasıra göz kırpar gibi gülücükler yolluyordu toprağa
Sisin gelişini müjdeleyen gözyaşı büyüklüğünde çiğ taneleri aynı zamanda soğuğun ustura ağzı gibi keskin oluşunu da belirliyordu
Ertan yorgun olduğu kadar soğuğa aldırmadan kısa kollu bir gömlekle sisi yarıp geçiyordu bir şimşek gibi
Ardında koşarcasına kovalayan soluk soluğa gölgesi anca gürüne biliyordu
Sisi sıyırdığı gibi çarşıdan geçmeye çalışırken onu amcası haydar fark edip kalabalığı geçene kadar takip
ettikten sonra tenha bir yerde Ertan’a selendi amcasının sesini algıladığı gibi durdu
Ertan başını eğip amcasının ona yetişmesini bekledi amcası haydar Ertan’a baktıktan sonra
—ne hal bu yeğen
—amca az işim var
— işin ne anlat hele sonra gidersin
— amca
—evet
—bırak gideyim
— git ama emaneti de al
—tamam, sağ ol amca
Amcasından ayrıldıktan sonra hiç zaman kaybetmeden Beyoğlulunun ara sokaklarından bir pavyonun ününde birkaç dakika soluklandıktan sonra
kapıda beklediği kişi çıktı
—aşkım nehaber?
—iyi...
—sen?
—biraz yürüyelim mi?
—olur
Ertan gözünü sevdiğine olması gerekirken tam aksine yerden alamıyordu
Bunu fark eden kaderine küsmüş kader Ertan da bir sorun olduğunu anlamıştı
—Ertan bana bak sen benle yürüyorsun kaldırımla değil
—efendim
— yok, bir şey, aşkım anlat içindeki sıkıntıyı neyin var anlat ki bende rahatlayayım
—yok bişi...
— nasıl yok?
—sen artık orda çalışmayacaksın, çalışmanı istemiyorum.
—bunu konuşmuştuk
—evet, ama ben artık kaldıramıyorum herkesin gözü senin üstünden olması. ben bir Diyarbakırlıyım bu bana ters geliyor
—ama konuştuk bunları öyle anlaşmıştık senle aşkım
—âmâsı maması yok kitabımda benim kadınım pavyonda çalışamaz okadar
—okadar değil adamlar bizi sağ bırakmaz biliyorsun
—onuda düşündüm
—nasıl olacak
—diyarbakıra gidecez orda bizi bulamazlar
—iyi
BİR HAFTA SONRA (HERŞEY HAZIRLANMIŞ ARTIK KAÇMA PİLANI TAMAMDI VE KADER PATRONUNA İŞİ BIRAKMAK İSTEDİĞİNİ SÜYLEMİŞTİ PATRONSA EYER GİDERSEN ÖLÜRSÜN )
Sahilde dolaşmayı seven kader son defa olsun gidelim diye ertanla sahil yoluna gitmişlerdi.
—aşkım bugün senin memleketindeyiz desene
—evet
—aşkım senle olduktan sonra ölüme giderim. Sen...
-ben senin için Azrail’le oturup rakı tutuşturmuşum ölüm de bir kelime mi?
—seni çooook seviyorum Ertan
Sahil kenarında tek sıra halinde balık tutan balıkçılara bakan erten biz bir balıkmıyız oltaya gelelim düşüncesindeyken yanlış zamanda yanlış yerde olduğunu
Anladığı gibi iki el silah sesi duyuldu anide Ertan sesin geldiği yüne bakarken sol yanındaki değneğinin kollarından sıyrıldığını fark etti
Kader yerdeydi kurşunlardan biri kaderin boynunun sağ tarafından isabet almıştı her yer kan işinde kalmıştı
Kaderin kara güzleri kızıla bürünmüş beyaz teni toprak rengine girmişti
—kader gitme kader ne olur (kelimeler ağzından düğümlenmişlerdi her kelime bir yumruk halinde nefesini kesiyordu)
—aşkım gözüme bak ve beni bir kere olsun sevdiğini söyle
—ben seni eeee
—Ertan seviyorum kelimesi bu kadarda mı zor sizin için
—eve biz o kelimeyi kalbimizin enderin zindanlara atmışız ve onu birlikte olduğumuz kıza vermek için söylemeyiz
Ama birlikte olduğumuz solyanımızın bir parçası değil solyanımızın tamamına sahip onsuz nefes almaz onsuz gözlerimiz kördür
—Ertan bir kere olsun de
—kader sen bu hayatta tek seeev... Kızsın ve senden başkası da benim hayatımda olmayacak
Gözyaşları içinde GÖZLERİNİ YERE DİKEN ERTAN
kan çanağına dönen güzlerini sevdiğine döndürürken göğsüne yumruk gibi inen acıya nasıl dayanacağını bilmiyordu
okadar sinirlenmiş ve üzülmüştiki sinir krizine girip gülmeye başladı. Etrafına toplanan kalabalık olan bitenden hayretler içine girmişlerdi.
sevdiği kız ölmüştü ama kendisi kahkaha içerisinde sevdiğinin göğsüne yumruklar indiriyordu
gülme krizinden dolayı solunum yetmezliği çekip dengesiz adımlarla sahil kenarında bulunan bir giyim mağazasını kendini zorbela ata bilmişti
kendine geldiği an ilk isteği bir bardak su olmuştu.
aradan 2 dakika geçmeden mağaza sahibine yönelip kendisinden bir otobüs biletine yetecek kadar borç para istedi
mağaza sahibi ona acıdığından değil, sadece mağazasında bir olay olmaması için kendisine istediği parayı verip dışarı çıkmasını istedi
parayı alan Ertan ilk otobüse binip Diyarbakır yolunu tuttu. Sevdiği kız uğruna tövbe edip bıraktığı hırsızlığa devam etti.
(8 YIL SONRA )
Ertan işlerini yoluna koymuş sevdiği kızın intikamını alıp köşesine çekilip sakin bir hayat sürmekteydi.
Ertan a yardım için vermediği ama mağazasından çıkmak için para veren mağaza sahibin oğlu Diyarbakır da vatani görevini yapmaktaydı
Oğlunu görmek için ve azda iş temposundan uzak dura bilmek için diyar bakırın yolunu tutar.
Oğlunun vatani görevini yaptığı yere gelen mağaza sahibi sakin ve güzel bir otele yerleştikten sonra oğlunun yanında alır soluğu
askerliğinin iyi geçtiğini orda ki halkın hakkında ona yanlış şeyleri anlatıldığına ve ne kadar rahat olduğunu babasına allatınca mağaza sahip göz yaşları içinde kalır
Çünkü 8 sene ünce yanlış düşünceden dolayı mağazasına sığınan adamın doğulu (şive) olduğunu bildiği için yardım etmek istememişti sadece korktuğu için ona para vermiş olduğunu oğluna anlatıyordu
oğlunun yanından ayrılınca Diyarbakır sokaklarında gezindikçe daha iyi doğuyu anlamaya çalışıyor daha aydınlıyor ve bir okadar Diyarbakır’a hayran kalıyordu
insanları sevecen yarım sever cana yakınlardı.
gezinti sonrasında oteline dönen mağaza sahibi cebinde bişiler almak için elini cüzdanına atınca cüzdanın olmadığını fark edince çalındığını anlayıp odasına geçmeden poliste alır soluğu
polisin tüm arayışların boşuna olduğunu anlayan mağaza sahibi vatandaşlardan yardım ister.
vatandaşların söylediklerine kulak verip bir hırsız reisin olduğunu ve ancak onun cüzdanını bulabileceğini anlamıştı
hırsızların reisin bir kıraathanesi ve onu ancak orda bulabileceğini örenen mağaza sahibi
hırsızlar reisin kıraathanesine gidince kapıda iki kişiyle karşılaşır
kapıdaki güvenlik kime ve neden geldiğini sorunca mağaza sahibi olan biteni anlatır ancak mağaza sahibini içeri almazlar güvenlikçiler
arkasına dönüp oradan uzaklaşırken sesli bir şekilde bende sizi delikanlı saymıştım diyen mağaza sahibini duyan güvenlikçiler
onu yakalayıp kanlar içerisinde bir köşeye atıktan sonra işinin başına dönerler
kanlar içerisinde giden mağaza sahibi arkasına bakıp busefer küfür eder onu güren iri yapılı bir deli kanlı
— halo neyin var? Sana nasıl yardımcı olabilirim?
—hiç sorma sol yanımı aldılar yardım istedim beni bu hale koydular oysaki ben bu memleketi artık kendi memleketim kadar sevmeye başlamıştım meğerse yanılmışım
— halo akılın düşmanı çiledir. Çilenin yoldaşı sevgidir Halo hele gel bir derdini anlat
—neyi anlatayım buraya oğlumu ziyarete geldim birde ne güreyim çocukluğumdan beri bana anlatılan Diyarbakır yanlış anlatılmış
bu memleket düşman değil tam tersi bir kardeş yeriymiş. Gel gür ki bir hafta ünce benim cüzdanım çalındı onun içindeki parada değil gözüm
içindeki kızımın resmini istiyorum sadece çünkü o bende kalan tek resmi onu 8 yıl ünce kay bettim bağrıma basmadan bir kızımın olduğunu öğrendiğim gün onu kaybettim
—halo seni kim bu hale getirdi
-hırsızlar reisimi ne onun adamları
-hımmm halo senin cüzdan nerde ne zaman ve ne renk bana anlatırımsın
-ben okadar aradım bulamadım sen tek başına nasıl bulacaksın polisler dahi bulamadı bir haftadır
—sende hele halo
aradan on iki saat geçmeden delikanlı mağaza sahibini alıp hırsızlar reisin kıraathanesine götürdü
onları güren korumalar kenara çekilip başını ünlerine eğdiler
mağaza bir yanda olanlara şaşırmış biryandan da hırsızlar reisini merak ediyordu
kıraathaneye girdiklerinde kıraathane ortasında üç kişi yuvarlak bir masanın etrafında oturduğunu gürünce içlerinde biri diye aklında geçiriyordu
masanın kenarına yaklaşınca masadakiler ayağa kalkıp mağaza sahibinden özür dilediler
mağaza sahibi olanlara karşı şaşkınlıklar içindeydi
hep beraber masaya oturum gelen çayları yudumlarken mağaza sahibin aklında bir tek soru vardı kim reis daha fazla dayanamayıp tanıdığı delikanlıya sordu
-delikanlı hırsızlar reisi hangisi ve biz neden buraya geldik
-az sabret birazdan bazı eşyalar gelecek bakalım seninkiler içindeler mi ?onları bekliyoruz
aradan yarım saat geçmemişti ki biri koşar adımlarla masanın başına soluk soluğa bir torba masaya bıraktı
masaya bırakılan torbayı delikanlı masaya başaltınca mağaza sahibine dönüp
—halo sen bak hele seninki hangisi
masanın üstündekileri karıştıran mağaza sahibi cüzdanını bulunca çığlık atmaya başladı masadan kalkıp etrafında dolanmaya ve ününe geçen herkesi kucaklamaya başladı
biraz sonra masa başına tekrar gelip delikanlıya sarılıp ona teşekkür etti ve cüzdanındaki resmi çıkarıp delikanlıya gösterdi
—bak benim istediğim tek şey bu resimdi başka hiç bişi değil
—resmi güren delikanlı mağaza sahibinden daha çok şaşkınlığa girmiş ve ayakta duramayacağını anlayınca yanındaki sandalyeden destek
alıp titremeye başladı kolları ve ayakları delikanlının gözünde gözyaşları döküldüğünü güren mağaza sahibi
—noldu delikanlı? Kızımı tanıyor muydun?
—yok, sadece benzettim
Cüzdanını alan mağaza sahibi kıraathaneden ayrılıp otel odasına dönüp rahat bir uykuya daldı.
Uyandığında eşyalarını toplayıp İstanbul’la dönmeden ünce unuttuğu şeyi yapmak için hırsızlar reisine teşekkür için kıraathaneye dönüğünde
kapıdaki görevliler bu sefer onu saygın biri olarak karşılayınca şaşakaldı
kıraathanenin kapısına girdiğinde onu ilk olarak karşılayan delikanlıydı
—delikanlı buranın reisine teşekkür etmeyi unuttum onerde ununla da hem tanışır hemde teşekkür ederim
— halo sen ona teşekkürünü 8 sene ünce yapmışsın ona ona bir teşekkür borcun yok rahat olabilirsin
— nasıl yani?
—halo bundan 8 sene senin mağazana sığınan bir delikanlıyı hatırlıyor musun senden borç istemişti
— evette onunla ne alaka
—işte o deli kanlı benim. Buranın sahibi de
—ozaman sen kızımı seven delikanlısında ismin Ertan di değil mi?
—evet, halo kızını seven Ertan benim...
BARIŞ BEYAZADAM
(ŞABAN AKBAY)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.