SANCI ( 5 )
Oğulları Alp, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde okuyordu.
Ziya Beyin şaşkınlığı bir şekilde: “ Çok enteresan bir mektup, ne anlatmak istediğini anlayamadım ben”
Gül, gözlerini ovuştura ovuştura salona girdi. Üzerinde hala uyku mahmurluğu vardı.
“ Hoş geldin babacığım. Günün nasıl geçti.?”
“Hoş bulduk kızım. Nasıl olsun işte her zaman ki gibi o duruşmadan diğerine girdim durdum”
Gül, odada buz gibi bir hava estiğini hissetmişti. Babasının elinde mektubu gördü. Bu şaşkınlığın mektupla alakalı olduğunu anladı. Bu düşüncelerde gezinirken.
Sena Hanım telaşla :
“Alp’ıma bir şey mi olmuş! Lütfen söyle bey!”
“ Sakin ol canım! Bir dakika mektubu okuyayım da sende dinle ;
“ Merhabalar
Oğlunuz adım adım kaybolmaktadır. Birileri beynini yıkamakta, onu kendi emellerine alet edecekler. Oğlunuza sahip çıkın.
Sizleri düşünen bir dost.”
Sena Hanımın telaşı daha fazla arttı, merakla ayağa kalkarak mektubu eline aldı.
“Ziya, Ne demek istiyorlar! Oğlumuz nasıl kayboluyor.? Bir şey mi oldu? ara çabuk!”
“Canım dur bir dakika! sakin kafayla düşünelim. Beklide arkadaşlarından birileri bize şaka yapıyorlardır.”
Gül : “ Babacığım, böyle bir şaka yapılır mı? Kimse böyle bir şey yapmaya cesaret edemez. Bence de âbimi arayalım ona soralım.”
Ziya Bey: “ Kızım aramasına arayalım da Alp’ı da telaşlandıracağız. Durduk yerde, tedirgin olacak çocuk”
Bu tartışmalar sonunda hiç bir şey olmamış gibi Alp’ı aramaya karar verirler. Ziya Bey, Alp ile daha önceleri konuştuğu gibi bir konuşma yapar. Hatta bazı konularda ağzını yoklar ama hiçbir anormal tavrını göremez.
Sena Hanım “En kısa zamanda oğlumuzun yanına gidelim. Buradan telefonla hiçbir şey öğrenemeyiz. Bundan sonra benim gözüme uyku girmez.” Ziya Bey eşini sakinleştiren bir ses tonuyla:
“Tamam haftaya pazartesi izin alayım. Hafta sonuyla birlikte üç gün gideriz.”
Yemek masada hazırlanmış bekliyor, fakat kimsede yemek yiyecek bir hal kalmamıştı.
Sena Hanım: “ Yemek soğudu haydi buyurun.” Diyerek masayı gösterdi. Babası Güle bakarak:
“Kızım okulun nasıl geçti bugün?” diye sordu.
“ Derslere girdim çıktım. Biraz başım ağrıdı. Bende erkenden geldim uyudum” dedi.
Yemekten sonra Gül, derslerinin olduğunu söyleyerek odasına geçti. Aslında ders yapacak durumda değildi. Yatağa kendini attı. Yine düşüncelere daldı.
“ Bu mektubu kim göndermiş olabilir? Şaka mı yapıyorlar acaba? Yoksa kötü yollara mı bulaştı….”
Bu önü alınmayan hayaller deryasında boğuşurken telefonuna bir mesaj geldi. Baktığında Tunç’tan geliyordu. “Hatırını soruyor. Banu’ nun intihar girişimini söylüyordu.”
Kendi kendine “ Banu nasıl intihar eder. Buna inanamıyorum diye mırıldanır”
Dayanamayarak Tuncu kendisi arar. Ona, nasıl olduğunu sorar. Tunç: “ Bende daha fazla bir şey bilmiyorum. Bu akşam polisler derneğe geldiler onlardan öğrendik.”
“ İyide bu işin dernekle ne alakası var?”
“ Banu’nun yazdığı günlüklerde özgürlük yuvası filan yazıyormuş. Onlarda haliyle derneğe geldiler. Sulhi Abi ile konuştular. Bu durum hiç iyi olmadı.”
“ Tamam ben şimdi Banu’nun cep telefonunu arayacağım. Durumu nasılmış sorayım. Merak ettim. Görüşürüz”
Gül ‘ün içindeki sıkıntı endişe ve korkuya bürünmüş, Peş peşe olanlara anlam veremiyordu. Hemen Banu’yu aradı , karşısına annesi çıktı.
“ İyi günler teyzeciğim ben Banu’nun arkadaşı Gül, bir şeyler duydum inanamadım. Geçmiş olsun. Şimdi durumu nasıl ?”
“Sağol kızım, bizde inanamadık olanlara ama olan oldu. Şimdi hastanedeyiz. Durumu daha iyi”
“Hangi hastanede yatıyor? Yarın uğramak isterim.”
“Özel Deva Hastanesinde, Buyur bekleriz kızım”
“ Tekrar geçmiş olsun efendim. İyi geceler”
“ Çok sağol kızım sana da iyi geceler.
Devamı var….
Mustafa USLU