- 690 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (31)
Dışarı çıkıp, muhtar ve Hayriye hanım ile birlikte eve dönmek için yola çıktılar. Üçü de mutluydu.
“Dediğimiz hemen nasıl oldu Muhtar abi. Bak önce benim evim arandı. Biliyor musunuz, komiser, kardeşimin kaçması ile benim alakam olduğunu hissediyor” ?
“Nasıl hisseder? Bir şey söylemedin değil mi?
“Söyler miyim? O benim ağzımdan laf almaya çalıştı ama yemezler. Babamın konuşmalarını duydunuz değil mi ”?
“Evet ya. İyi yaptı komiser. Nezarette bir iki gün geçirsin aklı başına gelir belki”
“Çıkınca bak bana nasıl saldıracak. Gerçi hazarlıklıyım her şeye. Annemi hırpalamış biraz. Jandarmada bekliyormuş haber almak için. Komiser, komutana annemi eve göndermesini söyledi. Umarım gider. Şimdi ona hiçbir şey söyleyemeyiz abi. Onu tehlikeye atamam. Ömer geldi mi acaba köyden?
“Şimdi öğreniriz kızım. Eve gidelim”
Eve geldiklerinde, Ömer evde onları bekliyordu.
“Şimdi seni arayacaktık Ömer”
“Ben de birkaç dakika oluyor geleli muhtar abi. Köy, ana baba günü. Herkes Kader’i arıyor”
“Kimse senden şüphelenmedi değil mi?
“Yok abla, Ben, Kaderi kimsenin olmadığı bir yerde gördüm. Hemen ona anlattım, o da anlayıp "tamam" dedi. Sonra hiç görmedim. Ama, dün akşam gözüme uyku girmedi. Araba sesi dinledim sabaha kadar”
“Arabayı köyün dışında bıraktık. Ben gecenin karanlığında yürüyerek gidip Kader’i alıp geldim”
“İyi ki girmemişsiniz köye kadar. Yoksa herkes sesi duyabilirdi. Neyse, bu işi sağ salim atlattık. Kader iyi değil mi abla”?
“İyi Ömer. Yerine yerleştirdik. Biraz bizden uzak kalacak. Söylesene, kocası olacak o geri zekâlı ne yaptı köyde” ?
“Ne yapacak, köyü bir birine kattı. Jandarma tutuklayıp götürdü karakola. Tehdidin bini bin para. Köylü, o salaktan çekiniyor biliyorsun. Baban ise hepten azdı. Anneni köy meydanında dövmeye kalktı ama Jandarma buna izin vermedi. Sonra, şehre seni şikâyet etmek için geldiğini söylediler. Duyunca, köyden döndüm hemen. Emniyette bir şey olmadı değil mi abla?”
“Yok Ömer, Babam nezarette. Komisere hakaret edip durdu. Şimdi artık beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok. Ömer, kimseye görünmeden evine git. Gelir gelmez bizimle görüştüğün anlaşılırsa kötü olur”
Ömer, çıkıp gitti Muhtarın evinden ve Ayşe de kendi evinin yolunu tuttu. Bundan sonra yapacağı çok şey yoktu. Biliyordu ki, o Sadık denen ağanın adamları Ayşe’yi adım adım izleyeceklerdi.
Ayşe, günlük işlerine geri döndü ve evden işe, işten eve gidip geliyordu. Artık peşinde birilerinin onu takip ettiğini anlamıştı. Kardeşi Kader ile hiç görüşmedi. Onun hakkındaki haberleri Gül Hanım getiriyordu Ayşe’ye. Gül hanımı da takip etmişti Sadık beyin adamları ve evine bile girmişler ama bir şey bulamamışlardı. Ayşe’nin rahatlığı komiserin de dikkatinden kaçmıyordu ama onu takip de etmiyordu. Özellikle babasının tutumunu gördükten sonra Ayşe’nin, Kader’i güvenli bir yerde sakladığını tahmin ediyordu.
Aradan iki ay gibi bir zaman geçmiş kader’den kimse haber alamamış, Sadık ağanın adamları Ayşe’nin peşinden ayrılmamışlardı. Babası, birkaç gün kaldığı nezaretten çıkmış, çıkar çıkmaz da Ayşe’nin evini basmıştı. Sadık ağanın adamlarıyla birlikte. Ama komiser böyle bir durum ile karşılaşabileceğini bildiği için babasını kontrol altında tutmuş saldırıya geçtikleri anda, Ayşe’ye ve çocuklara zarar gelmeden uzaklaştırmışlardı Ayşe’nin etrafından. İki ay içinde Ayşe, kader ile üç defa bir araya gelebilmişti. Çünkü hala tehlike geçmiş değildi onlar için.
Ağustos ayı bitmiş, yine sonbahar gelmişti. Doğa, pastel renklere bürünmüş, Eylül tüm ihtişamı ile geldiğini göstermişti. Rüzgârlar daha ılık esmeye, güneş daha puslu doğmaya başlamıştı. Doğa, öylesine bir renk cümbüşü içindeydi ki, yapraklar bile, birbirileriyle dansa durmuş gibiydi. Eylül hüzün demekti ve bu duyguyu en yoğun şekilde yaşatıyordu insanlara.
Ayşe, Eylül ayında kalmış olduğu derslerden sınava girmiş, birinci sınıfı bitirmişti. Şimdi çocuklarının okul hazırlıkları başlamış, ortanca oğlu Gökhan ilkokul dördüncü sınıfa geçmiş, küçük oğlu Serkan ilkokul birinci sınıfa başlayacaktı bu yıl ve Ayşe’nin yükü her geçen gün çok daha fazla ağırlaşmış, kazancının yetip yetmeyeceği endişesine düşmüştü. Her günü yine doluydu. Sigortası yapılalı iki ayı geçmişti. Doktor Can beyden para almıyor, oradan alacağı para, sigortası için gidiyordu.
Okullar açılmadan alış veriş yapmış, elinde çok az bir parası kalmıştı. Şimdi daha çok çalışması gerekiyordu ama nasıl çalışacaktı. Gün boyunca zaten çalışıyordu. İkinci bir iş yapması da mümkün değildi. Ev kirası, elektrik su parası, çocukların masrafı gün geçtikçe büyüyordu.
Okul alışverişini yaptıktan sonra evine geldiğinde bu düşünceler içine girmişti. Sıla, her şeyi anlıyor ama annesine bir şey söylemiyordu. Hayriye hanımı görmeyeli birkaç gün olmuştu. Çünkü, Hayriye Hanım annesini görmek için köyüne gitmiş ve daha dönmemişti. “ Hayriye abla yanımda olsaydı onunla konuşabilirdim bunları.” diye düşünüyordu. Öyle çok dalmıştı ki, kapının vurulduğunu bile duymamıştı.
“Nerelere daldın öyle Ayşe?
“Hayriye abla. Ne zaman geldin, Şimdi seni düşünüyordum. Tanrım, başka bir şey düşünseymişim olacakmış”
Gelen Hayriye hanımdı. Öğlen gelmişti köyden ama Ayşe işte olduğu için görüşmemişlerdi. O da çok özlemişti Ayşe’yi ve yemekten hemen sonra yanına gelmişti. Ayşe çok mutlu olmuştu, Hayriye hanımı gördüğüne. Birbirlerine sarılıp öptükten sonra oturdular. Hayriye Hanım köyde yaşadıklarını anlattı.
“Şimdi söyle bakalım ne oldu? Neden bu kadar düşüncelere daldın? Kötü bir şey yok değil mi kızım?
“Yok abla. Çocukların okul alışverişini yaptım bu gün. Biliyorsun üçü de okula başladılar. Masrafları da onlarla beraber büyüyor. Bayağı zorlanacağım bu yıl galiba. Akşamları da bir şey yapabilir miyim diye düşünüyordum?
“Kızım akşama kadar zaten çalışıyorsun. Akşamları da nasıl iş yapacaksın? Nerede öyle bir iş? Hem, akşamları da nasıl dayanacaksın bu kadar yorgunluğa?
“Valla bilmiyorum abla. Umarım çocuklarımı zor durumda bırakmam. Biliyorsun kış ayında gideceğim ev sayısı da azalıyor. Soğuklar başlayınca on beş günde bir alan, ayda bir almaya başlıyor. Bu korkutuyor beni.”
“Kul bunalmayınca Hızır yetişmezmiş” Allah bir yolunu gösterir kızım. Merak etme”
Sohbetleri uzadı ve gece geç saatlerde ayrıldılar. Yine aynı kısır döngü yaşanmaya başladı. Ayşe işten eve, evden işe gidip geliyordu ve okulların açılmasına iki gün kalmıştı.
Devam Edecek
YORUMLAR
Ağustos ayı bitmiş, yine sonbahar gelmişti. Doğa pastel renklere bürünmüş, Eylül tüm ihtişamı ile geldiğini göstermişti. Rüzgârlar daha ılık esmeye güneş daha puslu doğmaya başlamıştı. Doğa öylesine bir renk cümbüşü içindeydi ki, yapraklar bile, bir birileriyle dansa durmuş gibiydi. Eylül hüzün demekti ve bu duyguyu en yoğun şekilde yaşatıyordu insanlara.
Akıcı ve güzel bir roman okumaktayım.
Ayşenin çabaları en sonunda yerini buldu sanırım.
İnşallah ağa avucunu yalar.İnşallah babasının da inadı kırılmış olur.Komser iyi niyetli...
Kader de sıkıntılardan kurtulmuş olacak...
Selamlar Türkan hanım.
ayhansarıkaya tarafından 12/2/2009 6:54:52 AM zamanında düzenlenmiştir.