Name-i Sin 3
Pek de kalın olmayan bir kitap elimdeki. Çok beğenilen bir kitap olur bazen alırsın. Yarısını geçersin ama bilmediğin bir şeyden bahsetmediğini görürsün. Bir yandan da içinde bir şeyler seni devam etmeye zorlar. Mutlaka bir tek cümle de olsa nasibin olduğunu düşünürsün. Tam bunları düşünürken tek bir cümle ile neden orda, o iki kapağın arasında olduğunu anlarsın. İşte öyle oldu Sin. Tek bir cümle imiş kitabı okumama sebep.
Cümle şöyle diyor:"Konuşmanın sırrı nedir?" Bir soru cümlesi... Ne bir yargı var ardında ne de bir açıklama. Dillendiremediğim bir cümle belki de. Birinin ağzından duymam gereken bir cümle. Sahipleniyorum. İçimde coşup duran muhabbet arzusuna gem vurur umuduyla sarılıyorum bu cümleye. Sorunun girdabında bir semazen gibi dönerek avutuyorum yüreğimi.
Ah Sin! Elleri ve gözleri olmayan bir aşk bizimkisi. Büyülü kelimeler nehrinden avuç avuç içitimiz vard. Konuşmanın bütün büyüsünü yüklüyoruz cümlelere. Bazen kelimelerle bazen diz dize verip hal diliyle muhabbetin en can aşılayan rüzgarına biniyoruz. Konuşmanın sırrı ne ki Sin? Kelimelerin senden bana hicreti mi? Yoksa manaların benden sana sızışı mı?
Gümüş bir akşam doğuyor ve ben yine içimden yüksek sesle seninle konuşuyorum. Aklımın gökyüzünde yıldızlar gibi asılı duran yüzlerce kelimeden seçip yağdırıyorum saçlarına. Ne zaman yalnız kalsam, hatta kalabalıklar içinde bile ıssızlık kuyusuna düşsem, içim seninle konuşuyor. O zaman anlıyorum konuşmanın sırrını. Konuşmak beni sana anlatmak Sin. Dipsiz karanlıklara düşmeden evvel son çırpınışlarım. Anlatırken anlama çabam. Kendimi sende bulmak için kelimelerden medet ummam.
Gel Sin! Kelimelerim tükenmeden ve anlamsızlaşmadan gel! İçimin sesi umudunu yitirip susmadan gel! Gel ki aşk olsun!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.