- 820 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ÖNCE RABBİME SONRA DA ÜÇ KİŞİYE TEŞEKKÜR BORCUM VAR -Son Bölüm-
"Ümit mi? Ümit en son kötülüktür!
Pandora’nın kutusu açılıp, Zeus’un içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Ümit. O zamandan beri, insanlar yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladı. Fakat Zeus’un arzusunun, insanların, kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır."-Nietzsche-
Yakalandığım kanser hastalığını geçici de olsa unutturan bu güzel ve telaşlı günlerim artık çok geride kaldı, ama anılarımızdan asla silinmeyecek, kareleri de hafızalarımızda bıraktı.
Sayıları 60’ı bulan gönül dostlarım, sanal dünyadan reel dünyada buluşmanın keyfini yaşamışlardı. Senelerdir kalem dostluğu yapmış olduğumuz dost yürekler birbirleri ile dostluk köprüsü oluşturmuştu.
Herkes kendi şehrine gidip, ben kendi hastalığımla baş başa kaldığımda bir gerçeği de yazmadan geçemeyeceğim.
Haftada bir aşı olmak için Edremit Devlet Hastanesine gidiyordum. Doktorum aşılarımı, mesaneme serumla birlikte veriyordu. Verilen ilaç idrar kesemde iki saat kalıyordu. Sonrası çok sancılı geçiyordu; ertesi güne kadar sık sık tuvalete taşınıyor, kanamalı ve ağrılı idrar yapıyordum. Doktorum bu durumun normal olduğunu, aşının fayda ettiğini, söylemesi beni ve eşimi rahatlatıyordu.
Eşim, etkinlik boyunca yanımdan hiç ayrılmayıp, destek olduğu gibi, alternatif tedavisinde kullandığım extratları da günde dört öğün bana içirmişti.
Asıl beni yaşatan ve yaşamda tutan eşimin bu gayretleri olmuştu. Onun yaşlı gözlerini ve” gizli gizli” Allah ile konuşmalarına sessiz bir tanıktım. Otuz yıllık hayat arkadaşım, benim “ölmemem” için çırpınıp durmaktaydı.
Alternatif bitki şurup ve haplarını onu kırmamak adına içmeye başladım.
Bir şişe bitmiş, ikinci şişeye başladığımda ilacın tadını değişik bulunca, hemen şişenin üzerinde yazılı telefon numarasını çevirdim. Telefona çıkan sekreterden yetkili kişiyle görüşmek istediğimi ilettim.
Bir süre sonra bir erkek sesi ahizeden duyuldu:
“Buyurun, ne istemiştiniz?”
“Yetkili kişiyi” demiştim.
“Evet, benim. Yetkili kişi ile görüşüyorsunuz, konu neydi?”
“Pardon adınız nedir?”
“Faruk Durukan”
“Siz kimsiniz Faruk Bey?”
“Adımı google yazınca kim olduğumu görürsünüz, ben kimle görüşüyorum hanımefendi?”
Ukalaca bir yanıt aldığımı sanmıştım o zaman.
Gülümsedim bu tavıra;
“Benim adım da Emine Pişiren, googl’a benim adımı da yazınca kim olduğum çıkar beyefendi?” demiştim.
O bu sözlerime aldırmamış göründü;
“Peki, Emine Hanım, konu neydi?”
Derdimi anlatmıştım. Önce gergin geçen konuşma, hastalığımı öğrendikten sonra Faruk Bey, sesini yumuşatmış ve adresimi istemişti. Alternatif ilaçların mucidiydi telefondaki ses.
Ertesi gün buluşmak üzere sözleştik ve telefonu kapadım.
Kanserle savaşıyordum. Yaşamak için her devaya koşuyordum…
Üç ay sonra tetkikler yeniden yapılacak ve beni kurtaran Dr. Süleyman Özer Beye ne kadar teşekkür etsem azdı. O şimdiye kadar bine yakın aynı ameliyatı başarıyla gerçekleştirmiş ve benimkinde de elini çabuk tutmuştu. Kanseri başındayken yakalayıp, kurtulmuştum. Ama içimde olan bir kuşku da vardı:
“Ya, kanser hücreleri diğer dokulara sıçramışsa!..”
Bu düşünceler aklıma geldiğinde bir sinek gibi savıyor kendimi şiire, öyküye ve yazım alanına veriyordum. İyinin ve kötünün ötesinde kalmak istiyordum. Ben bu düşünce dumanları içindeyken yine beğendiğim bir bilge Nietzsche adeta kulağıma fısıldamıştı.
“Beni öldürmeyen şey beni güçlendirir.”
“Ölümün son iyiliği bir daha ölümün olmamasıdır.”
“Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.”
Bu sözler ruhumda duş tesiri yapmıştı. Bir şeyi ümitle beklemek, hele ki belirsizlik içinde ümit etmek, gerçekten bana işkence çektiriyordu ruhuma.Yüksek sesle kendime teselli verdim.
“Amann!.. Atın ölümü arpadan olsun, alt tarafı gelecek olan bir ölüm, neden yaşayabileceğim günleri onu düşünerek öldüreyim?”
Üç ay göz açıp kapanıncaya kadar geçmişti. Doktorum ameliyathane de yeniden incelemeyi bilgisayarlı ortamda, mesaneme ışıklı bir alet sokarak inceledi, bana da gösterdi ve müjdeyi verdi:
“Hadi gözünüz aydın Emine Hanım, artık iyileştiniz. Bundan sonra her altı ayda bir kontrolleriniz var, sakın ihmal etmeyin ve sigaradan uzak durun…”
Ona ne kadar teşekkür etsem azdı.
Küçük bir hastanede, kırsal bir bölgede adı basında geçmeyen bir doktora hayatımı teslim etmiştim. O da maharetli elleriyle ameliyat etmiş ve beni kurtarmıştı. Önce Rabbime sonra da üç kişiye TEŞEKKÜR borçlanmıştım.
Rabbime, bana yeniden hayat verdiği için…
Sonra eşime, beni yaşama teşvik ettiği için…
Sonra Dr. Süleyman Bey’e, beni ameliyat edip kurtardığı için…
Daha sonra da bilim adamı Faruk Durukan’a, bana alternatif tedaviler sunup, maddi manevi yaşam desteği verdiği için…
Teşekkür ederim ALLAH’IM…
Teşekkür ederim CANIM EŞİM…
Teşekkür ederim Dr. SÜLEYMAN BEY…
Teşekkür ederim FARUK DURUKAN…
Emine Pişiren/Bursa/23.11.2009
YORUMLAR
Sevgili Gönül Dostlarım,
Baştan sona sabırla okuduğunuz "Anı Yazıma" gösterdiğiniz ilgi ve yazdığınız yorumlara çok teşekkür ederim.
Allah kimseye vermesin.
"Ölüm " sözcüğü ne soğuk bir sözcük. Adını duyunca üşüyor insan.
Yaşayan her canlı tadacaktır,
ama daha işin varsa dünyada,
Gitmek istemiyor şu gönül,
Yaşamak istiyor inadına...
Sizlere ve sevdiklerinize sağlık diliyorum.
Sevgi ve ışıkla
Geçmiş olsun.Allah tekrarından korusun.
İçim uçtu uçtu kondu sayfaya öyle güzel öyle duru anlatmışsın ki sıradan herhangi hastalık gibi.Bu kadar güçlü bir yürek elbette yenik düşmeyecekti.Elbette meydan okuyacaktı zamana.
Ne demiştim son şiirimde:
........................
heyy zaman!
sana meydan okuyorum!
topla gel, kılıç kalkan ekibini
randevu veriyorum.
yeni bir yolculuğa çıkıyorum:-sen-siz
avuçlarımın içinde -ben-:dertsiz kedersiz
...................................
Allah uzun ömürler versin canım.Eşinden, mutlu yuvandan ayırmasın.Çok öptüm.Sevgimle...