Kasvet Oyunu
Ve işte... Yine hayatımdasın. Ne kadar zormuş vazgeçmek senden. Ne çok çelişmişim ben kendimle, her gece sana kanlı gözyaşları dökerken... Gittiğinde boğazımda kalanı şimdi yutkunuyor gibiyim. Sanki onca zaman hiç geçmemiş, sanki seni bir gölge alıp gitmemiş gibi...
Hatırlıyor musun diye başladığın cümlelerde geçen hiçbir anıyı ben unutmamıştım. Yüreğimi bir kedi gibi boydan boya tırmalayan sana bile, gururun ötesinde, çok çok arkalarında, gizliden gizliye bir sevda yeşerttim. Yerinden söktüğün tüm fidanları ben yeniden diktim. Küsmesinler diye hepsine dibinden su verdim. Satır satır yayıyorum seni yeşeren ağaçların altında. Sabah çanlarının sarhoş tınısı kulaklarımda.
Ve işte... Yine günlerimdesin. Telefonda sesini duyduğum anda ki çocuksu şaşkınlığımın verdiği tarifsiz huzuru anla. Anla ki, bir nedeni olduğunu bil bu serseri kalbin ritimsiz atışlarının. Bil ki, dağıtmadığında kendini günlerime, bulutlar bile yer değiştirmiyorlar gökyüzünde. Ağlamalarım bile öksüz kalıyor gecenin karanlığında. Sen olmadığım yediğim, içtiğim hiçbir şeyin tadı olmuyor sanki. Nefesim fazlalık gibi kambur sırtımda.
Seni bunca sevmesem, bunca nefret etmezdim bir an olsun. Kendimden önce seni affediyorum ama bu son olsun. Parmaklarımın gücü yok bir daha yokluğuna yazılar yazmaya. Kalemimde kanım kalmadı damlatmaya. Sen bilmiyorsun hayat, geride kalanlara neler çektirir. Bilmiyorsun, ne adımlar attırır da, her yolu geri teptirir. Tabakta kalan bir artık gibi kalırsın hayatın nazarında. Açlar bile bir süreden sonra cüret etmezler sana.
Çık sokağa, eli yüzü kire bulanmış bir sokak çocuğu al kucağına. Onunla birlikte ağla kadersizliğine. Hayallerini dinle, belki gerçekleştirebilirim umuduyla. Anlamaya çalış... Zira farkım yok... Farkım yok, eli yüzü hayale batmış bir sokak çocuğundan. İnsanlar kaldırımları eziyor, kaldırımlar beni. Bunca yükü bir bulutun ardına saklasam, çok geçmeden başlatır yağmurları üzerinde ki ağırlıktan.
Geldin işte... Kapıyı araladığım anda süzülüverdin içeri. Sana inanmak için zamandan geçmeliydi yolum. Yaralarımı gösterebilmek için sana güvenmeliydim. Bir an bile tereddüt etmeden yerlerini bilir gibi, dokundun yaralarıma. Dudaklarının sıcaklığı ile buluşturdun yangınlarımı. Sen geldin... Ve şehir sustu ardından. Ağlayan her çocuk uykuya daldı, aç olan doydu, umutsuz olan güldü...
Seni seviyorum... Çünkü ben bilmiyorum seni sevmenin gerisinde gelişen hiçbir şeyi. Anlamıyorum sen yoksan nasıl yaşanır. Hayalini bir kül tablosunda söndürüp, nasıl devam edilir dumanını tüttürmeye. Öğretilmiş bir acı tecrübeydi sensizlik.Bütün bilmediklerimiz gibi, öğrenmek zorunda bırakıldığım...
Kokun olmadan yaşayamam. İçimde ki nefretin bile öldürmediyse seni, ben hiç yapamam. Kaybedenler ülkesinin birinci sınıf sevdalısıydım ben. Burnum kırmızı, şarabın renginden, gecelerim ekru... Tan yeli kızıla batıyor artık, güneş oruçlu...
Ve geldin... Bitti bu son perdede ki kasvet oyunu...
Elif SEZGİN
YORUMLAR
keşke bitmese diye okuduğum bi yazı olmuş, tebrikler...