Aşk Aldanmayı Sevmiyor
24.07.2004
Çekirgelerin sesinde yalnızlığın koştuğu, başakların salınışında sülietini gördüğüm, yankılanan her merhabada, buruk bir sevinç yaşadığım geceleri özledim.
Az bulunur her şeyin, çabuk yitirilme olasılığı, gem vurulamayan açlık dürtüsüyle mi ilgilidir?
Ne kadar tok olursak olalım, kıymet bilememe, başka neyle açıklanabilir ki?
Zafiyetler, ziyafetler için çoktan satılmış. Ha kuş sütü, ha yanmış ekmek... Değişen hiçbir şey yok.
Koparılmadıkça dalında ahenkle dans eden bütün çiçeklerin, koparıldıklarında nasılda ayaklar altında kaldığı bilinen her şeyin en açık hali... Bunca vebal için dünyada helallik almak mümkün olmasa gerek. Kim hangi yüzle hakkının helalini verebilir ki?
İnandığınız her dağın, bir gün karla kaplanabilme olasılığı, nefes borunuza boncuk kaçıp ölme olasılığınız kadar azda olabilir tabi. Ama tetikte kalmayı öğretir hayat.
Öğretilenlerin hiçbiri unutmayı hazmetmez. Hazımsızlıklar ayakta tutar insanı.
...
Öğle saatleri, inandığım her şeyin yerle bir olmasına fazla bir şey kalmamış...
...
7.30... Sadece üç saattir kapalı gözlerim. Bu kadar çabuk uyanmak yoktu hesapta.
Sessizlik çekiyor dikkatimi, elimi atıp yastığına seni arıyorum. Kokun olduğu gibi duruyor, saç tellerin kırılıp düşmüş... Banyodan şarkı sesleri geliyor. “Hiç üşenmez mi bu kız “ diyorum, hiç yorulmaz mı?
Yüzümde beliren gülümseme, aşk dolu.
Aşk eşittir sen. Kalkmak istemiyor canım.
Şarkı sesi kesiliyor ansızın. İçeri girdiğinde kızıl saçların omuzlarında, ıslaklığına aldırmadan yatağa atıveriyorsun kendini.
Seni seyrederken iç çekiyorum...
...
Kaybedilenlerin yas tutmaya değer olması, onları yaşanırken farklı bir yere koydurmuyor. Kaybettiğinizde anlıyorsunuz ne yaşadığınızı.
Tetikteyim derken bile ne kadar aciz olduğunuz geliyor gözlerinizin önüne.
Dik durmak maharet ister, ama arada kaçıyor elimizin ayarı, düştük mü, kalkamıyoruz kolayla.
...
Boş bir fincanla otuyorum. Konuştuğumda boş bir fincandan başkası değil. Boşlukta kalan yanlarımı doldurup, dikliyorum, boğazım yanıyor acıdan.
Tutuklayıp götürmüşler seni...
Suçun, aşkı aldatmak!
...
Her aldanış, beraberinde yabancılaştırıyor sizi size. Azarladıkça inandıklarınızı, başka biri olmak için can atıyorsunuz.
Gözü pek olanlarımız, kendini yeni aldanışlara hazırlıyor. Bu sefer tetikte olmakla öğünerek çıkıyorsunuz yola. Bilmediği limanlarda, beklediği sevgililerin kollarında arıyorsunuz huzuru. Huzur her çıkıp geldiğinde, yanında davetsiz bir misafir oluyor.
...
Çekirgeler yabancılaştı son zamanlarda. “Merhabalar” eskisi kadar tat vermiyor, başakların salınması bile pek yeksen ak...
Anlıyorum;
Aşk, aldanmayı sevmiyor!
Talan Ayşe Kanca