-Dünyanın Son Günleri-
Herkes dünyanın ne zaman son bulacağı üzerine tartışırken; ben, sonu beklemeden ne duygular içinde ve neler olabileceği üzerine yazdım…
Dünyada “sevgi” denen duygu, artık taş kesilen kalplerden taşınmış durumdadır.Kimileri sevgiyi, dağları aşarak, okyanusları geçerek, uzak diyarlarda aramaya çalışırken, “huzur” da kapılarını kapatır.”Menfaat” sahte kahkahalarıyla yeryüzünü avuçları içinde taşırken, “güven” kendini boşluğa bırakır.”Menfaat,” çekişmeyi tetikleyerek düşman (dost) kazandırır kendine.
“Savaş”: “Ben burada, hüküm sürmeye devam ettikçe “Barış”ı insanların içinden yok edeceğim.” der. “Barış” gözlerden ırak, yaşananları yakından takip eder.Henüz zamanın gelmediğini düşünür.Onların yüreklerindeki düşüncelerini daha iyi anlamak için, hepsini sınamaya başlar.İnsanlar, karanlık ile aydınlık arasında ikilemde kalmanın bulanıklığını yaşar.Karmaşa içerisinde “doğru” ve “yanlış”ın neler olduğunu bildiği halde, hayatın kendisine gönderdiği (bu kalbin aynası ) soğuk, acıtıcı darbeleri veya sıcak dokunuşların (lütuf) karşısında, hangi rolü oynayacaklarının planını yaparlar aklında…
(Tanrı, bu “akıl”ı verir, insanların en iyi şekilde kullanmasını ister.Ama kötü düşünceleri aklımıza koyan insanoğlu değil, iblisin hilekar tasarılarıdır…)
Yüreklere hakim olamayan “vicdan” utancından yere kapanır ve ağlayarak gökyüzüne yakarışlarda bulunur.”Beyin”e hükmetmeye çalışan “kalp” bunların yaşanmaması için çaba gösterir.Ama bedenine karşı koyamayan ruhu, sessizce seyreder kendini.Zincire vurulmuş ‘esenlik’in ayağında prangalarla acı çekmektedir.
Güneşin gölgesine düşen “dayanışma-paylaşma”, “bencil” tutkuların rüzgarıyla, kasırga halini alarak “çıkarcılık” havası estirir...Elindekini kaybetme korkusuyla –kendisine ait olmayan- evin kapısını kardeşine kapatır.(Evrendeki her insan birbirlerinin kardeşidir.) Gökyüzü mavi hayallerini, güneşin batışıyla kızıl kan rengi Ay’a çevirir..
“Savaş” emellerine ulaşmanın zaferini yaşarken, bu herşeyin bittiği anlamını taşımıyordu henüz.
Milyarlarca insanın yüzlerindeki “mutluluk” yerini somurtkan, öfkeli, endişe ve şüpheyle bakan gözler ile “üzüntü”ye teslim ederler.”İsyanlar” arasında dayanacak gücü kalmayan “irade” son olarak en güçlü silahı “dualar”ını gökyüzüne (melekler şehrine) fırlatır, bir işaret fişeği gibi…
“Kimileri akılları karıştırmak uğruna, kıyametin, Tanrı tarafından gönderildiğini ileri sürerken, gerçeğin sadece biz insanlarımızın cahilliklerinden kaynaklandığının farkına varacaklar.İçimizdeki korkunç yaratığa karşı koyamamanın getirdiği “elem”(acı, keder) kurunun yanında yaşın da yanmasına neden olacak. (Örnek; Meksika’da yetiştirilen domuzların, hastalığının insana geçmesiyle, tedavi için, araştırma ve inceleme laboratuarları olduğu halde hiçbir ülke ilgilenmedi ve zamanında önlem alınmamasından dolayı birçok insanın ölümüne sebebiyet verdi, veriyor da….(belki bilerek bu hastalığın yayılmasını istedi sözde devlet adamları.Kimbilir??)”
Beyaz ve saf bulutların arkasındaki ilahi varlıklara bir mektup gibi ulaşan haber üzerine, gökyüzünden açılan perdeden, koca bir ayna yansır insanlar üzerine.Bazıları dehşet içinde, korkudan ne yapacaklarını şaşırırken, kendileriyle yüzleştiklerinde, gerçekler karşısında tüm çıplaklığıyla utanır duruma düştüler.”Sabır”la bekleyenler ve O’na inananlar sevinç çığlıklarıyla, ilahi ezgilerle, Adını yüceltirler.
Yargı kılıcını kınından çekip havaya doğru kaldırırken,(Tanrı’nın Oğlu Mesih İsa’nın gelişi) kılıçtan yansıyan beyaz ışığın dünyayı çevrelemesiyle, “vicdan” ile “adalet” terazisinin ayrı kefelerde eşit olması için, boy ölçüştü.
“Savaş”ın ateş topları daha fazla sesini çıkaramaz ve uyur vaziyette ansızın gece vakti eve giren bir hırsız gibi karşısında, ummadığı saatte gelişi, planlarını alt-üst eder ve kaçacak delik arar.Gök gürültüsüyle sarsılmanın ardından, şimşeklerin yağdırılmasıyla, yerin dipsiz derinliklerine yuvarlanan “Savaş”(iblis) cehennem ateşinde yanarak sonsuza kadar zincire vurulur.
Dünyada her şey artık son bulmuştur.İnsanlar, yüreklerinin süzgecinden geçerek kimileri cezalandırılmış (suçlarından ötürü tövbe etmeyen kentler için), kimileri vicdanlarının rahatlığıyla, ektiği ve yetiştirdiği tohumun filizinden meyvelerini toplayarak, coşku içinde “Barış”ı kutlamışlardı.Cennetin kapılarındaki “Sonsuz Yaşamda”, “Işığın Çocukları” olarak, O”na hizmet etmekten hoşnut kalmışlardı ve “huzur” içinde yaşamanın kaynağının Tanrı’dan olduğunu anladılar…