Türk Edebiyatında Tipolojiler
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Şimdi nefretlerini yerken, yatağın içine düşen bir fahişenin ses çalışmasıydı öfkesinin nedeni. İçsel duyguları yorgun kalkar, nefesi daralır, sonra köm kös kalır... Nedenler sıvar köşeleri. Yok öfkenin esamesi. Hiç başlanmamış saçmalıklar gibi. Şimdi bütün karmaşık düşünceleri, hayatın o kibirli çemberinde boğuluyor. Dudaklarıyla bozuk tebessümler resmetti. Karşısında durdum, dudaklarının ucunda silik gülümsemeler. Hiç de benzemiyordu bana. Giyim-kuşamı büsbütün bir yabancı gibiydi. Dejenereliği kelimelerine can çekiştiriyordu. Bir İngiliz gibi adımlar nöbetine geçti odanın içinde. İçimden imzaladım sefil halini. Bir boşluğa düşmüş -farkında değildi- Ona göre dünyanın tadı lezzetli, bana göre dünyada lezzetin ne işi var, anlaşamadık. Hiç başlanmamış saçmalıklar gibi. Çıkıp gitti. Önceden de çıkıp gitmişdi. Aktığı düzene... bir daha bunlara rastlamak istemiyorum. Antropolojik açıdan o değişim içinde. Daha evresini tamamlayamamış...
Burjuva hayatlarda çok sık rastlanır bu tipolojilere... Kültür salatalığı yaparlar. Taksim’de şiir dinletilerinde rastlayabilirsiniz. Ya düzenlerler ya da gider dinlerler... Kendilerine has imajlarının adamlarıdır... Kendilerine has kitle zevklerini tatmin eden kadınlardır. Yamalı bilgileri ile kendilerini bu memleketin edebiyat direği zannederler! Oysa vicdanlarını Paris’e Moskova’ya satmışlardır da hafızalarından bihaberlerdir! Karanlığın kuyruğuna bağlanmış hayatlar. Edebiyat mekanlarını sanata adamışlardır(!). Sergi günleri, Şiir geceleri günlerinde eğlencelerine doyum olmaz. Alkol masalarında çekilmiş fotoğraflarını boy boy görebilirsiniz facebook gruplarında. Dünya toz pembe anacım. Yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında. Neşeler sonsuz, gülücükler dans ediyor. Keyiflerine dokunmayın... Türk Edebiyatı temsilcileriymiş(!) onlar... Memleket güllük-gülistanlık. İnsanımın yavruları okullarına gidiyor.(!) Her evde kitaplar dolu.(!) Yoksul- fukara mahallerinde her ay tiyatro, Masal, Şiir etkinlikleri düzenleniyor.(!) Çocuklarımız kültürel etkinliklerde yüzüyor.(!)
Ellerime kelepçeler taksınlar...Sürüp sürükleyerek koridorlarda hırpalasınlar.
Suçunu tanı. Suçlu olduğunu densiz olduğunu bil!
İnsan sevgisinden yoksun, sefiller...
Tavrım değişmez.
Patolojik vicdan sahipleri.
Yollarda rastladığım insanlar zayıflamış, çocuklar bulutlara kan yüklemiş. Türk Edebiyatına zift dolduruyorsunuz. Kaçmıyorum gayri gözüme ilişen insanlardan. Şiirleriniz sinek vızıltısı, hiçbir öğretici satırı yok. Düşündürücülük? O kadar hafıza sizde yok! Öykü mü yazıyorsunuz? Çizgi filme uyarlanır! Sizin yazdığın öykülerde tahkiye yok. Kendi hayatlarınız gibi çarpık öyküler yazıyorsunuz. Dilden dile dolaşan geleneksel edebiyatımız halkın aşklarını, acılarını, özlemleri, sevgilerini, dertlerini kucaklamıştır. Ne olduysa, siz batı kültürü müfredatı ile kütüphanenizi doldurmakta, şiirlerinizi batı kültürü kahramanları ile yazmakta, sabah kahvaltısını bile batı kültürüyle yapmaktasınız. Türk edebiyatı, Bu toprakların yalınlığını, damıtılmışlığını, erdemini, ’’Anadolu mayası’’nı taşır. Sezar’ın binlerce yüzünü değil! Türk Edebiyatı, Anadolu’nun toprağından, Solunan havasından, Okunan ezanından ve dokunan ikliminden dolar...
Bir bireysellik yolu tutturmuşunuz gidiyor. Sanatkar/ yazar bireysel tecrübelerini malzeme yapıyor. Bu hâl kültürel anlamda edebiyatımıza zenginlik katmıyor. İmgeler sürekli yer değiştiriyor. İnanılmaz bir kısırlık. Cinsellik reyting birincisi... Yer altı edebiyatı prim yapıyor. Yazar/ sanatkar öğretici olmalı!...
Edebiyatımızı, vicdanlarınızı sattığınız batıdan beslediğiniz sürece (kültürel birikimimizden beslenmediği sürece) kısırlık had sahfaya ulaşacaktır.
Alkol masalarında, eğlencenin doruğundaki hayatlarınıza dokunmak ne haddime, hatta sizi eleştirmek ne haddime vicdanlarını sattıklarından habersiz şahıslar!
Kim düştü kuyuya, Yûsuf mu, Yakub mu, Züleyha mı?
Zindan kimin kaderi, Yûsuf’un mu, Yakub’un mu yoksa Züleyha’nın mı?
Koray Demirkılıç ’’_Ben İnsan Değilim
YORUMLAR
yazımın seçiminde puanlama esas bu nokta da kıymetli puanlarını bu yazı için kullanan dostlara sonsuz tebrikler...yazı hakkettiği yerde ha bu arada (şapka) dediğimiz işaret güncel yazımlarda kullanılmamaktadır yalnız bir takım özel kelime için kullanımı devam etmektedir... hal / hâl / hala / hâlâ gibi anlam farkları yaratmak için... TDK kullanımı artık yapmamaktadır. günün yazısına tebriklerim çokça..selamlar..
sulu_sepken tarafından 12/1/2009 10:33:21 PM zamanında düzenlenmiştir.
öncelikle günün yazısı seçerek yazıyı okumamızı sağlayan seçkiye teşekkür ederim..yazarı da kutluyorum..
ufak tefek yazım hataları göze çarpsa da oldukça akıcı bir anlatım ve etkili bir üslupla yazılmış bir yazıydı..
içerik olarak ise oldukça güzel yaklaşımlar yakalanmış olmasına rağmen böylesi güzel yaklaşımlara sığ genellemeler olmasa daha iyi olabilirdi..
öfkeli bir bakış açısıyla hoş yazılar çıkar ama bazen öfke doğru şeylerin görülmemesine neden olabilir..
tekrar kutlarım..anlatımdaki akıcılığınızı beğendim..
angie tarafından 12/1/2009 12:27:28 PM zamanında düzenlenmiştir.
Günün yazısı seçilmiş. Ovesileyle tekrar kutlarım. Bence diğer yazılarınız da en az bu kadar kaliteliydi. Bu seçim şeklinin çok doğru işlediğini sanmıyorum. Bilmiyorum ama belkide daha iyi bir yolu bulunabilir düşünülse. Neyse çok önemli değil.
Yer altı edebiyatı kavramı ile edebiyatımızdaki ahbap çavuş ilişkisini de biraz kurcalasanız daha aydınlatıcı olabilirdi.
Yolun aydınlık kardeşim. Şuna bana kulak asma. Yürüüüüü!
Sevgiler ve Selamlar.
ELEŞTİRİ / YORUM
1. “Mekan” değil, mekân...
2. “Toz pembe” değil, tozpembe...
3. “Yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında. Memleket güllük-gülistanlık. Patolojik vicdan sahipleri.” Üç nokta ister.
4. (!) Meram anlaşılıyor. Kınama... Bu işarete o kadar sık gerek yok. En sonda bir tane olabilir de... Olmasa da anlatımımın gücü yeter. Açıkta konabilir. Parantez içinde değil.
5. “..., Solunan havasından, Okunan ezanından ve dokunan ikliminden dolar...” S ve O küçük olacak.
6. “Sanatkar” değil, sanatkâr...
7. “safha” değil, safha...
8. “Şimdi bütün karmaşık düşünceleri, hayatın o kibirli çemberinde boğuluyor. Dudaklarıyla bozuk tebessümler resmetti. Karşısında durdum, dudaklarının ucunda silik gülümsemeler. Hiç de benzemiyordu bana.” Burada zaman geçişleri rahatsız edici...
Entel geçinen kafasızların ben de farkındayım. Üretemeyen kısırların, alıntı çalıntı asan, güzellikleriyle ön plana çıkmaya çalışan, erkeklerin görünümlerine ettiği iltifatlarla böbürlenenlerin... Onları ben de kınıyorum.
KUTLU /YORUM...
Onur BİLGE
üzerine çok kafa yorulmuş bir yazı.Biraz isyan,biraz sitem dolu. Ve yazar yabancılaşan edebiyat alemi içinde ne kalabiliyor,ne de gidebiliyor. Nasıl bir kaderdir ki yine bir edebiyat sayfasından haykırıyor.
haklısınız...bizi temsil edenler,neyi temsil ettiklerinin bilincinde değiller.
üniversitede akademisyen kadınlar bile kitap çıkarınca kadınlıklarını kullanarak poz veriyorlar...
bizler bireyselleştik(!)...
muhabbetle...