- 838 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
236 - AYRIK OTU
Onur BİLGE
Buğdaygillerden, kökü hekimlikte kullanılan yabani bir bitki vardır. Çimene benzer ama onun gibi tane tane değildir. Dalının dokunduğu yere kök salar, yayılma özelliği gösterir, toprağın yüzeyine yemyeşil bir ağ örer. Çimenden bin kat daha dayanıklıdır, çok uzamadığından kesmek de istemez ama dal uzatarak kök attığı için takılıp düşmelere sebep olabileceğinden sahalarda kullanılması sakıncalıdır.
Düştüğü yerde yeşerir, değdiği yere kök atar, ne kadar köklense de ondan kurtulmak mümkün değildir. En zor şartlarda dahi kökünün kurutulduğu zannedilse bile bir yerlerden başını çıkarır, yayılır da yayılır, içinde bulunduğu alanı kaplar!
Günlerdir bahçeyi temizletmekteyiz. İki amele bir haftadır çapaladı, tırmıkladı, yoldu; bitiremedi! Anız yakmak yasak olduğu için kuruttuklarını bıçkı tozu yerine sobalarının kovalarına basarak yakmaya karar verdiler.
Bir köylü, günün birinde tavan arasına kalem kadar bir ayrık otu dalı atmış. Orada on altı sene durmuş. Onca yıl, kışın soğuğuna, yağmuruna, donuna; yazın kavurucu sıcağına maruz kalmış. Sadece denemek için alıp ekmiş. Bir de bakmış ki tekrar yeşermekte! O kadar arsız bir ot!
Aşk, ayrık otuna benzer. Bir kere yüreğe düşmeye görsün! Ekmeye gerek yok, değdiği yere kök salar, söküp atamazsın! Ne kadar köklemeye çalışsan, başaramazsın! Bitti sandığın anda dört bir yanı sarıverdiğini fark edersin. Öylesine sarar ki kimseye yer bırakmaz! Arasında kalan sevgileri eseltmez, boğar, kalbi sıkar, daraltır.
Ne kadar zikretsem, tefekkür etsem, dilediğimce koşamıyorum, Allah yolunda. Kulunu yaratan da O, karşıma çıkran da... Elimde ne var? Güçsüzüm, zayıfım, naçar üstelik...
Oruç tutarcasına zerresine hasret kalınan sevgi, bir iftar sofrası güzelliğinde sunulmuş, oturup yemeyeyim mi? Antalya’da, ağustos sıcağında oruç tuttuktan sonra bardak bardak, buzlu su içmek gibi kana kana. Diyorum ki:
_ “Bu ne kadar zor bir sınav, Ya Rabbi! Dünyanın en çekici en güzel varlığı olarak yaratıyorsun, karşıma çıkarıyorsun. Öylesine bir sevgi akıtıyorsun ki karşılıklı, adapte oluyor iki ruh birbirine, tıpatıp uyum içinde. Öyle bir uyum ki Fransız aşk şarkıları fonda, romantik bir danstayız. Kıyasıya yaşanan bir aşk bu! Biz birbirimize hastayız!
Sonra yalnız Sen kalmalısın. Herkesin sevgisi bir yana, aşkın bir yana! Yana yana yanacak yeri kalmayan bu yürekte Sana alabildiğine yer açmak, temizlemek kalbi, yoz sevgilerden... Ayrık otlarını yolmak... Yol yol bitmez! Yol yol uzanır yolların, sarmaya hazır kula açık kolların. Çalılar, kayalar, taşlar... Biri bitmeden biri başlar engellerin, çengellerin. Düşe kalka giderken, yeni yürümeye başlamış çocuk gibi... Adım başı engeller... Sana varmamı engeller.
Nasıl güzel yaratmışsın, dünyayı! Böceğiyle çiçeğiyle, yiyeceğiyle içeceğiyle... İlhan’ıyla, ilhamıyla... İçime o duyguları koyan kim? Sevgiyi, aşkı, merhameti... Ayrık otunu yaratan kim?
Kolay mı dünyevi sevgilerden kurtulmak? Para her kapıyı açan altın anahtarken, mevki rütbe ilerde göz kırparak beklerden, bir de severken Allah’ım, deli gibi severken!.. Habibin: “Birbirinizi sevmedikçe mümin sayılmazsınız.” “Ben sizlere, ana baba ve evladınızdan sevgili gelmedikçe iman etmiş sayılmazsınız.” derken... Kul ne yapsın Ya Rabbi?
Kalp, yumruk büyüklüğünde bir et parçası ama vücudun en güçlü kaslarına sahip. Durup dinlenmek bilmeden, gece gündüz çalışıyor. Sevgiler üretiyor, dünyaya yayıyor, sevgiler topluyor, mıknatıs gibi... Aksi gibi, o kadar derin ki görünmüyor dibi! Yıkamak zor, arıtmak zor! Hele içi... Hele içi; orman yangını, ateş, kor!.. Zor, kulunun işi, gerçekten çok zor!
Acı bana, merhamet et! Lütfet! Yoksa ben, kalbimdekilerle Sana gerektiği gibi ibadet edemem. Durmaksızın, hızla yürüyemem, koşamam. Güçsüzüm, zayıfım, âşık üstelik...
Nasıl boşaltayım kalbimi? Kalbimdeki kulunun aşkı içimi ısıtırken... Hayata tutunduğum en güçlü köküm, şah damarımken, Sen bana şah damarımdan yakınken ve içimi dışımı görürken, bilirken, işitirken içsel savaşımın kılıç kalkan seslerini, halimi nasıl arz edeyim?
Ben de kendimi bilmekteyim. Yüreğimi bürüyen otları görmekteyim. Derin derin nefes alamazken, onları nasıl yok farz edeyim? Yardım et! İhsan et! Tut ellerimden ki düşmeden, emin adımlarla Sana geleyim!
Hiç kimse ama hiç kimse yaptığı güzel işlerle, verdiklerinin karşılığını ödeyemez! Sen istemedikçe, dilemedikçe isteyemez, dileyemez. Onun için kısaca diyorum ki bizi nefsimizle baş başa bırakma; elini üstümüzden, sevgini gönlümüzden alma!”
Bavulumu hazırlarken, notlarımı toplarken aklıma geliverenlerdi, alelacele karaladığım. Antalya’ya gidiyoruz. Orada bir gece kalıp, yola çıkacağız. Hem istiyorum oraları, hem istemiyorum. Keşke hep bir dağ başında yaşasam! Bir mağarada, bir kaya kovuğunda, Yunus ve niceleri gibi... İnsanların arasına girmesem! Görmesem, bilmesem, sevmesem! Tüm kalbimle Allah’a yönelebilsem!
“Birkaç adım ileri,
Üç beş adım içeri...
On sekiz bin âlemi gördüm,
Bir dağ içinde!” diyebilsem!
Boş kâğıtlarla gelmiştim dağ evine. Bir yığın yazı yazmışım, şu kısacık zamanda. Bomboş bir defterle geldim dünyaya, gerekli gereksiz neler yaptım; neler yazdım, tertemiz bembeyaz sayfalara? Neler oldu hayatımda? Nasıl doldu defterim?
Temizlik gerekmekte. Temize çekmek mümkün olmadığına göre kocaman bir silgi alıp elime, sondan başa ya da baştan sona doğru her bir yanlışı sile sile... Bile bile veya sehven yaptığım hataları yok ederek varmalıyım o en temiz, o en beyaz huzura, huzurla!
Yıkamalıyım bütün bedenimi. İç de dış organlarımı... Hücre hücre tüm vücudumu... Göz, kulak, ağız, dil, mide, damar, kas, kemik, ilik... Didik didik etmeliyim içimi dışımı! Ancak o zaman yok edebilirim kendime karşı duyduğum hışmı! Zikir kateteriyle diyaliz yapmalıyım, gece gündüz yıkamalıyım kanımı. Tertemiz olmalı kalbim, ciğerlerim; alacağım nefes bile...
Temizlenmesi en zor olan organım; kalbim, farkındayım. Sadece ayrık otu sevgiler yok ki içinde. Yılan, akrep, kedi, köpek, fare, eşek, ayı, kurt, çakal, timsahından dinozoruna kadar!.. Fitne fücur, haset, cimrilik müsriflik, kıskançlık, nefret, kin... Ne varsa sevimsiz, ne varsa çirkin... Nasıl girer oraya en temiz sevgi, en arı aşk?
Safra atmak lazım... Yoksa onca safrayla kalkamaz bile bu uçak! Onca günahla nasıl uçacak? Çabucak silmeliyim hem de çabucak! Yok etmeliyim hatalarımı. Her günahı bir gül ile kapatıp, sonra kalkıp, sevinç ve mutlulukla ilk adımı atıp, koşmaya başlamalıyım O/Nur/lu yollarda! Gaflet yakışır mı bana; mülkünde barınıp, nimetini giyerek, yiyerek? Diyerek:
“Dahiylek! Estağfurullah el Azim... Minkül zembil Ya Rahim!” En Sevgili’ye gitmeliyim!
Aşkın ayrık otu aklımı sarmış
Ne kadar kökleyip atsam, fışkırır!
Öyle bir arsız ki ruhumu yarmış!
Kökler arasında canım hıçkırır.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 236
YORUMLAR
Herkesin sevgisi bir yana, aşkın bir yana!
evet gercekten askini kalbimizde tasidigimiz insan gercekten bir yana.
Allah aski tabiiki cok daha baska
güzel bir yaziydi begenerek okudum yine herzaman oldugu gibi.
yüregine saglik.sevgilerimle
hicbitmez tarafından 12/7/2009 5:19:07 PM zamanında düzenlenmiştir.
UHREVİ VE DÜYAVİ GÖRÜŞLERİN BAĞDAŞTIĞI ÇOK ÖNEMLİ BİR NOKTA; KALBİN ARINDIRILMASIDIR. DÜRÜST İNSAN OLABİLMENİN TEK YOLU, TEMİZ DUYGU VE DÜŞÜNCELERE SAHİP OLMAMIZA BAĞLIDIR. EYTİŞİMSELLİĞE DAHA ÇOK AĞIRLIK VERMESİNİ BEKLEDİĞİM YAZARIMIZI KUTLAR, BAŞARILAR DİLERİM. SAYGILARIMLA.