- 1107 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ÖYKÜ-ŞİİR:DURAKLAR
Duraklar vardır, duraklar vardır, duraklar vardır.Gitmek için beklenilen. Geleni beklemek için durulan. Ve sadece duraklar...Boyacıköy Durağı’na gelince.Boyacıköy durağı, bir hüznün mekanıdır.Dört mevsim sonbaharı yaşar. İnerken solda bir telefon kulübesi durur.Boyası dökülmüştür, köhne bir görünüşü vardır. Bırakılmış hayatlar gibi.Sanki oradan hiçbir yerle konuşamazsınız, orası yalnızca bir konuşma umududur;umutsuzluk telefonlarının edildiği, kederli haberlerin iletildiği :ölüm, intihar, ayrılık, kara sevda ve benzeri... Üşüyerek, elleri ceplere saklayarak, titrek seslerle konuşulur. Ertelenmiş randevular, tavsamış birliktelikler, kurtarılmaya çalışılan evlilikler, dön bana telefonları. Hiçbir şey değişmez. Denizin üzeri duman.
Sabah ezanıyla fırlıyorum yataktan. Bir kadın akşamdan kalan çamaşırları topluyor balkonda.Cama vuran ışıkta saçlarını tarıyor bir güvercin.Bir bulut elini yüzünü yıkıyor evlerin. Bir rüzgar usulca söndürüyor ufkun kandilini.Bir acılı türkü bin gurbet. Usta gelmeden tozunu almalı kederin ve özlemin. Bir de benzi solmuş gençliğimin. Gün başladı, serçeler birer birer kayboldu gül harmanında ufkun.-Bu iş akşama kalmaz biter usta.
Mercan yokuşunda ahşap han odası. Taş yontuyorum tesbihe, yıllardır yüreğimde damıtarak öfkeyi. Alnıma düşmüş perçemi özlemin.Alnıma düşmüş bıçak sapı,gerdanlığı, muskası özlemin.Kuşluk vakti semaverinde demlenen özlemin. Gün batımında yer sofrasında bölüşülen özlemin .Bir elim tornanın karanlık çarkında kör alev. Bir elim bıçağın ucunda saçları ağarmış rüzgar . Ne nuska ne gerdanlık. Tesbih diziyorum sabah yelinde saman savurur gibi.Orak biçer gibi güz harmanında. Tere kesmiş her yanım.Diziyorum diziyorum bitmiyor. Sabır diyor siyah gözleri.Bir ilmek bir ilmek daha.İpten taşıyor dane. Yürekten sevda taşıyor. Hicrana kesmiş her yanım, gurbete kesmiş. Alnımım çatısından trenler geçiyor durmadan.Sılam nerde usta gurbetim nerde.
Gün ışır birazdan, hamur hazırdır, radyo açılmıştır. Dudağının ucunda bir türkü. Geçersin küreğin başına. Akşamdan beri yanıyordur ocak. Sanki irem bağı, gir içine bağdaş kur otur. Çevrende elvan elvan çiçek açmış ekmekler.
Kuytu bir güz akşamı, kaç yıl önceydi.(Yine daldın diyor usta, gün devrildi kim yontacak bunca taşı) Avucumun içinde boynu bükük bir mendil.Kumaşı gözyaşından dokunmuş bir mendil. Bar tutarken gelinlere savurduğum mendil.
Kar mı yağmur mu belli değil, ağır ağır uzaklaşıyor tren. Rüzgarın atına binmiş gidiyor tren. Koyunlar kuzulamış. Yağmur yağıyor kentlerin çatısına. Anan lavaş ekmeği sarmış mendilime. Taze lor, cücüğü gövermiş soğan.
Soluk almadan uçup gidiyor tren. Bir dağdan bir dağa.Bir ovadan bir ovaya.Bir buluttan bir buluta. Biri saz çelıyor gözleri sılada.Biri kasketini örtmüş yüzüne derin hülyalarda. Kuytu bir güz akşamı iniyorum İstanbul’a.İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı. Yavaş yavaş sallanıyor yapraklar ağaçlarda. Uzaklarda, çok uzaklarda.